Ulus ötesi şirketler
Eskiden onlara “Çok Uluslu Şirketler” deniyordu şimdi kendilerine “Ulus Ötesi Şirket” diyorlar. Onlar emperyalizmin yeni kaleleri. Sınır tanımayan sermayenin çok uluslu şirketleri. Dünyanın her ülkesine pervasızca gidebiliyor. Gittikleri ülkelerin kendilerine ihtiyacı olduklarını bilerek gidiyorlar. Amaçları gittikleri ülkelerde inanılmaz kârlar elde etme umudu. İnsan hakları, işçi hakları onların umurunda değil. Doymaksızın kâr etmek tek varlık sebepleri. Kâr edemedikleri zaman ya da işçiler örgütlenip kârlarını azaltmak tehlikesi yarattıkları zaman, kimsenin gözünün yaşına bakmadan o ülkeden çıkıp gitmek de hiçbir sakınca görmüyorlar. Bunlar para arsızı şirketler ve 21. Yüzyılın gerçeği. Hükümetler bu şirketlerin ülkelerine gelmesi için her türlü kolaylığı sağlamaya hazır çünkü işsizlik her ülkede her hükümetin korkulu rüyası. Bu şirketler gittikleri ülkelerde istihdam olanağı yaratıyor ama kimse ne pahasına diye sormuyor. Bugün ülkemiz ulus ötesi şirketlerin at koşturduğu bir pazar. Ekonomik yapımızın her dalında Arabından Brezilyalısına kadar bir çok şirket egemen. İsterlerse bir gecede ülke ekonomisini felç edecek güce sahipler. Ülkemiz Telekom’dam, Digitürk’üne, bankacılıktan gıda sektörüne, suya varıncaya kadar yabancı sermayeye teslim olmuş durumda.
SENDİKALARIN ÖNÜNDEKİ ZOR YOL
AKP’nin sayesinde ülkemizde milyonlarca insana istihdam sağlayan, Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana ekonominin temel yapı taşlarından olan tesislerimiz özelleştirildi. Yüz binlerce işçi işsiz bırakıldı, halkımızın büyük özverilerle kurduğu şirketler yok pahasına AKP’nin yandaşlarına, onlar da akıl almaz kârlar karşılığında bu tesisleri yabancılara satmakta bir sakınca görmedi. Bu yabancı şirketler ülke ekonomisine bir şeyler katmak için değil, ülke ekonomisinin kaymağını yemek için geliyorlar. Ekonominin büyük pastasından daha büyük pay almanın yolunun emeği sömürmekten geçtiğini biliyorlar. Bu yüzden işçilerin sendikalaşmasına, toplusözleşme düzenine şiddetle karşılar. Sendika üyesi olan işçiyi derhal işten çıkarmakta hiçbir sakınca görmüyorlar. Bu şirketler giderek çoğaldıkları için sendikaların işi fevkalâde zorlaşıyor. İş yasaları işten çıkarılan işçiyi koruyamıyor. Adlî reform yapılamadığı için açılan işe iade davaları yıllar sürüyor, her nasılsa yetki alabilen sendikanın yetkisine derhal itiraz edilerek işçilerin yıllarca toplusözleşmesiz kalmasının önünü açabiliyorlar. Yetki itiraz davaları üç-beş yıl sürebildiğinden bu süre içinde yabancı işveren sendikalı işçilerin tasfiyesini başarı ile gerçekleştirebiliyor. Bugün yüzde 5 dolayında olan işçilerin örgütlenme oranı yakın bir gelecekte bu nedenlerle yüzde 2’lere, yüzde 3’lere düşerse kimse şaşırmasın.
TEKGIDA-İŞ’İN BAŞARILI SENDİKACILIĞI
Kamu sektöründeki özelleştirmeler nedeni ile tabanını önemli ölçüde kaybeden Tekgıda-İş Sendikası’nın değerli başkanı Mustafa Türkel’in öngörüsü ile özel sektörde işçileri örgütlemeye soyundu. Bu konuda ard arda çok önemli başarılar elde etti ve en önemlisi bu yeni örgütlenme modelinde yabancı şirketleri dize getirdi. İşçilerin temel haklarını kullanmasına karşı çıkan şirketleri uluslararası ortamda teşhir etti, uluslararası destek sağladı, işten çıkarılan işçileri geri işe aldırdı, grevler yaptı ve çok başarılı sözleşmeler imzaladı. Bugün Tekgıda-İş Sendikası yabancı şirketlerin işçi haklarına saygı duymasını, işyerlerinde sendikal yaşama alışmalarını sağlamış en önemli sendikamızdır. Bu başarılı sendikamız başarısını kamuoyu ve örgütünün şube başkanları ile paylaşmak üzere 1-4 Eylül tarihleri arasında sahibi olduğu Seferhisar tesislerinde Başkanlar Kurulu’nu topladı. Bu toplantıya üyesi olduğu Uluslararası Gıda İşçileri Federasyonu IUF’in çok değerli Genel Sekreteri Ron Oswald’ı davet ederek onun çok uluslu şirketler konusunda örgüt liderlerini aydınlatmasını sağladı. Anlattıkları çok ilginçti ve bu şirketlerin merkez yöneticileri ile yerel yöneticilerinin sendikalar karşısında nasıl pinpon oynadığına değindi. Yerel yönetici işçi, sözleşme, ücret konularında genel merkezin, genel merkez ise yerel yöneticilerin yetkili olduğunu söyleyip sendikaları çözümsüz bırakmaya çalıştığını söyledi. IUF’in bu şirket merkezlerine yoğun baskı uygulayarak onları işçilerin örgütlenmesini kabul ettirmeye zorladığını bunda da göreceli başarı sağladığını anlattı. Sendikalarımız bundan böyle yabancı şirketlerle çok uğraşacaklarından Tekgıda-İş’in kurduğu modeli çok iyi çalışmalı ve onun deneyimlerinden yararlanmalıdırlar.