05 Kasım 2024 Salı
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Ümit Özdağ "Türk kimdir" biliyor mu?

Ferdi Tanhan

Ferdi Tanhan

Site Yazarı

A+ A-

Mülteciler konusunda büyük yaygara kopartılıyor.

Örtülü istila kavramını kullanıyorlar. Onlar için mülteciler tarlaları istila eden çekirgeler gibi bir şey.

“Türkler kendi ülkesinde 2. sınıf vatandaş oluyor.” diyorlar. Ege Denizinde boğulan ve cansız bedeni Bodrum’da kıyıya vuran minik Aylan’ın fotoğrafı gözümüzün önüne geliyor. Aylan kaçıncı sınıf vatandaştı acaba, ona bir vatan bırakmamıştılar ki vatandaşlığının derecesi olsun.

Mezhepleri ve etnik kimlikleri, genleri ve ırkları insanlığın önüne koyan her düşünce bize yabancıdır.

İNSANIN CİNSİ OLMAZ

Binlerce yıldır kavimler birbirini özümseyerek insanlık ilerliyor. Hele Türkler tarihin her döneminde bu özümseme ve kaynaşma sürecinde oluştular. Köpek veya böcek cinsi belirler gibi insan cinsi belirleyenler yanılıyor.

TÜRKLÜĞÜN KÖKENİ

Şu ikinci sınıf vatandaş olan Türkler kimdir? Türk, bir kökten çıkmamıştır. Asya’nın iğne ağaçlı ormanlarına, Altay dağlarına gittiğiniz zaman orada Türklerin kökünü değil ancak bir parçasını bulabilirsiniz. Türk, farklı kavimlerin farklı kıtalarda buluşup kaynaşmalarıyla ortaya çıkmıştır. Orta Asya Türklerinin bile bir kesiminin kökleri Asya’da değil, farklı kıtalardadır. Asya’dan Ortadoğu ve Avrupa’ya ve hatta Afrika’ya nasıl göçler olduysa Avrupa ve Ortadoğu’dan Asya içlerine doğru göçlerin varlığı da kanıtlıdır.

TÜRKLÜK IRMAĞI

Nuh’un oğlu Yafes’e uzanan tek bir Türk soyağacı var diye düşünüyorsanız, efsanelere gereğinden fazla inanıyorsunuz demektir. Oysa Türk kavmi bir ağaca değil ırmağa benzemektedir. O ırmağın içinde yüzlerce ırmağın, yağmur ve yeraltı suyunun, binlerce derenin suyu birbirine karışmıştır, o birbirine karışan suları ayrıştırmak da mümkün değildir artık. İşte o ırmağın adına Türk denmiştir. O Irmak akmaya hala devam etmektedir.

ÖZÜMSEMEK VE ÖZÜMSENMEK

Orta Asya’da zaten çok farklı kolların karışmasıyla oluşmuş bulunan Türk, Ortadoğu, Anadolu, Kafkas ve Balkan topraklarında bir kez daha çok farklı kavimlerden insanlarla karıştılar, onların bulundukları toprakları fethettiler ve aynı zamanda onlarca fethedildiler. Özümsediler ve özümlendiler.

TÜRK MİLLETİNİN BÜYÜKLÜĞÜ

Milletler yenidir. Ancak kavimlerin tarihi uçsuz bucaksızdır. Türk kavmi feodal dönem ve öncesinde de vardı ancak o kavmi belirleyen de, ırksal değil, tarihsel köklerdi; kültürdü ve dildi.

Türk milletini büyük yapan, temasa geçtiği uygarlık mirasını özümlemektir. Başka başka kavimleri yönetmektir. Onları özümleme ve onlara özümlenme esnasında çayın içindeki şeker gibi erimektir. Kaynaşma gücüdür. Yoksa kimilerinin tarif ettiği gibi benliğini kaybetmemek uğruna tutuculaşmak, farklı kavimlere düşmanlık bizim tarihimizde yoktur.

YILDIRIMLARI DOĞURAN ANALAR

Yıldırım Beyazid’ı doğuran ana Bulgar kökenli Marya’ydı. Biz onu Gülçiçek Hatun olarak biliyoruz. Fatih Sultan Mehmet’in annesi Sırp kökenli Despina’ydı. Biz ona Hüma Hatun diyoruz. Pargalı bir balıkçının oğluydu İbrahim Paşa. Hani şu Avusturya Arşüdükü’yle eşit olan Osmanlı’nın büyük sadrazamı. Nazım Hikmet’in büyük dedesi Polonyalı Constantine Borzenski yani bizim Mustafa Celalettin paşamız.

MİLLETLEŞME SÜRECİ

Mülteci meselesiyle bunların ne alakası var diye soranlar olabilir. Oysa çok alakası var. Bu sorunu çözmek için Türk kavminin ve milletinin nasıl oluştuğunu bilmemiz gerekir. Milletleşme bir süreçtir, her süreç gibi onun da sonu vardır. Ancak görünen o ki milletler arasında tam bir uyum ve işbirliği çağının açıldığı geleceğin sınıfsız ve sınırsız toplumu oluşana kadar da gündemden düşmeyecektir. Biz Türk milleti olarak kendi milletleşme sürecimizin içindeyiz. İleri ya da geri dünyadaki bütün kavimler milli devletler çağında bu sürecin içindedir.

İŞE YARAMAZ DUVARLAR

Dünya düzünde adına ne denilirse denilsin (Göç olgusu, mülteci ve sığınmacı sorunu) kitlesel yer değiştirmeler devam ediyor. Bunun esas sorumlusu emperyalist devletlerin milli devletleri bölmesi, ezilen ulusları ekonomik olarak sömürmesidir. Bu sorumluya karşı ezilen ve gelişen ulusların bağımsızlık ve kalkınma mücadelesi insanlığın geleceğini belirleyecektir ve mutlaka zafere ulaşacaktır. Ancak bu dalgalı ve çetrefilli süreç içinde ülkemiz yoğun dış göç almaya devam edecektir. Bu yoğun dış göçe karşı polisiye tedbirlerin, duvarların işe yaramayacağı da şimdiden gözükmektedir. Türkiye ekonomik potansiyeli, coğrafi konumu, mazlum uluslarla kader bağı, devlet geleneği ve insani birikimi nedeniyle önümüzdeki dönemde de dört bir yandan göç alacak bir ülkedir. Bu göçün idaresi ve milletleşme sürecimize dahil edilmesi esas meseledir.

SURİYELİLER EVLERİNE DÖNMELİ

Yanlış anlaşılmasın. Türkiye’ye göç etmiş olan Suriyeliler güven içinde vatanlarına / evlerine dönmeliler. Akrabaları, toprakları, insanca yaşam koşulları, hasretleri, vatanları, evleri, dükkanları, işleri her şeyleri Suriye’de olan bu insanlarımız için bunu gerekli görüyoruz. Gidecek olanlar Suriye’nin sahipleri, emekçileri, yoksul insanları. Onların memleketlerindeki yaşamları Türkiye dahil olmak üzere diğer her yerden daha elverişli olanaklara sahip. Onlar zorunlu oldukları için ülkemize geldiler. Suriye’de huzur ve güvenlik sağlanırsa bu zorunluluk ortadan kalkar. Huzur ve güvenlik ise ancak Suriye’nin hem fiziksel hem de siyasal birliği ve bütünlüğü sağlanırsa tam olarak hayata geçer. Bunu gerçekleştirebilecek tek güç ise Suriye’nin meşru hükümeti olan Beşar Esad yönetimidir. Bunun için Türkiye hükümeti başta güvenlik konuları olmak üzere derhal Suriye hükümetiyle her alanda işbirliği yapmalıdır. Vatan Partisi, Suriye’nin toprak bütünlüğünü sağlamak yanında, Türkiye hükümetini omuzlarındaki yüklerden kurtaracak ve Türkiye-Suriye işbirliğinin yolunu açacak bir plan yapmıştır.

ÖZÜMSEME BAŞLADI

Ancak bu plan hayata geçse bile kalanlar olacaktır. Kalanların yanı sıra ülkemize yalnızca Suriye’den değil, Afganistan’dan, Irak’tan, Afrika ülkelerinden vd. göçmenler gelmektedir. Yukarıda saydığımız nedenlerle de gelmeye devam edeceklerdir. Gelenlerin tamamını zararlı unsurlar olarak görenlerin, onları insandan bile saymayanların Türk toplumunun genelinin tavrını paylaşmadığını söyleyelim. Onların göstermelik Türkiye’yi düşünüyoruz ayaklarına kanmadığımızı da belirtelim. Çünkü iş hayatına katılan, çalışkan insanları hangi kavimden olursa olsun milletimiz bağrına basmaktadır. Sanayicilerimiz, çiftçilerimiz göçmenlerin çalışkanlığının Türkiye’nin faydasına olduğunu ilk elden görmektedirler. Çiftçilerimizin evlerinde onlar yatıyor, fabrikalarımızın, işyerlerimizin bazıları onlara emanet. Türkiye hangi kavimden olursa olsun çalışkan insanların vatanıdır.

DOĞULU DÜŞMANLARINA SORULAR

Herkese vatandaşlık dağıtalım gibi absürt bir görüşü elbette paylaşmıyoruz. Çadır kentlerde ve konteynır kentlerde yaşayan insanların çektikleri çilelere de gözümüzü kapatmıyoruz. Gettolaşmaya izin verilmemelidir. Türkçe bir birleşme etkeni olarak kullanılmalıdır. Anadolu kavimler kapısıdır. Göç meselesinde esas çözüm özümsemektir. Eğitimle, kültürle, sanatla, işle, dille her alanda Türk Milletiyle bir olmalarını sağlayabiliriz. Olaya insani bakanların bu işi sadakayla çözemeyeceklerini anlamaları gerekiyor. Türkiye’nin denetiminde olan topraklara insanları yığarak da çözülmez bu mesele. Çözüm güçlü tarihimizde ve devlet geleneğimizde açıktır. Irkçılık bu milletin sinesinde hiçbir zaman değer görmemiştir.

Doğululara düşmanlık yapanlar şu sorulara cevap vermeli:

Geleceğin Nazım Hikmet’inin dedesi Suriyeli olamaz mı?
Ordumuzun generallerinden birinin annesi Afganistanlı olamaz mı?
Geleceğin Nobel kazanan bilim adamımız Irak kökenli olamaz mı?
12 sene sonrasının Dünya Kupası Finali’nde İngilizlere galibiyet golümüzü atan Alimiz, Afrikalı olsa sevinmeyecek misiniz? Onları Türk olarak görmeyecek misiniz? Siz Türklüğün ne demek olduğunu hala anlamadınız mı?

Ümit Özdağ Zafer Partisi Mülteci