Unutanlar için BOP aritmetiği
BOP = (0+0+0+0) x (30.000 TIR silah+Milyarlarca Dolar)
BOP= 0
Buna karşılık,
BAP = (1+1+1+1) x (2+4)
BAP = 24
BAP>BOP, durumunda BAP’ın galibiyeti aritmetik olarak ortaya çıkıyor.
Bir de olası sonuç işlemi var. Bu da ABD’nin Erbil’e kurduğu üslerin ve IKBY’nin; Suriye’nin kuzeyinde yarattığı PYD terör bölgesinin, PKK ve PJAK’ın geleceğini anlamamıza yardımcı olacak.
S = (BAP x 3) - BOP
S = (24 x 3) - 0
S = 72 - 0
S = 72 yani BAP
Yapılan işlemi açıklayalım
Vatana ihanet sabiti: 0
Vatan sevgisi sabiti: 1
Yaşam duygusu çarpanı: 2
İntikam duygusu çarpanı: 3
İttifak gücü çarpanı: 4
Batı Asya Planı: BAP
Sonuç: S
ABD-İsrail ikilisi, yanlarına Suudi Arabistan, BAE gibi mezhep hassasiyetli bazı bölge ülkelerini ve DAEŞ gibi kendi yarattığı örgütleri de alarak Türkiye, İran, Irak ve Suriye başta olmak üzere bölgedeki bütün ülkelerin sınırlarını değiştirip 22 ülke yaratacaklardı. Şu anda Batı Asya topraklarına gömülmek üzere olan BOP’un aritmetik formülü tam olarak şöyleydi; BOP =BARZANİ + PKK + PYD + PJAK
Bunlar vatanlarına ihanet ederek, ABD ile işbirliği yapan bölücü örgütlerdi. İhanet ettikleri milletlerin vatan sevgilerinin, milletin hayatta kalma duygusu ve (Rusya ve Çin’in de katılımıyla daha da güçlenen) bölgesel ittifak çarpanıyla ortaya çıkan güçle savaşmak zorunda kaldılar. Bu da emperyalist BOP’a karşı, yaşamsal zorunlulukların doğurduğu BAP, yani Batı Asya Planı idi.
BOP’un ana aktörleri Barzani, PKK, PYD ve PJAK’tır. Bunlardan biriyle birlikte, diğerine karşı savaşmak en temel mantığa aykırıdır. Neçirvan Barzani’nin yumuşak diline kapılarak, Barzani ile birlikte PKK’ya karşı mücadele edilebileceğini ya da Barzani’nin ABD’den koptuğunu düşünmek de aynıdır. Dahası BOP’u bölgeye gömen devletlerin hafızası, 2003 işgalinde karşılaştıkları ihanetleri de unutmayacaktır ve bunu hem Barzani hem de PKKPYD ve PJAK bilmektedir. ABD’ye bağımlılıklarının bir diğer nedeni de budur. İran, Suriye ve Irak halkları gördükleri iç ihaneti, biz de kafamıza geçirilen çuvalı ve verdiğimiz şehitleri unutmayacağız. O çuval Barzani’nin isteği ve büyük desteği ile geçirildi çünkü...
Bugün, ABD’nin Barzani bölgesine yığınak yapması; Barzani’nin, ABD’yi istemeyen Irak halkına rağmen ABD’nin yanında konumlanması; PKKPYD’nin ENKS üzerinden Barzani ile eklemlenme çabaları; PJAK’ın "ABD, İran’a saldırırsa, ABD’ye yardım edeceğiz’’ diye feryat etmesi hep bu kaçınılmaz son korkusunun sonucudur.
ABD yenilip gidiyor, köpekleri yalnız kalıyor.
Bunu anlamayanlar var hâlâ. Kimilerinin, BOP’u tarihe gömen bölgesel ittifakı zayıflatmak için İran ve Rusya düşmanlığı yapmaları ya da IKBY bölgesinin kuzeyinde kalan ve PKK’dan yaka silken bazı aşiretlerin Mehmetçiğin operasyonlarına destek vermesini Barzani’nin desteği gibi görmeleri bu sonucu değiştirmeyecek. Yani BOP bitiyor, BAP geliyor.
Dört işlem düzeyine kadar indim, başka nasıl anlatılır bilmiyorum...
ADALET
Adalet kavramı bana hep ütopik gelmiştir, çünkü evren varoluş biçimi dahil olmak üzere şiddet içeren bir yerdir, hayatın kendisi de öyle. Sadece güçlülerin hayatta kaldığı bir yaşam döngüsü içinde adalet zaten doğal değildir. Kuşun yediği solucan için, kedinin yediği kuş için ya da daha büyükleri tarafından yenilen kedi için... yani dünya kimse için adil bir yer değildir. Dinlerin "ilahi adalet" kavramı da bunun kanıtıdır, olmayan adaleti öbür dünyada bulmak için beklemek.
Ancak insan uygarlığı, hukuk sistemiyle şiddeti kontrol altına alarak, en azından toplum vicdanını teskin edecek bir adalet yaratmaya çalışıyor. Ve bu, toplumun, biraz hayal gücü ile de oluşturduğu "adalet" beklentisi ile uyuşmayınca, insanoğlu bağırıyor, "nerede adalet?" Bazen bu bağırışlar salt adalet arayışı olmaktan çıkıp, sorumlu görülen bir kişiye yönelen kin duygusuna dönüşüyor. Bu da insanı nesneden, dolayısıyla da nesnellikten uzaklaştırıyor.
Emin Çölaşan’dan söz edeceğim. "Şimdi Cemaati Savunma Zamanı" başlıklı yazısı, belki de kendi yazı tarihinin en talihsiz yazısıdır. Nesnellikten, gerçekten, hatta bana göre adalet duygusundan uzaktır. Zaten bunun kanıtını çok kısa süre sonra 15 Temmuz’da görmüştür. Ama bu yazı yüzünden ona FETÖ’ye destek cezası vermek de büyük adaletsizliktir, mantıksızlıktır ve toplum vicdanını yaralar.
Türkiye, belki de bütün tarihi boyunca hiç karşılaşmadığı türden bir örgütle karşılaştı: FETÖ... Kullandığı insanları, zulmederken mazlum gibi görünecek şekilde eğiten, en masum sandığınızın en suçlu olarak karşınıza çıkabileceği, saldırmak için de, teslim olmak için de son ana kadar bekleyebilen, kişilikleri robotlaştırılmış insanlardan oluşan insafsız, köksüz ve dış güdümlü bir silahlı güç... Herkesi yanıltabildiğini, devletin en üstünden gelen itiraflardan biliyoruz.
Bürokratları, siyasetçileri, askerleri, polisleri, savcıları, hâkimleri, psikolojik harekât uzmanı gazetecileri, yazarları vardı ama Emin Çölaşan bunlardan biri değildi. Biz yıllarca FETÖ kumpasında hapisteyken ve herkes bir kenara sinmişken köşesinden bizlerin sesin duyurması bunun en büyük kanıtıdır.
Emin Çölaşan’a ceza vermek, ROK, Nagehan Alçı, Nazlı Ilıcak, Altanlar gibi bilinçli ve planlı olarak bu kumpasa psikolojik harekât desteği verenleri aklamaktan, onlara karşı yürütülen mücadeleye gölge düşürmekten başka bir işe yaramaz. Nitekim Nagehan Alçı, bizi hiç şaşırtmadan bu ceza üzerinden Ahmet Altan’a, Kavala’ya masumiyet karinesi çıkarıverdi hemen.
Benzer durum Metin İyidil yargılaması için de geçerli. FETÖ’nün Türk Ordusu içinde en güçlü olduğu, en kritik yerlere atandığı dönemde, KKK Personel Daire Başkanlığı, daha sonra da EDOK Komutanlığı yaptı. Tutuklu olarak yargılandı, mahkeme müebbet verdi. Ama... İstinaf Mahkemesi kararı bozduğu gibi, dosyada delil olmadığı gerekçesiyle beraat kararı verdi. Nasıl bu kadar zıt kararlar çıkabilir anlamıyorum. Bir kişi hakkında delil ya vardır, ya da yoktur. Kanıt yoksa ceza verilemez, bu kadar uzun süre hapiste de tutulamaz.
Beraat kararının arkasından salıverildi, ama hemen tekrar tutuklandı. Beraat kararı veren İstinaf Mahkemesi heyeti de dağıtıldı ve haklarında soruşturma açıldı. Uzman değilim, ama dosyayı inceleyen hukukçularla konuştum. Tutuklama gerekçesi de en az dosyanın içeriği kadar tartışmalı, daha önemlisi İstinaf tarafından beraat kararı verilmiş biri, Yargıtay bu kararı bozmadan nasıl tutuklanır?
Bakınız, Türkiye belki de son 70 yılın en büyük kırılma dönemini yaşıyor. NATO’nun Türk devletinin içine soktuğu Gladyo ayıklanıyor. Zor iş... Bu süreçte çok düşük bir yüzde oranında hatalar da olabilir ve bunlar da tolore edilmelidir, ama... Böyle kararlara "hata" demek çok zor ve bu tip kararlar sadece yargılamalara gölge düşürmek isteyen FETÖ profesyonellerinin elini güçlendiriyor.
Yazının başında adaletin ütopya olduğuna inandığımı söyledim, hukuk ise ütopya değil, somuttur, gerçektir. Yasaların yarattığı hukuku dosdoğru uygulamak, bazen toplum vicdanını tatmin etmeyebilir, ama ya onu bile uygulamamak?
O zaman "adalet yürüyüşü" diye PKK’ya alan açmaya, FETÖ’yü kurtarmaya, NATO projelerinde rol almaya, yüzde 98 oranında sağlanan adaleti, belki ancak yüzde 2 oranındaki yanlışlara kurban etmeye çalışanlara gün doğar.
Yani hukuka ve yasalara, adaletsizlik yapılmış olur.
İMAMOĞLU'NA AÇIK MEKTUP
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, PKK’nın siyasi temsilcisi Selahattin Demirtaş’ın kitaplarını, ya da terörist Sakine Cansız’ı anlatan kitapları Belediye’nin kitabevine doldurup, tiyatrolu, sazlı sözlü destek etkinlikleriyle reklamını yapınca... twitter’dan yazdım: "Terörist Sakine Cansız’ın ya da canlı bomba katillerin kitapları var da Mehmetçik niye yok? Anlat da anlayalım İmamoğlu?" Bir yerden cevap gelmiş: "O kitapların yayınlanmasına devlet izin verdi, başka yerlerde de satılıyor, ona niye ses çıkarmıyorsunuz?"
Oradan cevap verdim de, bir de buradan tane tane anlatayım. Bakınız mesele o kitabın basılma izni alması değildir, ona bakarsanız Mehmetçik adının tarihsel kökenlerini anlatan tek kitap da yasal izinle basıldı, ama İBB kitabevi raflarında yok. Neden acaba?
Mesele o kitapların tanıtımlarına yapılan büyük destektir, muhterem eşiniz İBB Kitabevinde satılacak olan hangi kitabın böyle tiyatroyla, müzikli-sanatlı etkinliklerle tanıtımına katıldı? Bu her sattığınız kitaba uygulanan rutin olsa tamam diyeceğiz? Ama bu sadece Demirtaş’ın kitaplarına uygulanıyor, öyle olunca Mehmetçik kitabının yazarı olarak bize de sormak düşüyor:
Mehmetçik’in tanıtımına nasıl bir katkınız oldu Sayın İmamoğlu?
Demirtaş ve Sakine Cansız kitaplarına bu ilginin, Mehmetçik kitabına bu ilgisizliğin nedenleri neler?
Başka sorum yok?