09 Ocak 2025 Perşembe
İstanbul 12°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Unutmaya çalıştığımız Topçu Kışlası -(TAMAMI)

Kurtul Altuğ

Kurtul Altuğ

Eski Yazar

A+ A-

Bizim kuşağın gençlik anıları içerisinde İstanbul’un önemli bir yeri vardır. İlk ve ortaokulu tamamlayan Anadolu kasabalarından sayısız genç liseyi ve üniversiteyi okumak için İstanbul’da karar kılmıştır. Benim gibi ailesiyle birlikte gelenler de vardı. Bugün gibi anımsarım. Elazığ’ın Maden İlçesi’ndeydik. 3 günlük bir tren yolculuğu bizi Haydarpaşa İstasyonu’na getirmişti. Elimizde bir tahta bavulla ilk gördüğümüz Haydarpaşa Garı’nın o yüksek tavanlarını hayret ve atalarımızın yarattığı muhteşem emanet olarak algılayıp gururlanmıştık. Haydarpaşa- Sirkeci ya da Kadıköy-Sirkeci vapurlarının düdük sesleri hala kulaklarımda. İstanbul’a gelmeden okuduğumuz Sait Faik öykülerinden çıkıveren o önümüzde açılan yeni ve köhne Bizans’tan Osmanlı’nın yarattığı yeni bir dünyanın kapısından giriyorduk. Müthiş bir nostalji değil mi?

Şimdi o Haydarpaşa iskelesi de, o muhteşem Haydarpaşa Garı da yok. O Osmanlı yadigarı Gar binası, onu yaratan Haydarpaşa’nın ruhuyla birlikte kavruldu gitti. İki yangın geçirdi ve İstanbul’u altüst etmeye kararlı bir zihniyet onu bir ticarethane bir serbest bölge haline getirecek girişimler içinde! Ne hazin bir yok oluş süreci.

Şu günlerde Taksim’e hiç çıktınız mı?

İyi ki çıkmadınız! Çünkü Unkapanı’ndan Tarlabaşı ve Taksim’e çıkan yol lime, lime makinelerin kepçeleriyle parçalanıyor.Yolun iki tarafı barikatlarla halkın geçişine kapatılmış. Taksime geçit yok, İstiklal Caddesi’ne çıkamazsınız. Eğer Unkapanı tarafından geliyorsanız Cihangir de kapalı. Yani İstanbul sanki ablukada kime karşı? İstanbul halkına..

Halkın ve tüm kuruluşların, tüm vasıtaların rahatlıkla hareket ettikleri o meydan bir süre sonra beton alt geçitlerin altında yok olacak. Oysa o Taksim meydan da acı tatlı ne anılarımız vardır. Meydanın ortasında Cumhuriyeti ve Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı simgeleyen anıt ne olacak onu da mı yerin altına indirecekler bilemiyoruz. Cumhuriyetin 89 yıldır koruduğu ata yadigarları ticaret ve rant adına katlediliyor.

Bir zamanlar halkın nefeslendiği, banklarında oturup geleni geçeni seyrettiği Taksim Gezi Parkı da yok olacak. O park şarkıların bestelendiği filmlere konu olan, şiirlerin ilham kaynağı, İstanbul’un güzelliklerini anlatan bir mekandı. O acımasızca kesilen ağaçların yerine acıyla anılan ve unutmaya çalıştığımız bir gerici olayın simgesini koyacaklar. Adını koyalım: 31 Mart irtica olayının anısına Abdülhamit’in avcı taburlarını yerleştirdiği Topçu Kışlası’nı. Derviş Vahdeti’nin ve onun gazetesi Volkan’ın kışkırtmalarıyla yayılan 31 Mart İrtica hareketini anımsatan Topçu Kışlası’nı.

Sultan 2. Abdülhamit okumuş ittihatçı subaylarla alaylı çavuşları o topçu kışlasına koyarak Yıldız Sarayı’nı koruma altına alacağını sanmıştı. 2. Meşrutiyet’in ilanını Abdülhamit’e zorla kabul ettiren devrimci subaylar ve 31 Mart’ın elebaşları Derviş Vahdeti, Saidi Kürdi ve İttihadı Muhammedi’nin çavuşları ateşle barut gibi bu kışlada yan yanaydılar.İki düşman birliği gibi.

31 Mart aslında okumuş ve dünyayı tanımış ittihatçı subaylarla cahil çavuşlar arasında Vahdeti’nin tahrik ettiği bir gericilik hareketidir. Bir anda İstanbul’da kanlı bir olay başlatılıyordu ve topçu kışlasından çıkan çavuşlar Vahdeti’nin çağrılarına uyarak “İslam elden gidiyor okullu subaylara ölüm” diye bağırarak yeşil bayrak, sarık ve cüppeleriyle halkı hem 2. Meşrutiyet’e, hem onun Meclisi’ne hem de ittihatçı subaylara karşı kışkırtıyordu. İngilizlerin kışkırttığı ve Osmanlı’yı teslim etmek için hazırlanan hareketin sloganı şuydu; “Okumuş subay dini inkar ediyorlar. Kadınlar sokaklarda açık saçık dolaşıyorlar.” Sultanahmet’te başlayan isyan İstanbul’u kardeş kavgasına götürüyordu ki; bereket Selanik’ten hareket eden okumuş genç subaylar İstanbul’a girdiler ve Topçu Kışlası’ndan çıkan İttihatçı arkadaşlarıyla birlikte isyanı kısa sürede bastırdılar. Sonra Harekat Ordusu içinde kurmay başkanı olarak Mustafa Kemal’inde bulunduğu birliklerle isyanın güç merkezi olan Topçu Kışlası yerle bir edildi. 1937’de Atatürk o mekanı halka açık bir park haline getirdi. Ağaçlar dikildi. Halkın nefes alacağı , geçmişi unutacağı bir mekan halini aldı.

Şimdi Taksim’de yapılan yeni düzenleme acaba ne anlama geliyor? Taksim’in çehresini değiştirirerek, 31 Mart Olayı’ndaki laiklik karşıtı bir simgeyi diriltmek niye? Amaç Cumhuriyet’e olan kini Taksim’in orasına burasına serpiştirerek yeni kuşaklara anımsatmak mı?

Umalım ki öyle değildir.