Üretim devrimi
Sayın Reis’i ayağında mavi galoşlarla Hasat Festivali’nde traktör sürerken gösteren fotoğraflar bana Mustafa Kemal’in Atatürk Orman Çiftliği’ndeki görüntülerini hatırlattı.
Hayır, merak etmeyin, ikisini kıyaslamak gibi bir ucuzluk yapacak değilim. Kaldı ki 94 yıl arayla çekilmiş iki fotoğraf kılık kıyafet, duruş bakış, zarafet ve niyet bakımından tutarlı bir kıyaslamaya imkân vermeyecek kadar farklı.
Bununla birlikte, Sayın Reis’in elinde buğday başaklarıyla verdiği poz üretime dönüş iması nedeniyle bende olumlu bir izlenim yarattı. İlk kez böyle bir şey oluyor. İlk kez, kıtaları birleştiren muazzam asma köprüler, yeraltından giden Japon lokomotifleri, dev AVM’ler ya da kasvetli toplu konut inşaatlarının önünde kurdele kesmiyor da paçalarına toprak bulaşmasın diye galoş giymiş olarak elinde bir buket buğday başağıyla objektiflere gülümsüyor. Çok güzel.
Özellikle gıda maddesi üretiminde ithalata bağımlı olmayan millî üretime önem verdiğini anlıyoruz. Nitekim koyun başına 100 TL destek bile veriyor. Bir süre sonra Sayın Damat Bey’i de ayçiçeği ya da mısır tarlalarında koşarken, hatta bir inekten süt sağarken görebiliriz. Bunlar gayet olumlu gelişmeler.
Aslında siyasî toplumun bütün kesimlerinden üretim feryatları yükseliyor. Sıcak paraya bağımlı neoliberal serbest piyasa faciası içsel değil dışsal sebeplerle duvara tosladı. Aslına bakılırsa başta burjuvazi olmak üzere herkes hayatından memnundu. Üretmeden tüketmek, paradan para kazanmak, muazzam rantlar ve avantalar yaratarak onları sevinçle paylaşmak ya da sınırsız borçlanarak hayat standardını yükseltmek “keyif ekonomisi” diyebileceğimiz bir sisteme yol açmıştı. Fakat maalesef kapitalizm yapısı gereği dönemsel krizlerle varlığını sürdürebiliyor. Gün akşamlıdır; inişli çıkışlıdır dünya işleri.
Şimdi üreteceğiz. Fakat bunun ön şartları var. Her şeyden önce Devlet Planlama Teşkilatı’nı yeniden kurarak karargâhı inşa edecek, başına Yosef Stalin gibi birini getireceğiz. Devlet, domatesini asfalta, sütünü borçlu olduğu bankanın önüne dökerek üzerinde tepinen, çıldırmak üzere olan üreticinin mahsulünü satın alacak; tarım bankacılığını geri getirecek; Toprak Mahsulleri Ofisi’ni, Et Balık Kurumu’nu canlandıracak; silolar, soğuk hava depoları kuracak. Tarımda (tohum, gübre, tarım ilaçları ve aletleri) yabancı ortaklıkları feshederek bu sektörü millîleştirecek. Yabancı tütün şirketlerini kovacak, Ege’deki TOKİ binalarını yıkarak toprağı dünyanın en kaliteli tütününe (Türk tütünü!) iade edecek. Feryat etmeye başlayan avantacı yeni zenginler sınıfını tasfiye edecek, sınır kapılarını tutup sermaye kaçışını önleyecek. Servetini kaçıranları, yurt dışında mala mülke yatıranları hıyanet-i vataniye’den yargılayacak
Fazla mı radikal oldu? O zaman devam edelim. Özelleştirilen bütün kamu iktisadi teşebbüslerini, artan savaş ihtimali nedeniyle telekomünikasyon ve enerji sektörlerinden başlayarak kamulaştıracak.
Üretim için eğitim şarttır. Devlet, Tevhidi Tedrisat Kanunu’nu geri getirerek millî eğitimin hedeflerini toplumsal kalkınma hedefleriyle uyumlu hâle getirecek; gereksiz üniversiteleri kapatarak meslekî teknik eğitime ağırlık verecek; imam fazlasını Kültür Devrimi yöntemleriyle eğiterek üretime kazandıracak. İsrafı önleyecek. Kentleri kirleten, yolları tıkayan ihtiyaç fazlası otomobillere el koyarak, bunları sanayi üretiminde kullanılmak üzere hammaddeye dönüştürecek; kent içi ulaşım, toplu taşıma araçlarının yanı sıra bisiklet ve bisiklet taksilerle sağlanacak.
“Yok daha neler!” diyorsunuz. Tamam, kızmayın! Bir sonraki paragrafta gerçekler zeminine iniş yapacağım. Fakat yukarıda dediğim şeyler yapılabilseydi, Nazım Hikmet’in şiirindeki gibi, “Demir, kömür ve şeker ve kırmızı bakır ve mensucat ve sevda ve zulüm ve hayat ve bilcümle sanayi kollarının ve gökyüzü ve sahra ve mavi okyanus ve kederli nehir yollarının, sürülmüş toprağın ve şehirlerin bahtı bir şafak vakti değişmiş olur” idi.
Gerçekçi olmak lazım. Bütün siyasî partiler “üretim” istiyor. Ancak Vatan Partisi’nin 80 Madde’den oluşan üretim devrimi programı dışında tedrici geçişi öngören tek bir makul ve uygulanabilir program yok. VP’nin düzenleyeceği Üretim Kurultayları’nda gerçek üreticilerin öneri ve görüşleri kayıt altına alınacak, program zenginleşecektir. Bütün üreticilerin, akademisyenlerin ve siyasî toplumun, özellikle siyasî iktidarın bu makul ve uygulanabilir geçiş programını değerlendirmelerini dileriz.
Fakat unutmayalım, üretim devrimini sürdürebilmek, hatta karma ekonomiye geçebilmek için bile mevcut iktisadi sistemin sınıfsal yapısıyla birlikte değiştirilmesi gerekir.