Üretim devriminin kalkanı ‘Milli Direnme Ekonomisi’
Vatan Partisi, ekonomik olarak “Üretim Devrimi” programını stratejik hedef olarak önüne koymuştu. Ancak “Üretim Devrimi” programını uygulamak ve o hedefe ilerlemek için bu stratejik hedefi koruyacak bir kalkan olması gerektiği, bunun da “Milli Direnme Ekonomisi” programı olduğu fikrini 2005 yılında öne sürdü ve 2006 yılında 7. Genel Kurultay’da bu programı kabul etti.
Önce gıda, güvenliğin güvenliği, sağlık ve eğitim şeklinde 4 madde olarak karar altına alınan bu program daha sonra “Enerjinin de” eklenmesi ile 5 öncelik maddesi şeklini aldı.
“Milli Direnme Ekonomisi” programına öz itibariyle bakıldığında, Genel Başkan Sn. Doğu Perinçek’in ÜRETİM DEVRİMİ kitabında belirttiği gibi, bu uygulama “Bir tür savaş ekonomisidir.” ana fikri ile anlatılabilir.
SAVAŞ EKONOMİSİ PROGRAMI
Milli Direnme Ekonomisi bir tür savaş ekonomisi programıdır, bu çok doğru bir tespittir. Nedeni ise Üretim Devrimi programının uygulanması, bugün herkesin ağzından “üretim” sözcüğünü düşürmemesi gibi kolay olmayacaktır. Çünkü “üretim devrimi” programı ile sanki hiç kimsenin bilmediği sırları biz açığa çıkarıp uygulamaya koymayacağız. Aslında herkesin bildiği, ancak ekonominin temel tanımı olan “ekonomi, üretmek, üretileni paylaşmak bilimidir” diye konulduğunda; üretmek ama ne üretmek ve nasıl paylaşılacak soruları da birlikte gelmektedir. Vatan Partisi aslında Üretim Devrimi programıyla; ne, nasıl üretilecek ve üretilen nasıl paylaştırılacaktır sorularına, Türk Milletinin ihtiyaç duyduğu şekilde yanıt verebildiği için çok kuvvetli bir konumdadır. Çünkü Vatan Partisi’nin ve lideri Doğu Perinçek’in sırtındaki küfe, halka yaslanma ve halk için üretme ana fikrini taşımaktadır. Hâlbuki Türkiye’de diğer muhalif ve iktidar partileri belli sınıfların çıkarlarını kollamakta, “halkın refahı için” ifadesi dillerinden düşmemekle birlikte iş uygulamaya geldiğinde, bugünkü hükümetin kaynak dağıtımı ve büyükşehir belediyelerinin çoğunluğunu elinde bulunduran partinin uygulamalarına baktığımızda, kaynakları, kendilerine destek sağlayan hâkim sınıf taraflarına akıttıklarını rahatlıkla görebiliriz.
İşte bu nedenledir ki, Üretim Devrimi programı uygulanmaya başladığında, bu programa karşı, daha önce bu konularda faaliyet gösteren ve nemalanan kesimlerden büyük bir direnç gelecektir. Bu kesimler ekonomik olarak halen faaliyette olup, Türk milletinin kaynaklarını, enerjisini, ülke menfaatleri yerine şahsi çıkarları için kullanmaktadır. Bu ilişkiler aynı zamanda emperyalist Atlantik sistemi içinde oluşmuş, gelişmiş ilişkilerdir. Bu ilişkilerin tasfiyesi zaman ve mücadele gerektirecektir. İşte bu mücadele sırasında Üretim Devrimi stratejisinde ilerlemek ve başarılı olmak için eldeki kaynakların doğru kullanılması gerekecektir.
Burada şunu da eklemek gerek. Burada sadece paylaşıma müdahaleye bir direnç olmayacaktır. Özellikle 1980’lerden bu yana Türkiye’de uygulanan neo liberal politikalar nedeniyle ekonominin yanlış yere doğru sürülmesi nedeniyle, ekonominin iflas noktasına gelmesi. Bunun yanında 1944 yılında Bretton Woods’ta şekillenen dolar hegemonyasının da dünyadan tasfiye sürecinin başlaması, yukarıda bahsedilen savaş koşullarının alt yapısını oluşturacaktır.
ATLANTİK AĞIRLIKLI İHRACAT VE DERİN BAĞIMLILIK İLİŞKİSİ
“Milli Direnme Ekonomisi” nedir? Bu soruyu da şöyle yanıtlayabiliriz. Her iktidar kendisini iktidara taşıyan sınıf ve kesimlere borcunu, elindeki mali kaynakları o kesimlere aktararak gerçekleştirir. Bugün Ak Parti iktidarı içinde doğru çizgiyi savunanlar olsa da iş kaynakları paylaşmaya geldiğinde ağızdan çıkanlar unutulmakta, kaynaklar yine aynı yöne doğru kullanılmaktadır. Örnek olarak Sn. Cumhurbaşkanı tarafından açıklanan kredi dağılımında 125 milyar TL kredinin selektif olarak ihracatçılara ve ithal ikamesi projesi üretenlere verileceği söylenmiştir. İhracatımızın Atlantik ülkeleri ağırlıklı olmasının bizim açımızdan derin bir bağımlılık ilişkisi oluşturduğu, bu bağımlılığın bizim manevra alanımızı daralttığı, bu ülkelerden gelecek bir ambargo ya da bu ülkelerde stagflasyonun oluşmasının bizde yaratacağı derin hasarı kapatmanın çok zor olacağı gerçeği dahi, bu kredi kullanımının önünü kapatmamaktadır. Ayrıca Türk Eximbank tarafından 2021 yılsonu itibariyle yine ihracatçılara yönelik 22.5 milyar dolar kredi kullanması, ihracatın aslında suni teneffüsle yaşamasına rağmen çok büyük ölçüde kaynak aktarılarak desteklendiği açık seçik ortadadır. Bu açıklama ertesinde Ak Parti’nin çok büyük ölçüde yaslandığı inşaat taahhüt sektörüne “konut ihtiyacı var” bu nedenle fiyatlar artıyor gerekçesi ile kamu bankalarından aktarılan milyarlarca lira, gerçek anlamda konut ihtiyacı olan kesimlerin ihtiyaçlarına yönelik değil, müteahhitlere kaynak aktarma mantığı ile kullandırılan kredilerdir.
KAYNAK DAĞITIMINDA ÖNCELİKLER
İşte hükümet bugün kaynakları kendi tercihlerine göre dağıtırken bir strateji uyguluyor. Vatan Partisi bu kaynakları halkın menfaatleri doğrultusunda en uygun şekilde Üretim Devrimi Stratejisine göre dağıtacaktır. İşte Milli Direnme Ekonomisi programı temelinde bu kaynakların en doğru yerlere nasıl dağıtılacağı vardır. Vatan Partisi yönetimi tarafından alınan karar doğrultusunda kaynakların öncelikle aktarılacağı yerler aşağıdaki şekilde karara bağlanmıştır;
1- Gıda güvenliği
2- Güvenliğin güvenliği
3- Sağlık güvenliği
4- Enerji güvenliği
5- Eğitim güvenliği
Vatan Partisi iktidar programında; gerek kaynakların önceliği gerekse de çizilecek siyasi çizgide ve uluslararası ilişkilerde bu sıralama dikkate alınacaktır.
Bu sıralama ile ilgili olarak; Vatan Partisi Ekonomi Siyasetleri Bürosu’nun 18 Mayıs 2022 günü yaptığı toplantıda, büro üyeleri tarafından yapılan yeni bir sıralama önerisi tartışılmıştır. Bu tartışmaya göre enerji güvenliğinin en üst sırada olması gerektiği, son dönemde gerek dünya enerji fiyatları gerekse de Rusya’nın Atlantik ülkeleri tarafından abluka altına alınması sürecinde enerjinin ne kadar önemli olduğu, gıda güvenliğini sağlamak için dahi enerji olmadan gıdayı sağlamanın mümkün olmadığı konusu gündeme gelmiştir.
Önümüzdeki dönemde şiddetle ihtiyaç duyulacağı görünen Milli Direnme Ekonomisi programı bu sıralamanın yenilenmesi konusunda tartışılmalı, partinin yetkili organlarında karara bağlanarak Türk Milletinin önüne seçenek olarak konulmalıdır.