Üretim Ekonomisi: Küresel hegemonyaya karşı bağımsızlığın temeli
Dünya nüfusunun 2050’de 10 milyar kişiyi aşması beklenirken, bu büyüyen nüfusu beslemek, barındırmak ve istihdam etmek için üretim ve tarım sektörlerinin geleceği üzerine odaklanmak kaçınılmaz hale geliyor. Türkiye, Avrupa Birliği (AB), Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Çin ve Asya ülkeleri, bu süreçte farklı yaklaşımlar sergiliyor. Üretimde ve tarımda çalışan nüfus oranları, şehirleşme hızı ve kırsal alanların geleceği, bu ülkelerin ekonomik ve sosyal politikalarını şekillendiren temel unsurlar arasında yer alıyor.
TÜRKİYE: KIRSAL ALANLARDAN ŞEHİRLERE GÖÇ VE MODERN TARIM
Türkiye'de tarım sektörü, ülkenin toplam istihdamının yaklaşık yüzde 14,8'ini oluşturuyor. Ancak son yıllarda hızlı bir şehirleşme süreci yaşanıyor. Türkiye'nin nüfusunun yüzde 75'i şehirlerde yaşıyor; ancak özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde kırsal alanlar hâlâ önemli bir rol oynuyor. Tarım sektöründe çalışan nüfus giderek azalsa da modern teknolojilerin kullanımıyla verimlilik artıyor. Örneğin, GAP (Güneydoğu Anadolu Projesi) ile sulama altyapısının geliştirilmesi, bölge çiftçilerinin gelirini katlamış durumda.
Ancak gelecek nesiller için endişe yaratan bir konu var: Genç nüfusun büyük çoğunluğu tarım işlerinden uzak duruyor. Bu durum, hem yaşlanan tarım nüfusunun sorununu ortaya çıkarıyor hem de gıda güvenliği açısından riskler yaratıyor. Türkiye, bu zorlukla başa çıkmak için tarımsal eğitim programlarını güçlendiriyor ve genç çiftçileri teşvik eden projeler başlatıyor.
Türkiye'de imalat sanayinde yaklaşık 4,5 milyon kişi çalışıyor (TÜİK, 2023). Sanayi sektörü, imalat sanayisini de kapsamakla birlikte, madencilik ve taş ocakçılığı, elektrik, gaz, buhar ve iklimlendirme üretimi ve dağıtımı gibi diğer alt sektörleri de içermektedir. Bu nedenle, imalat sanayisinde çalışanların oranı, toplam sanayi istihdamının bir alt kümesini oluşturur. Ancak, mevcut veriler imalat sanayisine özgü istihdam oranını net bir şekilde belirtmemektedir.
AVRUPA BİRLİĞİ (AB): YAŞLILIK VE DİJİTAL DÖNÜŞÜM
AB ülkelerinde tarım sektörü, toplam istihdamın sadece yüzde 4,5'ini oluşturuyor. Ancak AB, dünya genelindeki tarımsal ihracatın yüzde 16'sını gerçekleştiriyor. Almanya, Fransa ve Hollanda gibi ülkeler, modern tarım teknolojilerini kullanarak sürdürülebilir üretim modelleri geliştirdi. Özellikle "Yeşil Anlaşma" (Green Deal) çerçevesinde, 2030 yılına kadar kimyasal gübre kullanımını yüzde 20 azaltma hedefi belirledi.
Şehirleşme oranı AB’de yüzde 72 civarında. Ancak kırsal alanlar, özellikle turizm ve ekolojik tarım sayesinde canlanıyor. Örneğin İtalya ve İspanya’da organik tarım, genç girişimcilerin ilgisini çekiyor. Ancak AB’nin en büyük zorluklarından biri, tarım işçiliğinde yaşlanan nüfus. Ortalama tarım işçisi yaşı 55’in üzerinde. Bu durum, otomasyon ve yapay zekâ tabanlı çözümlerin yaygınlaşmasını zorunlu kılıyor.
Avrupa Birliği (AB)'nde ise 30 milyondan fazla kişi imalat sektöründe istihdam ediliyor (Eurostat, 2023).
AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ (ABD): TEKNOLOJİ VE BÜYÜK ÇİFTLİKLER
ABD’de tarım sektörü, toplam istihdamın sadece yüzde 1,3'ünü oluşturuyor. Ancak ülke, dünyanın en büyük tarımsal üreticisi konumunda. Kaliforniya, Iowa ve Teksas gibi eyaletlerdeki büyük çiftlikler, küresel gıda zincirinde kilit bir rol oynuyor. ABD’de şehirleşme oranı yüzde 83 civarında. Şehir nüfusunun toplam nüfusa oranı olarak düşünüldüğünde ABD’nin büyük ölçüde şehirleşmiş bir ülke olduğu görülmektedir. Tarım işçilerinin büyük çoğunluğu mevsimlik işçi statüsünde ve Meksika’dan gelen göçmenlerden oluşuyor.
Gelecek nesiller için ABD, tarımda dijital dönüşüme büyük yatırımlar yapıyor. İnsansız traktörler, yapay zekâ destekli hasat sistemleri ve İHA/drone teknolojileri, tarımın geleceğini şekillendiriyor. Ancak iklim sorunları, özellikle kuraklık ve yangınlar, tarımsal üretimi tehdit ediyor.
ABD'de imalat sektöründe çalışan sayısı 12,5 milyon (Bureau of Labor Statistics, 2023).
ÇİN: KÜRESEL GIDA FABRİKASI VE NÜFUS SORUNLARI
Çin, dünyanın en büyük tarımsal üreticisi ve aynı zamanda en büyük tüketici pazarı. Ülke nüfusunun yüzde 26'sı tarım sektöründe çalışıyor. Ancak hızlı şehirleşme, kırsal alanların boşalmasına neden oluyor. Çin'in şehirleşme oranı yüzde 65 civarında. Pekin, Şangay ve Guangzhou gibi metropoller, genç nüfusu çekiyor; ancak bu durum, kırsal kesimde yaşlanan nüfus sorununu artırıyor.
Çin, tarımda sürdürülebilirlik ve gıda güvenliği konularında ciddi adımlar atıyor. Örneğin, "Made in China 2025" stratejisi kapsamında, tarımda robotik ve yapay zekâ kullanımı yaygınlaştırılıyor. Ancak nüfusun yaşlanması ve bazı demografik dengesizlikler, gelecek nesiller için ciddi bir sorun teşkil ediyor.
Çin, dünyanın en büyük üreticisi olarak 110 milyon kişiyi imalat sektöründe istihdam ediyor (National Bureau of Statistics of China, 2023)
ASYA ÜLKELERİ: GELENEKSEL TARIM VE YENİ NESİL TEKNOLOJİLER
Hindistan ve Endonezya gibi Asya ülkeleri, tarım sektöründe çalışan nüfus oranları bakımından dünya lideri konumunda. Hindistan’da toplam istihdamın yüzde 42'si tarım sektöründe yer alıyor. Ancak şehirleşme hızı, kırsal alanlarda işsizlik ve göç sorunlarına yol açıyor. Delhi, Mumbai ve Bangalore gibi şehirler, genç nüfusu çekiyor; ancak kırsal kesimde kalanlar, genellikle düşük gelirli işlerle uğraşıyor.
Endonezya ve Vietnam gibi ülkelerde ise tarımsal üretim, kahve, kakao ve pirinç gibi ürünlerde küresel bir rekabet avantajı sağlıyor. Ancak iklim sorunları ve doğal afetler, bu ülkelerin tarımsal güvenliğini tehdit ediyor. Japonya gibi gelişmiş Asya ülkeleri ise tarımda robotik ve otomasyona yatırım yaparak yaşlanan nüfus sorununa çözüm arıyor.
Diğer Asya ülkeleri (Hindistan, Endonezya, Vietnam) de üretimde önemli rol oynuyor. Örneğin, Hindistan'da 50 milyondan fazla kişi imalat sektöründe çalışıyor (World Bank, 2023).
ÜRETME GÜDÜSÜ VE ÜRETMEYEN BİR ÜLKENİN HAYATTA KALMA MÜCADELESİ
İnsanlığın üretme motivasyonu (güdü), tarihsel süreçte hep temel gereksinimlerin karşılanması ve toplumsal refahın artırılması üzerine inşa edilmiştir. Ancak modern dünyada bu motivasyonun yalnızca ekonomik çıkarlarla değil, aynı zamanda çevresel sürdürülebilirlik, sosyal adalet ve küresel barış gibi değerlerle de uyumlu olması gerekiyor. Üretim, bir ülkenin bağımsızlığını koruma aracıdır; üretmeyen bir ülke ise dışa bağımlı hale gelerek ekonomik, siyasi ve sosyal krizlerle yüzleşir. Bu durumu anlamak, özellikle emperyalizmin ve küresel hegemonyanın baskısı altındaki gelişmekte olan ülkeler için hayati öneme sahiptir.
Üretimin yetersiz olduğu veya tamamen durduğu ülkelerde ortaya çıkan sonuçlar yıkıcı olabilir. Örneğin, 1990’ların sonunda Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından birçok cumhuriyet, yerel üretim kapasitelerini kaybetti. Özellikle tarım ve sanayi sektörlerindeki gerileme, gıda krizleri, işsizlik patlamaları ve sosyal çalkantılara yol açtı. Benzer bir örnek, Afrika kıtasında görülebilir. Bazı Afrika ülkeleri, yerel üretim yapmak yerine ithalata bağımlı kalarak uluslararası sermaye güçlerinin kontrolü altına girdi. Bu durum, bu ülkelerin doğal kaynaklarını sömürgeleştirilmesine ve ekonomik bağımlılığa neden oldu.
Amerika Birleşik Devletleri (ABD) gibi küresel hegemonyayı elinde tutmak isteyen güçler, genellikle gelişmekte olan ülkeleri baskı altına alarak kendi çıkarlarını korumaya çalışır. Örneğin, ABD’nin Orta Doğu’da ya da Batı Asya’da uyguladığı politikalar, enerji kaynaklarının kontrolünü ele geçirmek ve bölgesel dengeleri manipüle etmek (karıştırmak) üzerine kuruludur. Aynı şekilde, Latin Amerika’daki bazı ülkeler, IMF ve Dünya Bankası gibi uluslararası finans kurumları aracılığıyla borç batağına düşürülerek, yerel üretim kapasitelerini geliştirememiş ve küresel sermayenin emperyalist kontrolüne maruz kalmıştır.
Bu bağlamda, bir ülkenin üretme kapasitesini koruması ve geliştirmesi, yalnızca ekonomik büyüme için değil, aynı zamanda egemenliğini muhafaza etmek için de kritik öneme sahiptir.
YÖN VE EYLEM
Türkiye, coğrafi konumu itibarıyla Avrupa, Asya ve Batı Asya arasında bir köprü konumundadır. Bu stratejik avantajı, komşu ülkelerle iş birliği yaparak bölgesel üretim kapasitesini artırabilir ve küresel hegemonyanın baskısına karşı dayanışma sağlayabilir. Özellikle İran, Rusya, Azerbaycan ve Irak gibi enerji, tarım ve lojistik alanlarında zengin kaynaklara sahip ülkelerle ortak projeler geliştirerek hem kendi ekonomisini güçlendirebilir hem de bölgesel istikrarı destekleyebilir.
Gelişmekte olan ülkelerin emperyalist güçler tarafından baskı altına alınması, küresel hegemonyanın doğal bir sonucudur. ABD gibi ülkeler, enerji kaynaklarını kontrol etmek, ticaret yollarını manipüle etmek ve finansal kurumları kullanarak ekonomik bağımlılık yaratmak için çeşitli stratejiler uygular. Bu durum, özellikle Türkiye gibi coğrafi ve jeopolitik açıdan stratejik öneme sahip ülkeleri hedef alır.
Türkiye, bu tür bir baskıya karşı koymak için komşu ülkelerle iş birliği yaparak bölgesel üretim kapasitesini artırmalıdır. Türkiye’nin enerji, tarım ve lojistik alanlarında komşularıyla geliştireceği ortak projeler, yalnızca ekonomik büyüme sağlamaz; aynı zamanda küresel hegemonyaya karşı güçlü bir dayanışma modeli oluşturur. Bu tür bir yaklaşım, insanlığın üretme motivasyonunu çevreye, topluma ve geleceğe karşı sorumluluk duygusuyla yönlendirir.
Üretim, bir ülkenin bağımsızlığını koruma aracıdır; üretmeyen bir ülke ise dışa bağımlı hale gelerek ekonomik ve sosyal krizlerle yüzleşir. Türkiye, komşu ülkelerle bu tür ortak projeler geliştirdiğinde, yalnızca kendi ekonomisini güçlendirmekle kalmaz; aynı zamanda bölgesel barışı ve istikrarı da teşvik eder. Emperyalizmin baskısına karşı dayanışma sağlamak, insanlığın üretme motivasyonunu çevresel sürdürülebilirlik ve sosyal adaletle uyumlu hale getirmek için atılması gereken adımlardan biridir. Türkiye, bu vizyonla hem bölgesel hem de küresel anlamda lider bir rol üstlenebilir.
Üretim, yalnızca bir ekonomik faaliyet değil, aynı zamanda bir medeniyetin sürekliliğini sağlayan temel bir değerdir. Türkiye, bu değer üzerine inşa ettiği bir gelecek için hareket etmelidir.
Not: Kapitalizm, sosyalizm, insansı robotlar ve yapay zekâ arasındaki etkileşim, ekonomik sistemleri, emek ilişkilerini ve hatta toplumsal sınıf yapılarını kökten değiştirebilir. Bu dinamiklerin olası senaryolarını tartışacağız.