Üretimde ve kalkınmada bilim ve teknoloji
Değerli okurlarım, son zamanlarda uzay konusunda, nükleer enerji konusunda, yapay zekâ konusunda ve yüksek teknolojiler konusunda birçok yazı yazdım. Bazı okurlarımdan ise bu konuda birkaç eleştiri geldi.
Ülkemizin ekonomik kriz yaşadığı bu günlerde yüksek teknoloji ve AR-GE yatırımlarının mantıklı olup olmadığını sorgulamamı rica ettiler ve tabii ki ekonomik geçimin bu kadar zorlaştığı günlerde onları tamamen anlayabiliyorum.
Herkes gibi ben de değerli ülkemizin ekonomik durumundan etkileniyorum ve ülkemiz adına çok üzülüyorum. Ancak şunu da unutmamak gerekiyor ki, aynı zamanda ülkemizin geleceğini garanti altına almak için uzun vadeli bir strateji gerektirmekle ve bu da özellikle Sanayi 5.0’a geçiş, üretimde artış, verimlilikte artış ve özellikle teknolojide, temel bilimde atılım ve yükseliş ile mümkün olabilir.
Gayrisafi Milli Hasılası yüksek ülkelere baktığımızda, hepsinde yukarıdaki özelliklerin var olduğunu görüyoruz. Örneğin Çin’e baktığımızda artık oradaki asgari ücretin birçok ülkenin üzerinde olmasına rağmen Çin şu anda dünyada çok kuvvetli bir ekonomi olmayı başardı.
Çünkü bilim ve teknolojide oldukça önde ve bu da yeni üretim tekniklerinin kullanılmasından ve yüksek verimlilik ve ileri düzey mühendislikten kaynaklanıyor. Tabii bu sadece Çin ile sınırlı bir olgu değil, Hindistan’a baktığımızda genel olarak IT, yazılım, yapay zekâ konularında oldukça ileride olduklarını görüyoruz.
Ayrıca uzay ve savunma teknolojileri konusunda dünyada oldukça ilerideler. Keza Güney Kore, Japonya, Singapur üretim teknolojileri konusunda da oldukça ilerideler. Hatta Japonya ve Güney Kore robotik konusunda dünyada lider konumda diyebiliriz.
İLGİSİZ KONULARDA YAPILAN AR-GE REFAHA DÖNÜYOR
Bunun dışında Fransa, Almanya, İtalya zaten üretim teknolojileri ve üretim verimliliği konusunda isim yapmış ülkeler. Aynı zamanda enerji üretimi konusunda nispeten ucuz enerjiye sahip ülkeler.
Bunlara ek olarak ABD teknoloji, verimlilik ve üretim konusunda oldukça önde bir ülke. Yukarıdaki tüm ülkelerin ortak özelliği bilim ve teknoloji konusunda oldukça ileride olmaları ve bilimsel konulardaki liderliklerinin halka ekonomik refah şeklinde yansımış olması.
Bugün Çin’de satılan lüks ürünler birçok ülkeden fazla ve bu sadece nüfus fazlalığı ile açıklanamayacak bir olgu. Bazen ilgisiz konularda yapılan Ar-Ge bile o ülkeye refah olarak dönüyor.
Daha önceki yazılarımda belirttiğim üzere mutfakta bulunan mikrodalga, hastanelerde bulunan MR cihazları, cep telefonlarında kullandığımız CMOS kameralar uzay teknolojisinden türetilmiş teknolojiler.
Keza enerji üretim teknolojileri ileri düzey olan ülkelerde genelde elektronik üretimi ve özellikle mikro-elektronik konusunda ileri düzey ülkeler. Bunun dışında yapay zekâ ve robotik alanında üstün ülkelerin çok yüksek verimliliğe sahip üretim bantları olduğunu görüyoruz.
5 YILDA YÜKSEK TEKNOLOJİLİ ÜRETİM MÜMKÜN
Ülkemize baktığımızda ise katma değeri düşük bir ihracat durumu ile karşı karşıyayız. Robotik, yapay zekâ, yazılım gibi konularda çok düşük yüzdeye sahip bir ihracat oranımız var. Genelde ihracat teknolojimiz yurtdışından ithal ham madde alıp onu işlemek olarak gerçekleşiyor ama bu da ister istemez yüklü bir ithalat bağımlılığı gerektirdiği için sonuç olarak yüksek cari açığa yol açıyor ve bu cari açık ise halkımıza ve devletimize yüksek faizlerle alınan borç olarak geri dönüyor.
Bugün halen asgari ücret konusunda tartışmalar yaşanıyorsa sebeplerden biri de bu. Katma değeri yüksek üretim ve ihracata dayalı bir ekonomimiz olsa asgari ücret sorun olmaktan ister istemez çıkardı çünkü cari açık yerine cari fazla verebilirdik. Bu da halkımıza para, hizmet ve kalkınma olarak geri dönebilirdi.
Ancak katma değer üretmek teknoloji ve bilimden geçer ve bu konuda istenen yerde değilsek ister istemez bunun sonucunu tüm ülke ve halk günlük ekonomik parametrelerinde yaşar. Halbuki Atatürk döneminde olduğu gibi 5 yıllık kalkınma planlarıyla Ar-Ge ve Yüksek Teknolojiye dayalı bir kalkınma hamlesiyle tamamen üretime dayanan verimli bir ekonomik model oluşturmak mümkün.
Bu aynı zamanda çiftçiye, köylüye, besiciye daha çok üretim yapabilmesi için teşvik ve sübvansiyon olarak geri dönecektir ve böylece gıda güvenliğimizde sağlanmış olacaktır. Bugün yediğimiz yiyeceklerde bile çok yüksek ithalat oranı vardır ve bu hem yerli gıda üretimine darbe vurmakta hemde gıda enflasyonuna ciddi bir katkı yapmaktadır.
Dolayısıyla bilime, teknolojiye, katma değerli üretime ve endüstriyel verimliliğe dayanan bir ekonomi modeli tüm halkımızın daha ferah ve daha mutlu yaşayabildiği bir ülke olarak bize geri dönecektir.
Bununda gerçekleşmesi için üniversitelerimizin dünya çapında Ar-Ge yapan yerler haline gelmesi gerekir ve bu da sanayi ile ciddi bir iş birliği ve Teknoparklar ile teknoloji üreten start-up şirketlerin desteklendiği bir sistemin oluşmasıyla hızla başarılabilir.
Bunun içinde uzay teknolojisi, yenilebilir ve nükleer enerji teknolojisi, robotik, yapay zekâ konusunda öncü çalışmaların çok yoğun bir şekilde yapılması ve bu çalışmaların bilimsel yayınlara ve patentlere dönüşmesi ile oluşur. Daha da önemlisi bu konularda geri kalmak aynı zamanda ülkemizin uluslararası ekonomik ve jeopolitik skalada geri kalmasına ve daha çok cari açık sarmalına girmesine sebep olabilir.
Yüce Önderimiz Atatürk’ün dediği gibi, “En hakiki mürşit ilimdir!” ve gerçek bir kalkınmış ülke olmamız için devlet ve özel sektör liderliğinde ciddi bir bilimsel kalkınma hamlesi başlatmak gereklidir.