Üretken bir çınar: Emin Özdemir
Bu yıl kış vuruşarak çekildi âdeta, yaz aylarında bile havalar kışla yaz arasında gidip geldi. Emin Özdemir’le epeydir görüşelim, bir yerde oturalım diyorduk. Onun evi Bahçelievler’de, benimki Emek’te... Sonunda Bahçeli’de bir yerde buluştuk, birer kahve içtik. Ellerimizde kitaplarla geldik, kitaplarla döndük. Kurmaca Kişiler Kenti, İnsan Yüreğine Yolculuk, Edebiyat Sözlüğü ve çocuklar için yazdığı kitaplar... Emin Bey, hep üretken oldu. 84 yaşında bir çınar, aynı üretkenliği sürüyor.
O, kuru bir eleştirmen ya da edebiyat adamı değil. Hem bilgili, birikimli bir edebiyatçı, dilci, hem de duyarlı bir sanatçı olduğunu görüyorsunuz kitaplarını okudukça. Ayrıca çok iyi bir hatip, şiir gibi akar konuşması.
Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde meslektaş olduk, öğretmenliğini iyi bilirim. Ondan başarılı olan bir öğrenciyi sınıfta bırakmazdım. İkimiz de emekli olduk, kendim için bir şey söylemeyeceğim, ama Emin Bey’in yerini zor doldururlar.
Son zamanlardaki yapıtlarında denemeci yanı öne çıkıyor. İkinci baskısını yapan Kurmaca Kişiler Kenti (Bilgi Y. 2012) bu türün en güzel kitaplarından biri bence. Emin Özdemir, her şeyden önce dürüst bir aydın, sözünü esirgemez, inançlarından ödün vermez. Kitap seçiminde, seçici kurullarda ona güvenim tamdır. Yarışmalarda hatır gönül tanımaz. Seçici kurullarda belki de uzun süre görev almaması bundandır. Okumayı çok seviyor. Kahvemizi içerken ben de birkaç kitabımı imzaladım. Memnun oldu, son romanım Neşter ve Madalya’yla başlayacağını söyledi ama, bir öykümün TDK ile ilgili olduğunu anlayınca hemen orada okudu. Söyleşi sırasında bile gözleri elindeki kitaplarda...
Hemen yanımda okuyuverdiği “Benim Yedi Dil Bilen Hocam” adlı öykümde anlattığım kişiler Cemal Süreya’nın “gri adam” dediği Prof. Hasan Eren ve avanesi... 12 Eylül’de TDK’ye üşüşen malum kişiler... “Şerafettin Turan okudu mu bu öykünü?” dedi. Hocamızı andık, sağlığını konuştuk. Kapanmadan önce yaklaşık 400 üyesi vardı TDK’nin, Şerafettin Bey başkanımızdı. Nazlı Ilıcak’ların dolduruşa getirdiği 12 Eylülcüler zorbaca bir yöntemle kurumu devlet dairesine dönüştürdüler. Bir gecede bizim üyeliklerimiz bitti, Şerafettin Bey’in başkanlığı da... Sonra kamuoyunda da bilinen büyük yolsuzlukların içine düştü kurum. Türkçenin en kötü kılavuzu gene bu dönemin ürünüdür. O kılavuzun gülünç öyküsünü “Benim Yedi Dil Bilen Hocam”da (Küskün Fotoğraflar, İmge Y. 2005) anlattım.
Yıllardır mücadele ettiği insanları birer öykü kahramanı olarak görmek, Emin Beyi’in hoşuna gitti, epey güldü. Prof. Hasan Eren ve çevresindekilerle kurullardaki kavgalarından söz etti.
Özdemir’in Kurmaca Kişiler Kenti, kendi içsesiyle konuşup tartıştığı, bir öykü, bir roman gibi sarsıcı bir bölümle başlıyor. Düş kırıklığıyla, büyük bir soğumayla biten köy öğretmenliğini anlatıyor ilk bölümde. Mütareke yıllarında “Gençler Anadolu’ya” parolası Cumhuriyet döneminde de sürdü, köy enstitüleriyle büyük bir ivme kazandı, 1960’lı yılların çocuk romanlarında “çocuklar Anadolu”ya parolasına döndü. İşte bu “gençler Anadolu”ya parolasını iliklerinde duyan 17 yaşında bir genç olarak başladığı köy öğretmenliği büyük bir düş kırıklıyla sonuçlanır. Cehaletin elinden güzel bir kız çocuğunu kurtaramaz, okuldan zorla alınıp evlendirilmek üzereyken çocuk intihar etmiştir. Çok güzel, etkili konuşan Emin Bey, cenazenin başında köylülere tek bir söz söyleyemez, tutulur kalır, yere tükürür sadece. Anadolu gerçekleriyle sarsılan, âdeta travma yaşayan aydın, edebiyatımızın da yabancısı değildir; Çalıkuşu’ndan, Yaban’dan beri onlarca yapıtta karşımıza çıkan aydınımızın dramıdır bu.
Not: Çarşamba s. 19.00’da Bombus’ta (Selanik 2, 64-A) Oğuz Tansel üzerine konuşacağız, şiirleri okunacak, kitaplarımızı imzalayacağız. Benim de katılacağım etkinliğin diğer konuşmacıları: Prof. Dr. Aysıt Tansel, Mahzun Doğan, Ünsal Piroğlu, Münevver Ogan. Sunan: Nurkut İlhan.