Üretmek bağımsızlıktır
Denizli’nin Honaz İlçesi’ne bağlı Aydınlar Köyü’nde 9 Ocak tarihinde süt inekçiliği ile uğraşan Erkin Uysal ve Özkan Tanrıverdi ile bölgenin ve ülkemizin tarımsal üretimini konuştuk. “Üreten Türkiye” Programının başında “Çiftçi her şartta her zorluğa rağmen üretmeye devam ediyor, üretim varsa hayat var” diye başlamıştım söze hemen ardından Erkin Uysal: “Üretim varsa bağımsızlık var” diye ekledi. Özgürlük, demokrasi, bağımsızlık... Bunların hepsine sahip olabilmek üretmeye bağlı. Üretmeyen bir toplumun özgürlüğü ve demokrasisi, sağlam temeller üzerine inşa edilemez. Sadece ülkenin değil insan olarak bireylerin de bağımsızlığı, çalışıp üretmelerine bağlıdır. Özellikle tarımsal üretimin Türkiye için ne kadar önemli olduğunu anlatması açısından Mustafa Kemal Atatürk’ün şu sözlerini hatırlamakta fayda var:
“Kılıç kullanan kol yorulur, nihayet kılıcı kınına koyar ve belki kılıç o kında küflenmeye, paslanmaya mahkûm olur. Fakat saban kullanan kol, gün geçtikçe daha fazla kuvvetlenir ve daha çok kuvvetlendikçe daha çok toprağa sahip olur.”
“Kılıç ile zafer kazananlar, sabanla zafer kazananlara mağlup olmaya ve bunun sonucu, yerlerini onlara bırakmaya mecburdurlar.”
“Dünyada zaferlerin iki aracı vardır. Biri kılıç, diğeri saban…. Zaferinin aracı yalnız kılıçtan ibaret kalan bir millet, bir gün girdiği yerden kovulur, küçük düşürülür, sefil ve perişan olur. Öyle milletlerin sefaleti, perişanlığı o kadar büyük ve acı olur ki kendi memleketinde bile mahkûm ve tutsak bir halde kalabilir. Onun için gerçek zaferler yalnız kılıçla değil, sabanla yapılandır.”
Büyük Devrimci Önder, Millî Mücadelede silahla kazanılan toprakların köylülerin nasırlı ellerinde sürülerek, işlenerek, ekilerek, biçilerek gerçek bir vatan haline gelebileceğini biliyordu ve onun için köylüyü “milletin efendisi” yaptı.
KÜÇÜKBAŞ HAYVAN AZALDI
1000 metre rakımlı Aydınlar Köyü, 2500 metre yüksekliğindeki Honaz Dağı’nın eteklerinde kurulmuş dağlık ve ormanlık bir alan. Özkan Bey: “Gençler göçtü gitti, genç kalmadı, köyün yaş ortalaması 50’nin üzerindedir” diyor. Küçükbaş hayvancılığa çok müsait bir bölge olan Aydınlar’ da da ne yazık ki Anadolu’nun diğer bölgelerinde olduğu gibi 25 yıl önce binlerle ifade edilebilen küçükbaş hayvan varlığı bugünlerde onlar, yüzlerle ifade ediliyor. Ortalama 10’da 1 oranında düşen bir hayvan varlığından bahsediyoruz. Türkiye’nin nüfusu 1985 senesinde 50 milyon iken koyun keçi varlığımız ise 55 milyondu.
İnsan nüfusu artarken küçükbaş hayvan varlığımız azaldı. Köyden kente göç eden çiftçinin yani tarımdan uzaklaşan üreticinin sebep olduğu bu azalış, son yıllarda atılan bazı adımlarla yavaşladı ve insan nüfusunun yarısı kadar küçükbaş hayvan varlığına ulaştık. Hayvan sayımız yine de yeterli değil, arttırmamız lazım.
4 BİN 500 KİŞİ GÖÇ ETTİ
Aydınlar ’da Tarımsal Kalkınma Kooperatifinin başkanlığını da 8-10 yıl yapmış olan Erkin Bey, o zamanlarda köyün ne kadar merası, kaç hayvanı, kaç üreticisi olduğunu belirlemek için yapmış olduğu çalışmada köylerinin yıllar içerisinde 4500 kişiyi dışarıya göç verdiği bilgisine ulaşmış. 4500 kişi tarımsal üretim yerine bugün şehirlerde başka işlerle meşgul. Üretici ordusu sadece Aydınlar’ da 4500 neferini kaybetmiş yıllar içerisinde. Ağırlıklı olarak süt inekçiliği üzerine kurulmuş kooperatifte Özkan Bey’in anlattığına göre ilk yıllarda işler çok da iyi gitmemiş. Kooperatife ait 3 tonluk soğutma tankına sadece 250-300 kg süt gelebiliyormuş. Tankı çalıştırmakta, sütü tankın dibinden alabilmekte bile güçlük çekmişler fakat yılmadan çalışmaya devam etmişler, hatta ceplerinden para da harcayarak kooperatifi bugünlere getirmişler.
Erkin Bey sorunu sadece gençlerin köyden göçmesinde de görmüyor, ona göre hayvancılık fiziksel olarak zor bir iş olduğu için mevcut köy halkı nispeten daha kolay olan sebze-meyve üretimine yönelmiş. Bazen ay sonunda yemciye yem parasını bile ödeyemediklerini söyleyen Erkin Uysal, bu kadar zorluk varken genç nüfus köyde tutulabilir mi diye de soruyor. Verilen desteklemeler konusunda da eleştiri getiren Erkin Bey: “Destekleme bir işe başlarken verilir. Al arkadaş şu parayı şu işe başla dersin. Sen üretmeye başladığında ben seni biraz daha finanse edeceğim dersin. Bizde nasıl? Biz ürünü çıkarıyoruz, her şey bitiyor, mahsulü satıyoruz, bir yıl sonra bize mazot-gübre desteği veriyor, sizce bu destek mi?
Kooperatif başkanlığı dönemimde de senelerce şunu savundum; çiftçiye nakit para vermeyin! Mazot, gübre, ilaç, tohum, yemden aldığınız vergiyi iptal edin bizi zaten desteklemiş olursunuz. Girdilerdeki bu artışla üretimi nasıl devam ettirebiliriz, gençleri nasıl tutarız. Bırakın gençleri beni bile tutamazsınız.”
Erkin Bey son iki yıldır süte yapılan zamla beraber biraz para kazanabildiklerini söylüyor. Özkan Bey ise süte gelen zamla beraber hemen yeme de zam yapıldığını bunun engellenmesi gerektiği belirtiyor.
VETERİNERLİK HİZMETİ
Köylerde üreticilere verilen kamu hizmeti olarak veterinerlik hizmetinden de şikâyetçi Özkan Bey. Tarım Müdürlüklerinin sunduğu veterinerlik hizmeti yetersiz kalınca özel veteriner hekimlerden hizmet almak durumunda kaldıklarını bunun da pahalı olduğunu öğreniyoruz. Veterinerlik hizmeti de üreticilerimizin bütçelerinde yüksek maliyetli giderler arasında yer alıyor ne yazık ki. Kamuculuk anlayışı Tarım Müdürlüklerinde sunulan mühendis ve veteriner hekim hizmetlerinde de yaygınlaşmalı ve iyileştirilmelidir.
Buralarda kamu hizmeti sunan memurların daha çok sahada olması gerekir. Çalışanların sayısı yetersiz ise arttırılması şarttır. Erkin Bey tarımdaki kamu hizmetlerinin eskiden çok daha iyi olduğunu söylüyor. 90’lı yıllarda hayvanları hastalandığında bir telefonla veteriner hekimin geldiğini, suni tohumlamanın cüzi bir ücretle yapıldığını anlatıyor. Devlet tarafından ücretsiz inek verildiğini, bunların buzağılarının başka üreticilere dağıtıldığını dolayısıyla hayvanların pahalanmadığını da ekliyor. Yani anlıyoruz ki devletçi her hareket üretimin önünü açan, üretimi teşvik eden, üreticiyi koruyan adımlardır.
Erkin Uysal Devletin piyasaya müdahale edebilmesi için elinde yeterli imkân olmadığını söylüyor: “Sen Et Balık Kurumu’nu, Süt Endüstrisi Kurumu’nu, şeker fabrikalarını satarsan 5 tane firma senin ülkende seni böyle borazan gibi öttürür” diyerek Kamu İktisadi Teşebbüslerinin önemini anlatmaya çalışıyor. “Özel sektör çıkarını, Devlet ise evladını yani halkını korur” diye de ekliyor. Devletli ve örgütlü bir üretici üretimin devam edebilmesi için şart. Asıl önemli olanın üreticiler olarak kendileri olduğunu bu düzenin üreticiler üzerine kurulduğunu, kendileri olmazsa marketlerin, fabrikaların, aracının, tüccarın da olamayacağını belirten Erkin Uysal, bu gerçeğin farkına varılmasının önemli olduğunun üzerinde önemle duruyor.
ÜRETİCİ, DEVLETİ YANINDA İSTİYOR
Ülkemizin eli nasırlı çiftçileri Devletini daha çok yanında görmek istiyor. “Devlet üretim mi yaparmış? Devlet market mi açarmış? Devlet fabrika mı kurarmış? Devlet elini piyasadan çeksin, küçülsün!” diyenlere inat, üreticimiz Devleti daha çok görmek istiyor. Devletini bir baba olarak görüyor ve onun gücünü ortalıktaki kam emici asalaklara, vampirlere, rantçılara, fırsatçılara karşı kullanmasını ve halkını bunlara karşı korumasını bekliyor.
Bugün AK Parti iktidarı DEM’i kapatmayarak, hazine yardımı yaparak, yerel yönetimleri PKK/ABD/İsrail’ e vererek, ekonomimizi batı finans merkezlerinin adamı Mehmet Şimşek gibilere emanet ederek Devletimizi bir zaaf içine düşürdükleri gibi üreticilerimizi de piyasanın kan emicilerine karşı korumayarak bu zaafı derinleştirmektedir. Vatan Partisi’nin Üretim Devrimi Programı Türkiye’nin önündeki tek çıkış yolu olarak önümüzde durmaktadır. Üretim Devrimi programını hayata geçiren bir Türkiye savaş alanında gösterdiği atılımlardan çok daha büyük gelişmeleri hayata geçirmiş olur.
Üretim Devrimi Programını merak edip okumak isteyen okuyucularımız için:
https://vatanpartisi.org.tr/genel-merkez/dosyalar/uretIm-devrImI-28574