07 Ocak 2025 Salı
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Üretmek yerine satın almak

Cenk Özdemir

Cenk Özdemir

Gazete Yazarı

A+ A-

Dünya'da ülkeler üretimlerini artırarak, üreticilerini destekleyip yaşatarak büyürler. Bağımsız ve "büyük" ülke olmanın temel şartı üretmekten geçer. Bunu Amerika ve Çin örneğinden çok net görebiliriz.

ABD, İkinci Dünya Savaşı sonrası üreterek ekonomisini en güçlü ülke konumuna getirmiş, bu ekonomik güç, silahlanmada da etkisini göstermiş ve ABD'yi ekonomik, teknolojik ve askeri bir süper güç haline getirmiştir.

Fakat günümüze gelindiğinde Çin, liderliği her alanda ele geçirmiş ve ekonomik olarak 1. sıraya yerleşmiştir. Bu başarının arkasında tabii ki de atılan Devletçi, Halkçı adımların, "kırsal kalkınma"yı başarmanın ve birçok etmenin etkisi olmuştur.

Fakat unutulmamalıdır ki bütün bu etmenlerin göbeğinde "üretim", daha da önemlisi "Üretim Devrimi" bulunmaktadır. Türkiye nasıl silahla, kanla kurduğu vatan topraklarını, Atatürk'ün "Milli ekonomisinin temeli ziraattır" şiarıyla tarımı ve tarımsal sanayiyi lokomotif yaparak kalkındıysa Türk Devrimi gibi Çin Devrimi de üretimle taçlanmıştır.

Türkiye’mizin Atatürk dönemindeki lider kalkınması, bizim için en büyük örnekken başka ülkelere bakmaya gerek yok aslında ama yine de üretimin önemini kavramak açısından Çin, Hindistan, Brezilya gibi ülkelere bakmakta fayda var.

ÜRETİCİNİN KAFASINDAKİ SORULAR

Bizde ise özellikle tarımsal üretimde ithalat sarmalına girdiğimiz bu dönemlerde çiftçilerimizin, üreticilerimizin kafasında deli sorular var:

"AK Parti ne yapmak istiyor? İktidar çiftçiyi bitirip, tarımı birilerinin eline mi teslim etmek istiyor? Topraklarımızı elimizden alıp başkalarına mı verecekler?"

Bu tatsız soruların çiftçimizin aklına gelmesi çok doğaldır, haklılar.

Öyle ya; üretirken kendisine verilmeyen paralar yabancı çiftçiye veriliyorken, üretim maliyetleri altında ezilen çiftçi ürettiklerini daha da ucuza satmaya zorlanıyorken, bu olanların mantıklı bir açıklaması olamaz.

Cumhurbaşkanı kararı ile 1 Ocak 2025 - 30 Nisan 2025 tarihleri arasında düşük gümrük vergisi ile 1 milyon ton yağlık ayçiçeği veya bunun karşılığı 400 bin ton ham ayçiçeği yağı ithalatı için tarife kontenjanı açılması, yine Cumhurbaşkanımızın 2025 senesi için Brezilya ve Uruguay'dan büyükbaş hayvan ithalatına ilişkin talimat verdiğini açıklaması da çiftçilerimizi, üreticilerimizi karamsar bir ruh haline sokmaktadır.

İthalatın gerçekleşmesi durumunda ise üretim zarar görmekte ekonomimiz cari açık vermekte, düşmesini beklediğimiz çarşı pazar fiyatları düşmemektedir. Sonuçta paramız dışarı gitmekte üretimimizin sürdürülebilirliği tehlikeye girmektedir.

İTHALATA 14 YILDA 11 MİLYAR DOLAR ÖDENMİŞ

Ayçiçeği tohumu ve yağı uzun dönemdir gündemden düşmeyen bir ithalat kalemidir. Üretimimiz iç tüketimi karşılamadığı için ağırlıklı olarak Rusya'dan tedarik ederiz. Yıllardır ayçiçeği tarımını planlayarak artıramadık ve bir düzene sokamadık.

Yine örnek vermek gerekirse bir Akdeniz ülkesi olan Türkiye, Suriye'den zeytinyağı almaktadır. Bu ithalat gerçekleşirken hâlâ zeytin ağaçları kesilip yerine apartmanlar yapılmaya devam etmektedir. Türkiye'nin en önemli, en çok konuşulan ithalat kalemlerinin başında ise canlı hayvan ve et gelmektedir.

Buradaki durum tam olarak içler acısıdır. Türkiye 2010 senesinden 2024 senesinin ilk 6 aylık dönemine kadar 783.568 baş damızlık sığır, 5.175.904 baş besilik sığır, 901.985 baş kasaplık sığır, 373.352.518 kg büyük ve küçükbaş karkas, 500.462 baş damızlık küçükbaş, 2.685.183 baş kasaplık küçükbaş ithal etmiş.

Bütün bu ithalat için 14 yılda 11.357.207.567 USD ödenmiş. (Kaynak TÜİK) Yani 2010'dan beri senede yaklaşık 800 milyon dolar yani yaklaşık 28 Milyar TL'yi dışarıdan canlı hayvan ve et almak için vermişiz.

Ülkemizde 2025'den itibaren uygulanmayacak olan destekleme modelinde ise 2010-2024 arasında yaklaşık 263 Milyar TL çiftçimize ödenmiş. Kabaca bir hesap yaparsak senede 19 Milyar TL çiftçimize destek olarak verilmiş. Bu hesapla üretime vurulan ağır darbeyle yüz yüze geliyoruz.

Kendi çiftçimize senede 19 Milyar TL verirken, yabancı ülkelerin besicisine, yetiştiricisine, üreticisine senede 28 Milyar TL ödemişiz. (Buradaki hesapta bitkisel üretim hariçtir. Ayçiçeği, buğday, mısır, soya fasulyesi, susam gibi ürünleri de katarsak manzara daha karanlıklaşıyor.)

KAYNAKLAR ÜRETİME

Ülkemizin paraları, emeği faize kurban giderken bunun yanında bir de ithalatçı zihniyetle yabancı ülkelerin üreticilerini destekliyoruz. Bunun yerine ithalata ayrılan paralar tarımsal üretimin önündeki sorunların halledilmesinde, engellerin kaldırılmasında kullanılsaydı bugün tarımsal üretim başka bir boyutta olabilirdi.

Dışarıya giden bu kaynaklar, özelleştirme yalanıyla talan edilmiş, Tarımsal Kamu İktisadi Teşekküllerimizin yeniden hayata geçirilmesi için kullanılabilirdi. Böylece yem, gübre, ilaç, tohum, mazot kalıcı bir şekilde ucuzlatılabilir, bununla beraber çarşıya pazara ucuzluk gelebilirdi.

Tarımsal sulama projeleri bitirilebilir, bitkisel üretimimizi 3'e, 4'e katlayarak bolluk yaratabilir, hayvancılığın kaba yem sorununu kökten çözebilirdik. Çiftçilerimizin kooperatif yoluyla örgütlenmesine maddi destek sağlayarak onlara örgüt binaları, soğuk hava depoları, ürün işleme merkezleri, kesimhaneler kazandırabilirdik.

Bütün bunları hayata geçirebilmek tamamen iktidarın tercihine bağlıdır. Eğer üretimi tercih ederseniz üretimi artırırsınız. Eğer sıcak parayı, borçlanmayı, hazırcılığı tercih ederseniz rantı, fırsatçılığı, faizciliği arttırırsınız.

Üretmeyi değil dışarıdan satın alarak günü kurtarmayı tercih eden bir iktidar, Türkiye'nin çiftçisine, üreticisine hizmet edemez. Türkiye'nin önünde kaçınılmaz olarak bir Üretim Devrimi vardır. Dengelerin değiştiği bir dünyada güçlü, bağımsız, lider bir ülke olarak yerimizi almak istiyorsak başta tarımsal üretim olmak üzere her alandaki üretime kaynaklarımızı aktarmalıyız.

Üretim Üretici ABD Çin İthalat