06 Ocak 2025 Pazartesi
İstanbul 11°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Utanç veren açılım -(TAMAMI)

Kurtul Altuğ

Kurtul Altuğ

Eski Yazar

A+ A-

Önce size bu açılımın medya açısından utanç veren tablosunu çizelim:

Elbette gazeteci böylesine önemli bir haberi ve PKK terörünün düşüncesindeki “Geri çekilme projesini” izleyecek ve okurlarına yansıtacak. Bu mesleğin çilesini ve tadını yaşamış 60 yıllık bir gazeteci olarak Kandil Dağı eteklerinde yaşanan utanç veren basın rezaletini yaşamak onurlu mesleğimizin ne hale geldiğinin en güzel örneği olarak tarihe geçirmek de bizim göevimiz olmalı.

Basın toplantısını yapan kim?

30 yıldır bu milletin vatandaşlarına Türk-Kürt ayırmadan 40 bin şehit ve bir o kadara yakın yaralı ve gazinin acısını yaşatan PKK isimli bir kandırılmış gençlerden oluşan bir isyan grubu. Dünyanın Batısı’nda da Atlantik ötesinde de terör listelerine giren bir çetenin iki numaralı adamı.

Acı olan; fiyaskoyla biten birinci Habur açılımında elini kolunu sallaya, sallaya ülkemize serbestçe giren ve gösterilerle karşılanan örgütün, özgür bir ülkenin özgür sayılan gazetecileriyle köşe kapmaca oynayarak, Kandil’in eteklerinde dolaştırıp durmaları. Karayılan’dan izin çıkınca, genç meslektaşlarımızın otomobillerinin üzerine yığılarak oradan oraya koşması, terör örgütüne didik didik kendilerini arattırmaları. Sonra da APO’nun resmi altında afiyetle yedirilip içirİLmeleri. zillete karşı koyup, o bölgeyi terk etmemeleri. Fotoğraf kamera kullanmak yok!

60 yıllık bir gazeteci olarak bu utancı ölünceye kadar yüreğimde onlar adına taşıyacağım.

Peki; bunca eziyete, bunca onursuzluğa neden katlanılır? Acaba tek neden PKK terörünü silahlarıyla birlikte yurtdışı denilen yüz kilometre uzaklıktaki Erbil’e, yani barınaklarına taşınmalarına tanık olunması mı?

Yok, yok asla olamaz!

Çünkü biliyoruz ki eski Genelkurmay Başkanlarından, şimdi özgür bir general olan Büyükanıt’ın Amerika’da bir basın toplantısında söylediği gibi “eşkıya’nın barınağı Kuzey Iraktır, ellerinde silahları oradan girip çıkıp bizim askerlerimizin, subaylarımızın barınaklarını basıp karakollarını bombalayan bu insanlar değil mi?”

Başbakan’ın sözü (!)

Sayın Başbakan her konuşmasında tekrarlıyordu ki: “Silahları gömüp öyle yurt dışına çıkacaklar ve bunun dışında hiçbir pazarlık yapılmamıştır.”

Karayılan karşısına aldığı yerli yabancı gazetecilere diyor ki,

“8 Mayıs’ta çekileceğiz ama silahlarımızla çekileceğiz. Gereğinde bize yapılacak bir tuzak karşısında kendimizi korumak için!”

Sahi Kılıçdaroğlu grup kürsüsünden konuşurken dediği gibi “Başbakan doğruları söylemeyen, halka yalan söyleyen bir Başbakan mıdır?”

Geçen akşam Başbakan’ın baş danışmanı Yalçın Akdoğan Star TV’de ifade etti ki:

“Bunun önemi yoktur. Ha silahlı gitmiş, ha silahsız!”

Acaba siyasi danışman mı açılımı yönetiyor yoksa Başbakan mı?

Acaba Başbakan mı doğru söylemiyor, Akdoğan mı yalanı eze büze, halkı aptal yerine koyarak mı söylüyor?

Başbakan’ın sözcüleri MGK ye ulaşan Karayılanın koşullarından duyulan huzursuzluk, hatta bazı AKP milletvekillerinin dahi bilgisi dışında yapılan pazarlıkların yaratttığı huzursuzluğu örtmek uğruna bu açıklamaları yapıyor olamazlar mı? Ya da Kandil’in ağası Karayılan şöyle diyebilir miydi:

“Apo’ya ve bütün tutuklulara özgürlük gelmeden silah bırakmayacağız” ve arkasından da sıralayabilir miydi? Anayasanın bazı maddelerini ileri sürerek TSK’ni yenilmiş ve ezilmiş olarak göstererek 5 bin kişilik ordusunun sadece bin beş yüzü ile savaşan devletin ordusunu yenen muzaffer komutan gibi koşul ileri sürebilir miydi?

89 yıldır hiç başını eğmeyen devlet, eğer İmralı’daki idam mahkumunun talimatlarına ve Kandil’in şartlarına uyarak yeni bir anayasayı o istekler doğrultusunda çıkarmayı teslimiyetle kabul ettireceği şantajı mı yapıyor diyeceğim ama o zaman hile yoluyla TSK’nıin mevzilerinden çekilmesi sağlanabilir miydi?

Bu güç bakın nereden geliyor, bu cüret bakın neden gösteriliyor.

Önce ABD ayakta alkışlıyor arkasından AB Türkiye ile ilgili raporuna şöyle değişiklik yapıyor:

Avrupa Konseyi Parlamanterler Meclisi’nin Türkiye’yle ilgili raporunu oylanmasından önce Türk Delegasyonun bir üyesi olan Ertuğrul Kürkçü’nin verdiği değişiklik önergeleri Türk delegasyonunun karşı oylarına rağmen çoğunluğun oylarıyla kabul ediliyor. Bu değişikliklerle rapordaki PKK terör örgütü mensupları ifadesi çıkartılıyor, bunlara “aktivist” deniliyor, “Kürt sorunu ve PKK terörizmi 40 binden fazla kişinin ölümüne sebep oldu” sözleri de çıkartılıyor, onun yerine “Tükiye’deki Kürt sorunu ve Türk devleti ile PKK arasındaki çatışma 40 binden fazla kişinin ölümüne sebep oldu” şeklinde bir ifade konuluyor. O da yetmiyor; “Türk halkı” sözü de metinden çıkartılıyor, onun yerine “Türkiye vatandaşları” sözü ekleniyor.

İşte asıl güç kaynağı bu.

İşte asıl AKP iktidarını köşeye sıkıştıran ve Başbakan’ı sıkıştıran sorun burada.

Hiç Başbakan’ın konuşmamasının nedenini düşünmediniz mi?