Utanç yolu
Game of Thrones dizisinde görmüştüm, suçluyu çırılçıplak soyarak, silahlı muhafızlar eşliğinde halkın arasından geçiriyorlardı. Galeyana gelmiş halk suçluların üzerine taş ve pislik yağdırıp sopalarla vurmaya çalışırken, onlara eşlik eden muhafızlar dinsel bir eda ile suçlulara “utan, utan” diye bağırıyorladı…
Ama bu Game of Thrones filmindeydi, hayali bir Avrupa ülkesinde ve Ortaçağ’daydı…
Burası Türk devleti ve 21. Yüzyıl, bizim ülkemizde böyle şeyler olmaz, çünkü ne tarihimizde ne geleneğimizde böyle bir uygulama vardır. Bizim devlet geleneğimizde intikam kesinlikle yasaktır, ceza ve adalet devlet işidir. Yunan seyyah Priskos Attila’nın yargılamalarını halkın önünde ve nasıl adaletle yaptığını yazar.
Değişmez kanundur, “Töre konuşunca han susar”, hükümdar bile olsa yasanın üzerine çıkamaz. Bilge Kağan Orhun kitabelerine yazdı, “töre ilin, yani ülkenin payandasıdır ve töre bozulursa il viran olur ve böyle bir şey yukarıda gök yarılıp, aşağıda yer çökmeden olmaz.
Balasagunlu Yusuf’un Kutadgu Bilig’de devleti üzerine kurduğu dört temel dayanaktan birincisi olan adalet Hükümdar Kün Toğdı tarafından temsil edilir. Cumhuriyet de bu temeller üzerine kurulmuştur.
Bizim töremizde vatana ve devlete ihanetin cezası ölümdür, ama sadece ölümdür.
Hangi kanunumuzda sanıkların, galeyana gelmiş halkın arasına sokularak tahkir edilmesi vardır? Onlar suçlu olabilirler, ama bu suçları kendileri işlediler, ailelerinin, çocuklarının bir günahı yoktur.
FETÖ yargılamalarında yapılan yanlışlıklar ve bu tür uygulamalar mücadeleyi zorlaştırmaktan başka işe yaramaz. Eğer bu işlemleri yapanlar kasıtlı hareket etmiyorlarsa, yaptıklarının bu işe yarayacağını bile göremeyecek düzeyde oldukları için bile görevden el çektirilmelidir…
SÖZCÜ
Mümtaz İdil öldüğünde, Soner Yalçın’ı ve diğer OdaTv ekibini birer birer arayıp baş sağlığı diledim, ama Sözcü gazetesine operasyon yapılınca geçmiş olsun demek için aramadım. Böyle şeyler için “geçmiş olsun” demem ben…
Çünkü biliyorum, Soner Yalçın Feto’nun ayak izinin bile olduğu yerde durmaz, susmaz… Diğer yazarlarını da okurum, Yılmaz Özdil’i, Uğur Dündar’ı, Bekir Coşkun’u, hapisteyken mektuplaştığım Rahmi Turan üstadı…
Bazı haber başlıklarını ya da kimi yazarlarını eleştirdiğim olmuştur; muhalefeti, yapılan eylemin Türkiye için faydalı mı zararlı mı olduğu penceresinden değil, Tayyip Erdoğan’a karşıtlık penceresinden yaptıklarını düşündüğüm olmuştur… Olabilir
Ama…
Tanrı aşkına, o gazeteyi hangi kanıtla FETÖ üzerinden suçlayabilirsiniz? Biraz vicdan, biraz akıl, biraz mantık lütfen… Bir yandan FETÖ ile mücadele edip, diğer yandan bu mücadeleyi kendi eliyle sakatlamak, ciddiyetsizleştirmek, FETÖ’ye “gördünüz mü bize de böyle hukuksuzluk yaptılar” dedirtmek için Sözcü’ye FETÖ operasyonu yapmak nasıl izah edilebilir?
Bazı gazetelerin, bu operasyonlarda yapılan hatalı işlemleri bayraklaştırdığını ve bunun üzerinden FETÖ’ye argüman sağlamaya çalıştıklarını hepimiz biliyoruz, ama kuzum kim veriyor onların eline bu fırsatları?
Bugün bir numaralı FETÖ zanlısı olarak dünyanın her yerinde aranan Bülent Keneş’i “Kaçmaz” diye salıveren hakim, ardından Sözcü gazetesine dalıyorsa bir düşünmek lazım… Kimdir, ne yapıyor, niye yapıyor diye…
Soner Yalçın’ı arayıp, “geçmiş olsun demedim. Çünkü ona değil, asıl FETÖ’den kurtulmak isteyen temiz vicdanlı insanlara geçmiş olsun.
SANSAR
Suriyeli mültecilere “muhacir” onlarla birlikte yaşamak zorunda kalacak olan Türk Milletine de “ensar” dediler. Bolca hadis ve ayet okuyup, din bezirgânlığı yaptılar, çünkü bu saatli bombayı memlekete sokmak başka türlü perdelenemezdi.
Üç milyon diyorlar, ama 5 milyondan fazla Suriyeli artık bir Türkiye gerçeği. Yetmezmiş gibi 3 milyon da Afgan geldi. Gaziantep’te polisin bile giremediği IŞİD mahalleleri, sadece Suriyelilerin yaşadığı semtler var. Nüfusa oranları neredeyse yarı yarıya, Kilis’te Suriyeli nüfusu Türk vatandaşından fazla… Adana, Mersin yarı Suriye oldu…
Sözüm ona “Ensar muhacire kucak açtı.” Her türlü kolaylık sağlandı, üniversite sınavsız, ulaşım, sağlık, eğitim beleş, bir de üstüne para desteği… Onlar da kendi vatanını üç pula satıp gelmiş bir ahaliden ne bekleniyorsa öyle davrandılar. Hızla yerleşip, tek kuruş vergi ödemeden ticarete başladılar. İşyeri açan bir Suriyeliye sordular “Türk işçi çalıştırıyor musun” diye, adam “ben yabancı işçi çalıştırmam” dedi… Şaka değil, gerçek…
Bütün bu ayrıcalıklar yetmedi onlara. Mersin’de bir sokağın ortasında nargile içerek çevreyi rahatsız ettikleri için onları uyarmaya çalışan vatandaşımızın, kafasını kestiler hep birlikte… Birkaçı tuttu, biri kesti… Tıpkı kendi memleketlerinde yaptıkları gibi… Muhacir değil kümese girmiş vahşi sansar gibiydiler.
Yurdun her tarafından benzer haberler geliyor, ne acı ki, artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak bu memlekette. Şöyle de diyebiliriz, sansar geldi, ensar zail oldu…
DÜŞMAN
Avrupa Parlamentosu milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılmasını istemiyordu, ABD, PKK/HDP ve CHP istemiyordu…
PKK ile derhal pazarlık masasına oturmamızı isteyenler de aynıydı, AB, ABD, HDP(PKK), ve CHP.
ABD’nin Suriye’yi bölmek için kullandığı PYD konusunda da durum aynı, AB ve ABD hem silah, hem askeri destek veriyor, CHP terör örgütü olmadıklarını düşünüyor. Mesela CHP milletvekili Muharrem Erkek, sınırımızda PYD’nin olmasının hiçbir sakıncası yok” demişti. Genel Başkan Yardımcıları Sezgin Tanrıkulu ve Gürsel Tekin “PYD terör örgütü değildir” demişti. Kılıçdaroğlu PYD’nin bir terör örgütü olup olmadığını PYD’ye sormayı teklif etmişti. HDP/PKK milletvekilleri, “biz sırtımızı PYD’ye dayıyoruz” dedi. PKK’nın siyasi kanadı olduklarını defalarca açıkladılar. Ve ABD’nin son Şam Büyükelçisi Robert Ford, “PYD, PKK ile bağlantılı ve Suriye’nin kuzeyinde kendi devletlerini kurmak istiyorlar” dedi.
Bu kuvvetlerin FETÖ konusunda da tutumları aynıydı.
Kılıçdaroğlu 15 Temmuz ihanetine kadar yolsuzluk iddiaları üzerinden FETÖ’ye destek vermiş, FETÖ’nün ve PKK’nın medya organlarına sahip çıkmıştı. Partinin başındaki Sezgin Tanrıkulu türünden adamların varlığı da boşuna değildi. Bir uluslararası projede alternatif olma hevesi onları bu noktaya sürüklemişti.
Ama 15 Temmuz’dan sonra farklı davranmak zorunda kalmış, darbeyi lanetlemişti. Fırat Kalkanı Harekatı’na (PYD’yi vurmayın anlamına gelen sözler de sıkıştırarak) mecburen destek vermişti. PKK’nın ise CHP’den beklentisi büyüktü. Sokaklarda “savaşa hayır” kampanyaları yapmasını, eskiden olduğu gibi yine açıkça kendi yanlarında konumlanmasını bekliyorlardı.
Bir ara Kılıçdaroğlu PKK’nın hoşuna gitmeyecek bir iki laf etti, hemen uyarı geldi. Artvin’de konvoyuna saldırdılar ve hemen meyvesini verdi. Önce hapisteki HDP’liler ziyaret edildi, ardından seçimler için birlik hazırlıkları başladı.
Bütün bu özeti bir soru sormak için yaptım.
Türkiye, bir savaştadır. Ve savaşın en önemli koşulu, düşmanı doğru tanımlamaktır. Düşman doğru tanımlanmazsa yığınak yanlış yapılır ve yenilgikaçınılmaz olur.
Şu anda GATA’da Amerikan silahlarını kullanan PKK teröristleri tarafından vurulan çok sayıda Mehmetçik yaralı olarak yatıyor. Şehitleri her gün görüyorsunuz zaten…
Soruyorum, bu askerlerimizin katili sadece PKK mıdır? Her koşulda birlikte hareket edenlerin de bir sorumluluğu yok mudur?
SATIR ARASI SÖZLÜĞÜ
Kanıt Göster: Hukuki etkileri olan siyasi bir kavramdır. Cumhurbaşkanı söylerse dava bile açılamaz, Adalet Bakanı söylerse açılan dava düşer, yargıç söylerse cezadan kurtuluş olmaz, sanık söylerse hiç bir işe yaramaz…
Kanun: Mahkemelerde kullanılan bir enstrüman…
Basıncılık: Burhan Kuzu düzeyinde gazeteciliğe, yine kendisi tarafından verilen isim
Ortak Aday: Muhalefet partilerinin üzerinde uzlaşabilmesi için adının sonu mutlaka “din veya tin” şeklinde bitmesi gereken, kişilik zorunluluğu bulunmayan devlet adamı namzedine verilen isimdir. Örneğin Ekmeleddin, Selahattin, vb…
Formüla-1: 230 milyon dolar harcandıktan sonra ikinci el araba pazarı olarak kullanılan para mezarlığı…
Babayiğit: El âlem kendi kendine gidenini hatta uçanını yaparken, yerli araba yapması için gaz verilen TÜSİAD üyesine denir…