Uzay madenlerini yörüngemizde işleyebilir miyiz?
21. yüzyılın neredeyse çeyreğini devirdiğimiz şu günlerde dünyanın üzerindeki birçok kaynağın azaldığını biliyoruz. Muhtelif bilim adamları 21. Yüzyılın sonuna kadar dünyanın en önemli kaynaklarının bitebileceği konusunda uyarılar yapıyorlar. Bu çerçevede birçok devlet ve kuruluş hatta özel sektör dahi gözlerini uzaya çevirmiş durumda. Dolayısıyla uzay madenciliği, insanlığın karşı karşıya olduğu en acil zorluklardan bazılarının çözümü için muazzam bir potansiyele sahiptir. Dünyanın kaynakları giderek kıtlaştıkça, uzay artan ihtiyaçlarımızı karşılamak için kullanılabilecek neredeyse sınırsız bir hammadde kaynağı sunuyor.
Uzayda bulunan en değerli kaynaklar arasında platin, altın ve paladyum gibi değerli metaller yer almaktadır. Bu metaller çok çeşitli endüstriyel uygulamalar için gereklidir ve bunların Dünya'daki kıtlığı son yıllarda fiyatların artmasına neden olmuştur. Uzay madenciliği, bu metallerin sürdürülebilir ve uygun maliyetli bir kaynağını sağlayarak, büyüyen küresel ekonominin taleplerinin karşılanmasına yardımcı olabilir.
YENİ TEKNOLOJİLERE KATKI
Uzay madenciliği yeni teknolojilerin geliştirilmesinde de önemli bir rol oynayabilir. Örneğin asteroitlerde bulunan nadir toprak elementleri, akıllı telefonlar, güneş panelleri ve elektrikli araçlar gibi birçok ileri teknolojinin üretimi için gereklidir. Uzay madenciliği bu unsurların güvenli ve sürdürülebilir bir kaynağını sağlayabilir ve bu teknolojilerin sürekli gelişiminin sağlanmasına yardımcı olabilir. Bu çerçevede yukarıda bahsedilen ürünlerin fiyatının da düşmesinde ciddi oranda katkılarda bulunabilir.
KATRİLYONLARCA DOLARLIK HAMMADDE
Asteroitlerde özellikle farklı silikatların bol miktarda bulunduğu, buna ek olarak demir, nikel, platin, iridyum, paladyum, osmiyum, rutenyum, rodyum bulunduğu; tüm bunlara ek olarak da bazı asteroitlerde bol miktarda altın bulunduğu da bilinmektedir. Muhtelif uzay madencilik uzmanları, bir asteroitte bulunan malzemelerin yüz milyonlarca dolar edebileceğini söylemektedirler ve eğer tek bir asteroit yüz milyonlarca dolar ediyorsa, o zaman sadece güneş sistemimizde katrilyonlarca dolar değerinde hammadde bulunduğu aşikardır. Buna Dünya’nın doğal uydusu olan Ay’da bulunan kaynakları eklersek ve özellikle Ay’da bol miktarda bulunan Helyum 3’ün füzyon ile enerji üretimindeki potansiyel önemini göz önünde bulundurursak, ortada neredeyse fiyat konulamayacak kadar büyük bir değerin var olduğu görülmektedir. Buna ek olarak, uzay madenciliğini aynı zamanda uzay ekonomisi olarak ele aldığımızda, tüm dünya ekonomisindeki üretim değerinden çok daha büyük bir değer elde edilebileceği ve bu getirinin dünya ekonomisine enjekte edilmesi durumunda, dünya çapında global bir kalkınma olacağı ve dünyanın birçok sorununun çözümü için gereken finans kaynağının da ortaya çıkacağı aşikardır.
MADENLER DÜNYA’YA NASIL GETİRİLEBİLİR?
Tabii burada en önemli konu bu madenlerin Dünya’ya nasıl getirileceği sorusudur. Bu konuda bilim adamları arasında iki temel görüş mevcuttur. Birinci görüşe göre uzay derinliklerinde üretim fabrikaları kurulmalıdır ve bu hammaddeler orada işlenmelidir, ancak bunun teknolojik olarak mümkün olması henüz çok uzaktır. Daha yaygın olan ikinci görüşe göre bu maddeler Dünya’nın yörüngesine getirilmeli, yörüngede kurulacak fabrikalarda işlenmeli ve son ürünler Dünya’ya getirilmelidir. Tabii ki bu asteroitleri dünya yörüngesine getirmenin de ciddi bir ekonomik maliyeti vardır. Caltech’de (California Institute of Technology) hazırlanan bir 2012 fizibilite raporunda 7 metrelik bir asteroidi sadece Ay yörüngesine bile getirmenin maliyeti yaklaşık olarak 2,6 milyar dolar olarak hesaplanmıştır. Tabii ki bu çok ciddi bir maliyet olarak görülse bile bunun sistematik olarak yapılması bu işlemlerin maliyetini azaltacak ve bazı teknolojik yaklaşımlarla birden fazla asteroidi toplu şekilde getirmek mümkün olabilecek ve bu da milyarlarca dolarlık kaynağın elde edilmesini sağlayacaktır. Bu konuda gerek NASA gerek ESA ve gerek Roscosmos şimdiden birçok benzeri simülasyona başladı. Ek olarak Çin ve Hint Uzay Ajansları da yakın yerlerdeki uzay kaynaklarına ulaşmanın fizibilitelerini yapıyor.
Teknolojik anlamda ilk etapta, Ay’daki var olan kaynakların çıkarılması ve işlenmesi ekonomik olarak daha uygun olacaktır. Ay’da enerji üretimi için kullanılabilecek bol miktarda Helyum 3 olduğu düşünülürse ve sadece 1 kilogram Helyum 3’ün yaklaşık 3 milyon dolar değere sahip olduğu da göz önünde bulundurulursa, bunun çok kârlı olacağı da aşikardır. Tabii ki Ay’da Helyum 3 dışında da birçok kaynak olduğu ve özellikle az bulunan bazı elementlerin Ay’ın karanlık bölgesinde bulunduğu birçok haritalandırma görevi esnasında anlaşılmıştır. Özellikle NASA ve Çin Uzay Ajansı bu konuda yoğun bir rekabet halindedir ve her iki devlet uzay ajansıda hızlı bir şekilde Ay’a insan göndermek ve daha da önemlisi bir üs kurmak çalışmalarını hızlandırmıştır ve her iki uzay ajansı da 2030 itibariyle Ay’da kalıcı bir üs kurmayı uzay programlarına dahil etmişlerdir.
10 YIL İÇİNDE DAHA FAZLA ÖNEM KAZANACAK
Uzay madenciliğinin gelişimi henüz başlangıç aşamasındadır ancak yaşama ve çalışma şeklimizde devrim yaratma potansiyeline sahiptir. Uzay madenciliği bize neredeyse sınırsız kaynaklara erişim ile insanlık için sürdürülebilir bir gelecek sağlamaya yardımcı olabilir. Uzay madenciliği, ekonomik ve teknolojik faydalarının yanı sıra yeni nesil bilim insanlarına, mühendislere ve kaşiflere ilham verme potansiyeline de sahiptir. Bu yüzden tıpkı Mavi Vatan gibi Uzay Vatan anlamında da uzaya ülke olarak sahip çıkmamız ve uzayda var olan kaynaklarımız üzerinde bizde hem ülke hem millet olarak hak iddia etmeliyizdir. Bu konu şimdilik önemsiz gözükse de bir 10 yıl içerisinde bu kaynaklara erişimin mümkün olmasıyla hızla önem kazanacaktır. Bu yüzden gerçek uzay vatana erişim aynı zamanda bu kaynaklara erişimden geçer ve bunun için devlet ve özel sektör öncülüğünde girişimler hemen bugünden başlamalıdır.
ŞİRKETLER PARSELLİYOR
Devletlere ek olarak bir dizi şirket şu anda uzay madenciliği için teknolojiler geliştirmektedir. Yasal olmasa bile kimi firma şimdiden Ay’da parsel olarak tapu satmaya başlamıştır ve bu tapuları alanlar o parselinin onlara ait olduğunu öne sürmektedirler. Kimi özel firma ise daha şimdiden birçok asteroit üzerinde hak girişiminde bulunmak için çaba sarf etmektedir.