27 Aralık 2024 Cuma
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Uzlaşma ve istifa etme kültürüne Almanya örneği

Hakkı Keskin

Hakkı Keskin

Eski Yazar

A+ A-

Diktatörlükle veya otoriter rejimle yönetilen ülkelerde uzlaşmadan söz edilemez. Tek kişinin buyruğuna dayanan bu yönetim biçiminde, verilen kararlar emirdir, uymayanlar gerekirse cezalandırılır. Bu yönetim biçiminde uzlaşmaya gerek yoktur.

Demokrasiyle yönetilen ülkelerin en belirgin, en ayırt edici özelliği, hangi konuda olursa olsun, kararların farklı siyasi partiler, sendikalar, sivil toplum kuruluşları vb gruplar tarafından kamuoyu önünde açıkça tartışılarak, gerekiyorsa uzlaşmayla alınabilmesidir. Tabii ki bu tartışmalar hiçbir engel olmaksızın, farklı siyasi, ekonomik, eğitsel ve kültürel eğilimleri yansıtan en geniş TV kanalları ve yazılı basın üzerinden ve her tarafta yapılabilen toplantılarla gerçekleşir.

16 Nisan’da, Türkiye’nin geleceğini, siyasi rejimini ve gelecekteki yapısal konumunu kökten değiştirmeyi içeren bir referandum yapılacaktır. Bu denli önemli bir halk oylaması, tüm muhalif kesimlerin uyarı ve eleştirilerine karşın, olağanüstü hal yasalarının uygulandığı bir ortamda yapılıyor. Bu referandum planlı programlı, bilerek ve istenerek, farklı görüş sahiplerinin olabildiğince susturulmak istendiği koşullar içersinde yapılmaktadır.

Referandumda, seçmen anayasa değişikliğine “hayır” veya “evet” oyuyla karar verecektir. Ne var ki her türlü yasa dışı yöntemlerle, sonucun “hayır” olmamasına devlet müdahale ediyor. Tamamen

tarafsız olması gereken Yüksek Seçim Kurulu, medya üzerinden yapılan yayınlarda iki tarafa da eşit şans verilmesi kararını değiştirerek, yüzde 80’ni hükümet yanlısı konumuna getirilmiş olan medyaya, yayın konusunda taraflı davranabilme serbestisi getiriyor. Baskılar o denli yoğunki, hükümet yanlısı olmadığı sanılan Kanal D’de haber sunucusu olan İrfan Değirmenci sosyal medya referandumda “hayır” diyeceğini açıkladığı için işten atılıyor. Kuşkusuz bu konuda Kanal D yetkililerinin bu kabul edilemez kararlarının da sorgulanması gerekir. Diğer yandan hayır diyen gençler gözaltına alınıyor ve bir şeklde baskı görüyorsa bunun da sorgulanması gerekir.

Türkiye’nin geleceğinin oylanacağı bu denli önemli konuda yapılan bu halk oylamasının, eşit koşullarda, özgür bir ortamda ve şaibesiz yapılmakta olduğu tabii ki söylenemez.

UZLAŞMA VE İSTIFA ETME KÜLTÜRÜNE ÖRNEK ÜLKE ALMANYA

12 Şubat günü Almanya yeni Cumhurbaşkanını seçti. Dışişleri bakanı görevini yürüten Sosyal Demokrat Frank Walter Steinmeier, Hıristiyan Birlik Partilerinin, Yeşiller ve, Liberal Partinin de desteğiyle büyük bir çoğunlukla seçildi. 2013 Parlamento seçimlerinde Şansölye Merkel’in Hıristiyan Birlik Partileri oyların yüzde 41,5’ini, Sosyal Demokratlarsa yüzde 25,7’sini almışlardı. Oy oranı 15,8 puan daha fazla olan Hıristiyan Birlik Partileri, Cumhurbaşkanlığı için kendi adaylarını çıkarabilirlerdi. Ancak Sosyal Demokratlar bu defa Cumhurbaşkanının kendi adaylarından olmasını istediler. Merkel ve partisi, bu yılın Eylül ayında yeni parlamento seçimleri yapılacak olmasına karşın, zorlanarak da olsa Sosyal Demokrat Partisi adayını kabul etti. Çünkü bunun aksi, siyasi uzlaşma kültürüyle bağdaşmayacaktı.

Oysa AKP yöneticilerin büyük bir kesimi demokrasiye inanmadıkları için, demokrasinin gereği olan uzlaşmayı kabul etmeyerek, böylece de her türlü toplumsal kutuplaşmayı ve ayrışmayı da göze alarak, her zaman kendi isteklerini diğer partilere ve topluma kabul ettirmekte ısrar etmektedirler.

İSTİFA ETME KÜLTÜRÜ DE DEMOKRASİNİN ERDEMİDİR

150 yıllık geçmişi olan Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin oyları Willy Brandt döneminde yüzde 45,8’lerden, giderek yarının da altına düştü. Çünkü SPD geleneksel olarak emekçilerden, sendikalardan, sosyal adaletten ve sosyal devletten yana olan politikasından uzaklaşarak, şansölye Schröder zamanında (1998-2005) merkez sağa kaydı. Sağ partilerin bile cesaret edemeyeceği bir biçimde, yüz elli yıla varan süreçte zorlu mücadelelerle kazanılmış ve yasalaşmış olan bazı sosyal haklardan bu dönemde vazgeçildi. Bu politikalara tepki gösteren bilinçli emekçi ve sendikalı seçmen, SPD’ye oy vermeyerek bu partiyi cezalandırdı.

Aralık 2015 parti kongresinde Sigmar Gabriel delegelerin yüzde 74,3 ünün oyunu alarak yeniden SPD başkanı seçildi. Ne var ki son anketlerde SPD’nin oyları yüzde 20’lere kadar düştü. Artık parti için alarm zilleri çalmaya başladı. Avrupa Parlamentosu başkanlığı görevini yürüten Martin Schulz’un SPD başkanlığı için adaylığı tartışılmaya başlandı. SPD başkanlığını yürüten ve bu yıl yapılacak parlamento seçimlerinde de şansölye adayı olabilecek Gabriel, “önümüzdeki seçimlerde Martin Schulz SPD için benden daha şanslı durumdadır” diyerek bu görevinden çekileceğini açıkladı. SPD Merkez Yönetim Kurulu Schulz’u oybirliğiyle parti başkanı ve seçimlerde şansölye adayı olarak belirledi.

Son anketlerde SPD oyları bir ay içersinde yüzde 20 den 28’e yükseldi. Daha da önemelisi, şansölye adayları için seçmenlerin yüzde 50’si oyunu Schulz’a ve ancak yüzde 34’ü ise Merkel’e vereceğini belirtiyor. Oysa daha önce Merkel hep yüzde 50’lerin çok üstünde gözüküyordu.

Gabriel’in partisi ve ülke yararına, başkanlıktan istifa etmesi, istifa etme kültürü ve beraberinde getirdiği son derce olumlu sonuçları bakımından, Türkiye’de de örnek alınması gerektiği kanısındayım. Ancak bu sorunun güncelliği Türkiye’de referandum sonrası söz konusu olmalıdır kanımca.

Farklı siyasi görüşleri nedeniyle seçkin öğretim üyelerine yapılan Türkiye için yüzkarası baskıları şiddetle kınıyorum.