19 Aralık 2024 Perşembe
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Uzun Yürüyüş

Hüseyin Vodinalı

Hüseyin Vodinalı

Eski Yazar

A+ A-

Mao Zedung 1934 yılında Jiangci'den 100 bin kişiyle uzun yürüyüşü başlattı.

Aslında bu bir tür geri çekilmeydi. Milliyetçi Çin Ordusu Komingtan ve Çin Sovyeti Çang Kay Şek'e karşı savaşta imha olma noktasına gelmişti Mao önderliğindeki komünist ordusu.

1934'te başlayan uzun yürüyüşle, Mao ve beraberindekiler, 370 günde tüm Çin'i batıdan doğuya 12500 km boyunca yürüyerek kat etti.

Yürüyüş bittiğinde Kızılordu sadece 10 bin kişi kalmıştı.

Çünkü tüm yürüyüş süresince savaşmış ve Çin'de önemli bir hakimiyet sağlamışlardı.

Mao ve Cu En Lay bu efsane yürüyüşün liderleri olarak ülkenin de önderleri oldu.

Uzun yürüyüş, Çin halkının esaretten kurtuluş savaşıydı.

Bugün Çin Halk Cumhuriyeti uzaya gönderdiği füzesine uzun yürüyüş adını taktı.

Gandi de 1930'da meşhur tuz yürüyüşüne başladığında halihazırda Hindistan Ulusal Kongresi'nin başkanıydı.

Bu barışçıl yürüyüşün amacı da Mao'nunkiyle aynıydı. İstiklal ve kurtuluş mücadelesi. İngiliz emperyalizmine karşı destansı bir yürüyüş yaptı Mahatma Gandi ve yoldaşları.

Gandi, 388 km mesafeyi çıplak ayakla 24 günde kat etti.

Mahatma Gandhi, 6 Nisan sabahı İngiliz polislerinin şaşkın bakışları arasında denize yürüdü ve çamura karışmış bir topak tuzu avuçlarına alarak tatlı suda yıkayarak ufaladı.

Böylece bir Hindu’nun tuz çıkaramayacağına dair Tuz Yasası’nı ihlal etti. Ardından Gandhi’nin çağrısına uyan binlerce köylü deniz kıyılarına akın ederek tuz çıkarmaya başladılar. Gandhi ve 60 bin eylemci hapse atıldı ancak yasa da işlemez hale getirildi.

Bu yürüyüş de Hindistan'ın kurtuluş mücadelesinin sembollerinden oldu.

Türklerin uzun yürüyüşü de çok önce, 19 Mayıs 1919'da başladı. Mustafa Kemal Atatürk Bandırma vapuruyla Samsun'a çıktı ve Amasya tamimi ile Sivas ve Erzurum kongrelerini yaptı.

Bu yürüyüş 26 Ağustos 1922'de Büyük Taarruz ve devamında İngiliz emperyalizminin emrindeki Yunan Ordusu'nun 9 Eylül 1922'de İzmir'den denize dökülmesiyle sonuçlandı.

Aslında Türklerin başlattığı milli kurtuluş mücadelesi hem Hintlilere, hem de Çinlilere örnek oldu.

Tüm uzun yürüyüşler özünde milli kurtuluş ve bağımsızlık mücadelesinin bir ürünüdür.

CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun adalet yürüyüşü ise bir hak arama meselesidir. Tüm mağdurlar için yapıldığı söylemiyle FETÖ ve PKK'nın da dolaylı veya doğrudan desteğini aldı.

Çünkü Cumhuriyet ve Sözcü yazar ve muhabirleri ile CHP milletvekili Enis Berberoğlu'nun yanı sıra onbinlerce kişi daha bu suçlardan hapiste bulunuyor.

Kılıçdaroğlu, ne Ergenekon ve Balyoz Kumpasları'nda, ne de 16 Nisan başkanlık referandumunda yaşanan mühürsüz oy skandallarında böyle bir yürüyüş yapma ihtiyacı duymadı.

2011'de de milletvekili seçilen Haberal ve Balbay'ın Ergenekondan tutuklulukları sona ermesi için yapılan TBMM'de yemin boykotundan da 3 günde caydı.

Kılıçdaroğlu, AKP'nin Terör örgütü PKK ile başkattığı çözüm sürecini de desteklemişti.

2015'te hükümetin FETÖ'ye karşı operasyonlarında ise yine "mazlumların yanında olma" söylemini kullanmıştı.

2016'daki 15 Temmuz FETÖ/NATO darbe girişiminde de önce darbeyi kınamış ardından tiyatro ve kontrollü darbe ifadelerini zikretmişti.

CHP liderinin adalet yürüyüşünde haklı yönler var. Bağımsız olması gereken adalet sisteminin iktidara endekslenmesi tüm üst yargı üyelerinin iktidarca belirlenmesi hukukun üstünlüğüne gölge düşüren bir durum.

Ancak bu yürüyüşe katılan binlerce kişinin yanında HDP'lilerin de Kılıçdaroğlu'nun yanında yürümesi, Türkiye'nin terörle içeride ve dışarıda bilfiil savaşta olduğu şu günlerde eleştirilecek bir olaydır.

ABD'nin artık açıkça düşman olarak konumlandığı bir konjonktürde Barzani'nin Washington'dan da cesaret alarak 25 Eylül'de bağımsızlık referandumu ilan etmesi çok kritik gelişmeler.

Bu minvalde Kılıçdaroğlu'nun yürüyüşüne yöneltilen her eleştiriye karşı "ihanet, ajanlık, döneklik" salvolarıyla bir kampanya yürütülüyor.

Ermeni soykırım yalanına karşı Türk Dışişleri'nin 80 yıldır yapamadığını yapan Doğu Perinçek'e en ağır hakaretler sallanıyor.

ABD'nin PKK'ya verdiği desteğe tepki koyan dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu'nun resimlerinin yerlere konduğu ve çiğnendiği zaman İşçi Partililer o resimleri kapatmıştı. 4 Temmuz 2003'teki çuval rezaletine karşı da en ses getiren eylemleri yine onlar yaptı.

ABD'nin bir anlamda Türkiye'yi işgal planı da olan 1 Mart tezkeresine karşı en etkili muhalefeti yapan Perinçek şimdi "Apo'nun elini sıkan adam", "Etki Ajanı" ve "AKPli dönek" diye karalanıyor.

Sadece Kılıçdaroğlu'nun bir eylemini eleştiriyor diye.

"Yargının Altın Çağ" yaşadığı ifadesine ben de katılmıyorum ama yargının FETÖ, PKK ve IŞİD terör örgütleriyle mücadelesini sonuna kadar destekliyorum.

Zaten Sözcü'ye yapılan operasyonun bir kripto FETÖ veya Gladyo operasyonu olduğu iddiasını hükümete yakın gazeteci ve siyasetçiler de seslendiriyor.

CHPlilerin hiç özeleştiri yapmadan, yetmez ama evetçi liberal ergenekon savcısı kılıklılar ve HDPliler ile verilen fotoğrafları görmezden gelerek, yürüyüşü eleştiren desteklemeyen herkesi AKP yardakçısı olarak yaftalama çabaları, Devlet Bahçeli ile Doğu Perinçek'i aynı kefeye koyma girişimleri çok sakil kalıyor.

Hatta ben Atlantik ötesinden bir kampanyanın yürütüldüğünü de düşünüyorum bu noktada.

Üst aklın planı, Türkiye'de bir kargaşa çıkarıp Barzani'nin ve Suriye'deki diğer kukla devletçiklerin önünü açmak bana göre.

BOP eşbaşkanlığı bunun için ihdas edildi.

Bugün roller farklı ama amaç net.

1993'ten beri bölgede Barzani'nin artık haritasını açıkça yayınlamaktan çekinmediği bir İkinci İsrail'in temelleri ilmek ilmek atılıyor.

Bugün Türkiye'nin adalet sorunundan da önce artık bir beka sorunuyla karşı karşıya geldiğini görüyoruz.

Gelecek dönemde milleti bölen ve ayrıştıranlar değil birleştirenler iktidar olacak.

Tıpkı Büyük Atatürk'ün yaptığı gibi.

Tüm uzun yürüyüşlerin hedefi de bu olmalıdır.

Bakın Kemal Bey'in de sıkça benzetildiği Gandi ne demiş:

"Mustafa Kemal, İngilizleri yeninceye kadar Tanrıyı da İngiliz zannederdim."