22 Kasım 2024 Cuma
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Varlığımızın önemini, yokluğumuzun boşluğu açıklar: Türklerin olmadığı bir dünya üzerine faraziyeler!

Latif Bolat

Latif Bolat

Gazete Yazarı

A+ A-

Tarih yazıcısıyız. Yani biz yoksak, tarih eksik kalır. Ve bir başka tarih yazılır. Her şey, şimdikinden çok başka şekilde oluşurdu, bizim varlığımız olmasaydı. Bunu, geçen iki haftada Venedik ve Cenova’da yaptığımız belgesel çekimi ve araştırmaları sırasında daha iyi anladık.
Birleşmiş Milletler’de iki yüz civarında üye ülke var. İrili ufaklı iki yüz ülke, dünya haritasının bir köşesini tutmuş, iyi kötü varlıklarını sürdürmeye çalışıyorlar. Bunlardan bazılarının isimleri sadece son elli yılda verildi ve dünya sahnesinde yerlerini alabildiler.

PARLAYIP SÖNENLER

Ama tarihin başlangıcından bu yana varlıkları mevcut olan ve her tarihi dönemeçte varlıklarını hissettiren milletlerin sayısı iki elin on parmağını geçmez. Son iki bin küsür yılda isimlerini sürekli duyduğumuz Yunanlılar, Romalılar, Persler, Çinliler, Ruslar, Hintliler bunların başlıcaları. Aslında tarihin inişli çıkışlı yolculuğunda bu milletler bile bazen parlayıp sönen yıldızlar gibidirler. Örneğin Yunanlıların Aristo, Sokrates günlerinden geriye ne kalmıştır ki bugün? Dehşetli Perikles’in Yunanistan’ından bugünkü ABD ve Avrupa Birliği elinde oyuncak olan bir küçük devlete dönüşmüştür.
Afrika’dan BM’ye üye olan onlarca ülke de, tarih sahnesinde o kadar da belirgin olmayan rolleriyle hatırlanır. Hatta birçok Afrika ülkesi, kolonicilik döneminde yapay olarak meydana getirildikleri için, öylesine derin bir tarihe bile sahip değillerdir. Mesela Burkina Faso, ya da Orta Afrika Cumhuriyeti dediğinizde aklınıza çok fazla bir tarihi olay da gelmez. Çünkü genel Afrika gerçeğinin bir parçası olarak, bir var olup bir yok olmuşlardır.

BUGÜNÜN ‘PARLAYANLARI’

Bugün dünyanın her yerinde yaptıkları zalimlikler ve müdahalelerle anılan ABD bile tarihin sadece son iki yüz yıllık bölümünde varlığı bilinen bir devlet olmuştur. Avrupa Birliği’nin belkemiğini oluşturan Almanya, İtalya gibi ülkeler de sadece iki yüzyıl önce şehir devletlerinin birer mozaiği halindeydiler. Yani birliği sağlayamadıkları gibi, birbirleriyle ölümcül mücadeleler içinde olan küçük birimler olarak günlerini geçirmekteydiler. Buna en büyük örnek Venedik, Cenova, Piza, Floransa gibi İtalyan şehirlerinin tarihidir.

TÜRKLERİN FARKI

Oysa Türk Milleti, tarihin hatırlanabilir günlerinden beri, çeşitli bileşimler hainde hep boy gösterdi. Orta Asya’nın bozkırlarından Horasan’ın dağlarına, İsfahan’ın ovalarından Tuna boylarına kadar her yerde, kuzey-güney ve doğu-batı yönlerinde sürekli varlardı. Türklerin varlığının tarihi önemini, bir tersine tarih yazımı denemesi ile anlamak çok kolaydır. Türklerin olmadığı bir tarih, bugünün dünyasından çok daha farklı bir dünya ile sonuçlanırdı. Örneğin neler olur bir bakalım:
Atilla’nın Hun’ları Doğu ve Orta Avrupa’ya doğru yollara düşmemiş olsalardı, bugünkü Doğu Avrupa’nın etnik, dil, devlet yapısı bambaşka olurdu. En basitinden İtalya’nın gözbebeği Venedik, Hunlardan kaçıp bataklıkta saklanan köylüler tarafından kurulmazdı.
Eğer Cengiz Han’ın Türk-Moğol kabile topluluğu bir gün her yöne akınlar yapma kararı almasaydı, Rusya’nın içlerine kadar uzanan bir Türk ve Moğol etkisinden bugün bahsedemezdik. Rus tarihindeki ve etnik oluşumundaki Türk etkisini bugün göremezdik.
Selçuklular tası tarağı toplayıp batı yönüne göç etmeselerdi, İran’dan Budapeşte’ye kadar bugün yaşayan Türklük var olmazdı. İsfahan ve Konya, bugün başka birer şehir olurdu. Türk kültürü ve özellikle de müziği geçilen tüm topraklardan kattığı öğelerle bugünkü çok zengin müzik geleneğini yaratamazdı.
Çağatay Türkü Babür, Orta Asya’dan Hindistan’a inmeseydi, Hindistan mimarisi, müziği ve etnik yapısı bugünkü gibi değil başka bir türlü olurdu. En küçüğünden bir örnekle, Taj Mahal olmazdı.
Eğer Osmanlı, haritanın dört bir yanına doğru yollara düşmeseydi, Balkanların incileri sayılan Filibe, Saraybosna, Manastır gibi her yönüyle Türk kokan şehirleri ve Bektaşilik merkezleri var olamazlardı. Konstantinapol fethedilip İstanbul haline getirilmeseydi, doğuya yeni ulaşım arayan Kristof Kolomb, Amerika kıtasını bulamazdı belki de!
Eğer Atatürk’ün önderliğindeki Türkiye Cumhuriyeti, Avrupa’nın emperyalistlerine karşı bir bağımsızlık destanı yazmasalardı, Asya’nın ve Afrika’nın ezilen milletlerine en güzel bir örnek olup emperyalizmi Avrupa’ya tıkamazlardı.
Elbette, tarih ile ilgili böylesine bir “eğer” ya da “bir ihtimal” şeklinde başlayan tahlillerin bir geçerliliği bulunmuyor. Bunu sadece Türk milletinin varlığını, dünya tarihindeki önemini anlatmak için bir “şaş zamanlı” mantık oyunu olarak kullandık. Buna bakarak milli varlığımızdan gurur duymamız gerektiğini ifade etmeye çalıştık.
Tam da bu yazıyı yazarken (Muğla Öğretmen Evi’nin bahçesine, 19 Mayıs günü) çok uzaklardaki tören yerinden hayal meyal duyulan İstiklal Marşı için herkesin hazır ol duruşunda ayağa kalkması, tüm bu dediklerimizin yaşayan bir ispatı oldu. Yani, “Ne Mutlu Türküm Diyene!”.

Tarih Birleşmiş Milletler Venedik