25 Kasım 2024 Pazartesi
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Vatan Partisi’nin safları çelikleşti

Ferdi Tanhan

Ferdi Tanhan

Site Yazarı

A+ A-

“Partimizin ideolojik birikimi, programı, öncü parti geleneği, örgütlenme çizgisi, doğru eylem ilkeleri çalışma tarzı, Türkiye’nin büyük devrimci mirası temelinde 1968 sonrasındaki iki çizgi mücadelelerinde gelişmiştir.” Sosyalist Devrim hayalciliğine, maceracılığa, Sovyet revizyonizmine, inkarcılığa, sivil toplumculuğa, partisiz devrimciliğe ve en son saray savaşı bozgunculuğuna, PKK ve CHP kuyrukçuluğuna karşı saflarımızı hep ideolojik mücadeleler ile berraklaştırdık. Ayaklarımız Türkiye toprağına, köklerimiz tarihsel mirasımıza uzanıyorsa partimizin iki çizgi mücadelelerini açıkça ve cesurca yürütmesindendir. Yaşadığımız bütün bu çizgi mücadeleleri göstermiştir ki, dünya ölçeğindeki her karşıdevrimci cereyan, Türkiye’nin yalnızca Atlantik sistemini savunan kesimlerinde değil, aynı zamanda milli oluşumlarının içinde de etkili olmuştur. 12 Martlar, 12 Eylüller, Ergenekon-Balyoz tertipleri, neoliberal rüzgarlar, İstanbul Sözleşmeleri vatansever safların içine de sinsice sızmıştır.

DEMOKRASİ BUDALALIĞI

Sistem partilerinde sorunların üstü örtülür, alt kademeler yönetim erklerinden uzaklaştırılır. Partimizde ise sorunların üzerine açık tartışma ve parti içi demokrasi yoluyla gidilir. Demokratik merkeziyetçilik ilkemiz bu konularda partimize muazzam bir üstünlük sağlar. Onlarca toplantıda, onlarca oylama ve konuşmayla mahkum edilen yanlışlarda ısrar edenlerin bu ilkeyi hiç anlamadığı gözüküyor. Demokratik merkeziyetçilik, demokrasi budalalığı ve gevezeliği değildir. Devrimci partinin çelik disiplininin karar alma biçimidir.

BUNLARI NİYE Mİ HATIRLATIYORUZ?

Partimizin iktidara yürüdüğü bu koşullarda onu iktidar yürüyüşünden saptırmak için hareket eden bir avuç “Saray Savaşçısı” Vatan Partisi’nden istifa etti. Biden Medyası istifaları “Vatan Partisi’nde Deprem” diye duyurdu. Vatan Partisi’ni yolundan çıkarmak için kelepçeler ve duvarlar, iftiralar ve yalanlar yetmedi. Bu yüzden saldırıyı içeriden yapmaya kalktılar. 24 Temmuz 2015’te başlayan Vatan Savaşına karşı iç cephede kurgulanan bozguncu hareketin ve eğilimlerin bir benzeri Vatan Partisi’nde de zuhur etsin diye her türlü mesele fırsat olarak kullanıldı. Yel kayadan ancak toz alır. Partiden istifa ettiği söylenen 108 kişinin büyük çoğunluğunun Vatan Partisi’nin hiçbir çalışmasına katılmayan, Vatan Partisi programını benimsememiş, emek ve ter dökmeyen isimlerden oluşması bu atasözünü bir kez daha doğrulamıştır.

HER ŞEY AÇIK KONUŞULACAK

Bozgunculuğa önderlik yapan Mehmet Bedri Gültekin’in açıklamasını inceleyiniz. Orada bencillikten öte bir şey göremeyeceksiniz. Kendisi, Vatan Partisi’ni CHP ve HDP’nin yanında konumlandırmak istedi. “Dersim konusunda tavır almayalım” önerisiyle başlayan, seçim bildirilerimizden partimizin “Türk de biziz, Kürt de biziz, Hepimiz Türk Milletiyiz” diye özetlediği millet tanımını çıkarmaya varan anlayışlarıyla program ve stratejimizi tamamen reddetti. Ancak teoriye, programa ve siyasete ilişkin sorunlarını çeşitli perdeler altında gizleyen, lafı dolandıran, konuyu kişiselleştiren tavırlarıyla korkakça ve bencilce davrandı.

KORKAKLARIN ve CESURLARIN GÖZLERİ

Partimiz televizyon ekranlarından devlet bürokrasisine, esnaf ve çiftçilerden emekçi kesimlere toplumun her kesiminin içine derinlemesine kökler salar ve büyürken Mehmet Bedri Gültekin “partinin küçüldüğünü” iddia ediyordu. Partimizin doğrulanan siyasetlerine karşı partinin süreci kavramayan üyelerinin ayrılmasını başarısızlık olarak görmek gerçekleri gece karanlığında gizlemekti. Unutulmasın ki “gece ihanete müthiş bir gerekçedir.”

Oysa partimizin saflarının temizlenmesi önümüzdeki dönemin en güzel haberidir ve kalan tortular da yakında temizlenecektir. Sovyetler Birliği’nin kurucusu V.İ Lenin’in Bolşeviklerin başarısını “siyasi çalışmanın gereğini anlamayan devrim gevezelerini gözlerinin yaşına bakmadan zamanında suçlayıp saflarından atmış” olmalarına bağlaması çok öğreticidir.

Her savaş böyledir. Korkakların gözleri cepheden firar edenleri görmektedir. Çünkü kaçmak için bahaneye ihtiyaçları vardır. Cesurların gözleri siperden fırlayanların üzerindedir. Çünkü taarruza kalkmak için hazırlanmaktadırlar. Vatan Partisine katılan binlerce insanı görmeyenlerin gözlerinde sorun yok, onlara gözlük gerekmiyor. Onlara yürek gerek ancak yüreklik diye bir alet yok.

BAŞARISIZLIĞIN PUSUSU

Liberalizm başarısızlığın pususundadır. Yanlış eğilimler çoğu zaman bir “genel doğrular perdesinin” ardına gizlenmektedir. Bu genel doğrular daha kimse anlamadan en büyük yanlışlara dönüşmektedir. Sözde sosyalizm, vatanseverlik, ahlak ve parti uğruna yapılanlar, çapına uygun yanlışlara dönüşmektedir. Dış politikadan ittifaklara, ekonomiden kültürel mücadele mecralarına genel doğrular perdesinin arkasına gizlenme tutumu sinsice her konuda önümüze gelmektedir. Bütün bu “genel doğrular yığını” arasında partimizin “öncü ideolojik-politik tutumlar alma iradesi” ameliyat masasına yatırılmaktadır. “Yargı Altın Çağını yaşıyor” saptaması gibi devrimci söylemleri törpülemek için yapılan söz oyunlarını herkes görüyor. Şimdi o söz oyunlarını yapanların hangi limanlara dümen kırdıkları çok daha iyi anlaşılıyor.

YALANDAN KİM ÖLMÜŞ?

Yıllardır sorulan bu soruya bir tek yanıt var: Yalandan bir tek devrimci ölmüş. Partimizin yöneticilerine karşı kişisel bir karalama ve yalan kampanyası yürüterek partimizin önderliğine olan güveni sarsmaya çalışanlar devrimcilikten bahsedemez. Genel Başkanı beğenmemek ya da vatan savaşının pratiğini yürüten kadroları karalamak insanı nerelere götürüyor sadece bir örneğe bakarak bile anlaşılabilir. Troçki, ABD’nin en gerici, işçi ve devrim düşmanı dergisine çağın en büyük devrimcisi Stalin nefretiyle yazar olmuştur.(Derginin adı bile “Liberty”.) Bu “büyük dünya devrimcisi”nin ne hale geldiği, “vefa” uğruna bozgunculara toz kondurmayan az sayıda insanımız için çok öğreticidir. Mehmet Bedri Gültekin’in Cumhuriyet ve Birgün tarafından baş tacı edilmesinin anlamı işte buradaki tarihi örnektedir.

EN BÜYÜK TEHLİKE: DİLSİZ ŞEYTANLAR

Ne yazık ki parti karşıtı faaliyetlere katılan veya sessiz kalan arkadaşlarımız olmuştur. Parti içindeki yanlış eğilimlere karşı mücadeleden kaçınmak, Partimiz için en büyük tehlikedir. Arkadaşlık uğruna veya ideolojik zaaflar nedeniyle yanlışlar içinde yüzen üye ve yöneticilerimizi savunmak liberalizmin en canlı biçimdir. Bu tutumlar yanlışların zemin bulmasına, yanlış içinde olanların da dönek ve parti düşmanı olmasına yol açmıştır. En başta Genel Başkanımız Doğu Perinçek olmak üzere sessiz kalmayanların başarısıyla Vatan Partisi’nin saflarından hiçbir “devrimci” ayrılmamıştır.

PARTİSİZ AYDINLIKÇILIK TASLAMAK

Son yıllarda Vatan Partili kadroların iktidar ruhu tekrar tekrar sınava girmiştir. 12 Eylül güçleri değiştirilmezlik ideolojisini her türlü yönlendirme yoluyla devrimci değerlerin üzerine sürmüştü. Bunun için yalnızca çıplak şiddetin kullanılmadığını biliyoruz. İktidar ruhundan uzaklaşma ve tepkisel bir muhalif olarak kalma psikolojisi en büyük düşmanımızdır. Toplumsal muhalefetin sözcüsü olmak ve Türk milletinin öncüsü olmak aynı şeyler değildir. Vicdan rahatlatmak için değil, Türkiye’yi değiştirmek için devrimciyiz. Türkiye’de başlayan devrimci sürecin hem ideolojik hem örgütsel anlamda tek öncüsüyüz ve iktidara adayız. Bu bilince sahip olmayanların “Aynı Gemideyiz” stratejisini anlamadığını görüyoruz. Son zamanlarda ayrılan bazı isimlerin “partisiz Aydınlıkçılık” taslamaları da muhalif kalma hastalığının son aşamadır. Her şeye muhalif olan en sonunda mutluluğu ÖNCÜ PARTİ’den ayrılmakta bulmaktadır ve partisizlikle övünmektedir. Sn. Erkan Önsel’in “kör kuyulara yuvarlanıyorsun Bedri Gültekin” diye haykırması ne büyük dostlukmuş. Umarım herkes daha iyi anlamıştır.

DİSİPLİNLİ PARTİ

Öncü Parti’nin disiplini teknik bir sorun değil, tamamen ideolojik bir sorundur. Devrimci partide disiplinimizin özü emperyalist kültürün yaşam tarzından, programından, kültüründen kendini ayırmaktır. Türkiye savaş düzenindedir. Partimiz de bu savaşa liderlik etmektedir. Önümüzdeki dönem emir, demiri kesmelidir. Demokratik organ kararlarına, talimatlara, emirlere uymayanlara karşı parti tüzüğü ve geleneği işletilmelidir. Bugün her zamankinden daha çok saat gibi çalışan, uygun adım yürüyen bir partiye ihtiyacımız vardır. Liberaller bu değerlere istedikleri kadar çamur atsınlar bizim ihtiyacımız olan DİSİPLİNLİ bir partidir.

İDEOLOJİK MÜCADELE SORUMLULUĞU

Devrimci değerlerden uzaklaşmak-tembellik, yükün altına girmeme, işleri havale etme, kapalı-ilkesiz-liberal tutumlar, hatalarla uzlaşmak-görmezden gelmek, dedikodu, partiyi sosyal medyada hedef göstermek ve yukarıda saydığımız bütün bu anlayışlara karşı bir ideolojik mücadeleyi önümüze görev olarak koyuyoruz. İşimiz gücümüz toplumsal mücadeleye, üretim devrimine ve emperyalizme karşı savaşa önderlik etmektir. Bu önderliği güçlendirdiğimiz ölçüde parti içinde bunalım yaratmaya çalışan bozguncuları da bertaraf etmiş olacağız ve oluyoruz. Parti içi ideolojik mücadeleye duyduğumuz sorumluluk Türkiye’ye karşı duyduğumuz sorumluluktur. Partimizin safları artık çelik gibidir önümüzde iktidara yürüme görevi vardır.

AYDINLIKÇILIK BAYRAĞI ELLERİMİZDE

Nazım Hikmet, kimlerin aydınlıkçı olduğunu oldukça güzel ve kısa bir şiirle anlatmıştı. Aslında biz de kimlerin aydınlıkçı olmadığını bu uzun yazıda anlatmaya çalıştık. Kimse kendisini boşuna kandırmasın.

11. Genel Kurultay Rapor Taslağında Genel Başkanımız Doğu Perinçek bizlere (ÖNCÜ GENÇLİK’e) partimizin 7 ateşten geçmiş devrimci çizgisini emanet ediyor. Herkes bilsin, bu emanete hıyanet etmeyeceğiz. Partimizin ve Genel Başkanımız Doğu Perinçek’in siyasi çizgisinin arkasında sıra dağlar gibi duracağız. Bunun yanında yine Partimizi bugünlere getirenler gibi sade yaşayacağız, lükse tamah etmeyeceğiz. Hz. Muhammed gibi, Atatürk gibi, Mao Zedung gibi, Doğu Perinçek gibi. Devrimci olmak için iyi tarih bilgisi, doğru yerde doğru şeyi söylemek vs. gibi olumlu özellikler yetmez. Tam anlamıyla bir ahlak, terbiye ve edep timsali olmak, iddialarımızla yaşantımızın örtüşmesini sağlamak en önemli görevimizdir. Kartallı Kazım gibi kavgadan önce bahçıvan, kavgadan sonra bahçıvan olma anlayışıyla. Bu mutluluğu dünyadaki hiçbir şeye değiştirmeme iradesiyle. Partili devrimcilik fikrine yapılan saldırılara meydan okuyarak.

Sistemin partimize saldırısı siyasi tuzaklarla sınırlı değil, kişisel zaaflar en büyük düşmanımız. Konfor düşkünlüğü, ünvan, para tutkusu bu kirleri benliğimizden silip atmak en büyük meselemiz. Hatalarımızın esiri olmamak, hatalarımızı özel mülkiyetimiz yapmamak, hata yapan ve hatalarımızı söyleyen arkadaşlarımıza kin duymamak felsefemizin özüdür. Hatasını paylaşan, kamulaştıran doğruyu kamulaştırmış olur. Parti Arkadaşlığını hayatımızın anlamı haline getirmek partimizin toplumun değerlerinde özümsediği yüksek kültüre sarılarak gerçekleştireceğimiz en büyük işimizdir. Bütün bu işleri yaparken “Aydınlıkçı” maskesi takmaya çalışan liberallere de gerekenleri söyleyeceğiz. Fitneciler ve fesatçılar iyi seyretsin, Vatan Partisi’nin vatan, emek ve namus bayrağını en yüksek burçlara dikeceğiz ve Üreticilerin Milli Hükümeti’ni kuracağız.