Vatana veda: İttihatçı liderlerin yurtdışına kaçışı
2 Kasım'ı 3 Kasım'a (1918) bağlayan gece bir istimbot Enver Paşa'yı Kuruçeşme'deki yalısından alıyordu. Motor, Bebek koyundan Bahattin Şakir ve Talat Paşa'yı alacaktı. Bahriye Nazırı Cemal Paşa da bir başka yerden alınacaktı. Beyrut Valisi Azmi Bey, eski Polis Müdürü Bedri Bey, Doktor Nâzım Bey ve Cemal Azmi Bey de Türkiye'den ayrılmak zorunda kalan diğer kişilerdi.
Hareket yeri İhsan Namık Bey'in (Poroy) Arnavutköy'deki evi olacaktı. İhsan Namık Bey, İttihatçı dostlarına son sofrayı hazırlamıştı. Masadaki pilaki, Talat Paşa'nın en sevdiği mezeydi.
'VAKİTTİR BEYİM'
Ayrılma günü, yeri, saati ve şekli, Doktor Nâzım Bey tarafından Teşkilatı Mahsusa'nın bazı isimlerine bildirilmiş ve gereken önlemlerin alınması istenmişti. İttihatçıların ünlü Küçük Efendi'si, Kara Kemal'in teşkilatlandırdığı İstanbul mavnacılarının reislerinden Salih Reis, güvenlikle ilgileniyordu. İri yapılı, Trabzon kuşaklı bu devasa adam önce eğildi, Talat Paşa'nın elini öptü, sonra sağ elini kalbinin üzerine koyarak ötekileri selamladı... Sağ elini kalbinin üzerine koymak, İttihatçılarda 'Ölünceye kadar beraberiz' demenin işaretiydi. Salih Reis, 'Vakittir beyim' diyerek kapının yanına çekildi. Trabzon kuşağı arasından iri kabzalı silahı görülüyordu. Vakit gelip çatmıştı. Bir devre damgasını vuranların son veda dakikalarıdır. Sanki bir daha görüşmeyeceklerini biliyor gibidirler.
Hepsinin gözleri yaşlıydı, büyük üzüntü içindeydiler. Doğdukları, büyüdükleri, savaştıkları vatanlarını terk etmek zorunda kalmaları, hepsine büyük bir acı veriyordu.
BORÇ ALINAN PARAYLA
Nereye gidiyorlardı? Paraları var mıydı? Gurbet ellerde ne yapacaklardı? Talat Paşa, Emanuel Karasu'dan 3 bin lira borç almıştı. Son kongre günü Sultan Reşat'ın hediyesi olan altın tabakasından bir sigara çıkarıp yakarken, yanındakilere bir latife yapmış, "Bu sabah tabakaya sigara korken düşündüm. Allah razı olsun Sultan Reşat'tan, parasız kaldığımız zaman bu tabaka hayli iş görür!" demişti. Gelecekte bu latife gerçek olacak, Talat Paşa bu tabakayı satmak zorunda kalacaktı. Osmanlı İmparatorluğu'nu 10 yıl yöneten diğer İttihatçı liderler de borç almışlardı.
TALAT PAŞA DİRETİYOR
Yurtdışına çıkmaya en güç ikna edilen, Talat Paşa olmuştu. Hep böyleydi Talat. 31 Mart'ta da yurtdışına kaçmayı reddetmiş, Dr. Nâzım ile Şehzadebaşı'nda bir evde saklanmıştı. Bahattin Şakir, Talat Paşa'yı ikna etmek için Hazreti Muhammed'in Mekke'den Medine'ye hicretini hatırlatıyor, "Kaçmıyoruz, hicret ediyoruz!" diyordu.
Talat, Enver ve Cemal Paşalarla Merkezi Umumi üyelerinden Doktor Nâzım, Doktor Bahaddin Şakir ve Doktor Rusuhi (Diktürk) ve diğerlerinin İstanbul'da kalmaları, bile bile ölüme gitmek demekti. Sonradan Divan-i Örfi kararları bunu gösterecekti. Memlekette kalanların herhangi bir sorguya tabi tutulmaksızın Malta'ya sürüldüklerini yaşayacaklardı. Talat, memleketi terk etmeye şiddetle karşı koymuşsa da sonunda ikna edilmişti. Ortalık durgunlaşıp, memleket yabancı işgalinden kurtulduktan sonra tekrar İstanbul'a dönmek üzere bir süre için Berlin'e gitmeye ve olayların gelişmesini orada beklemeye razı olmuştu.
FES YERİNE ŞAPKA
Küçük bir gemi yolcuları aldı. Bu tür küçük gezinti gemilerine "Muş" deniyordu. Herkesin yanında yalnızca küçük bir bavul vardı. Geminin kamarasına girdiler ve hemen başlarındaki fesleri çıkararak birer şapka taktılar. Birkaç dakika sonra gemi ışıksız olarak denize açıldı. Gece yarısına doğru Tarabya önlerinde R-1 Torpidosu'na yanaştı.
İttihatçıların bir denizaltıyla gittiklerini ileri süren Şevket Süreya Aydemir'dir. Tarık Zafer Tunaya ise kaçan grup içinde bulunan Dr. Rusuhi Bey'in 1926 Ankara İstiklal Mahkemesi'nde "Torpido ile gittik" demesini esas almakta ve "Bizzat giden kişinin sözlerine inanmakta kendimizi haklı buluyoruz" demektedir.
Eskiden Rusların Karadeniz Filosu'na ait olan bu muhrip bir kaç haftadan beri Alman personeli ve bayrağı ile görev yapıyordu. Türk konukların mümkün olduğunca hızla Sivastopol'a götürüp karaya çıkarma emri almıştı.
İstanbul'dan Sivastopol'a kadar olan yaklaşık 400 deniz mili olan yolu 24 saate gittiler. İttihatçı liderler, 3 Kasım 1918 Pazar günü Sivastopol limanına ulaştılar.
Almanya'da yaşayan araştırmacı-yazar Dr. Mete Soytürk, İttihatçı'nın kaçışlarını bizzat organize eden Alman Deniz Kurmay Yüzbaşı Hermann Baltzer'in bu konuyu ele alan yazısını bularak, Türkçe'ye çevirdi. Kaçış olayı, Kasım 1933’de “Orientrundschau” adlı dergide “Dünya Savaşı’nın Üç Büyük Türk’ü, Talat, Enver ve Cemal Paşa’nın Romantik Sonları: 1 Kasım 1918’den Bir Anı” başlığı altında yayımlanmış. Yüzbaşı Baltzer, anılarında İttihatçı liderleri, paşaları İstanbul'un çeşitli köşelerinden toplayıp, Tarabya'da demirli Alman torpido gemisine götürdüğünü ve oradan Sivastopol'a yolcu ettiğini anlatıyor.
Kaçırma operasyonuna akşam saat 21.00 sularında başladığını anlatan yüzbaşı, tüm yolcuların ellerinde küçük birer valizle geldiklerini, motora biner binmez feslerini çıkarıp, birer şapka taktıklarını yazıyor. Baltzer, konuklarını eskiden Rusların Karadeniz Filosu'na ait olan ve birkaç haftadır Alman bayrağı altında görev yapan R-1 Torpidosu'na götürdüğünü söylüyor.
"Geminin kaptan kamarasındaki yuvarlak masa etrafında toplanmış, sessizce oturan Türk konuklarımızın ellerini sıktım. Bu kişiler kendilerini belirsiz bir geleceğin beklediğini biliyorlardı. Fakat bir zamanlar Türkiye'nin en güçlü üç kişisinin sonunun, bir kaç yıl sonra yabancı diyarlarda feci bir şekilde olacağını kimse bilemezdi" diyor.
AMİRAL HOPMAN ANLATIYOR
Dr. Soytürk, 3 Kasım'da Sivastopol'a ulaşan yolcuların buradaki maceralarını da orada Ruslarla Almanlar arasında imzalanan barış anlaşmasından sonra deniz trafiğini denetlemek amacıyla görevli komisyonun başkanlığını yapan Alman Amiral Albert Hopman'ın anılarını yazdığı kitaptan bulmuş.
Amiral Hopman şöyle anlatıyor:
"Geminin kaptanı Yüzbaşı Alfred Kagerah hemen benim karargahıma gelerek, Enver, Talat ve Cemal Paşaların yanında olduğunu ve Almanya'ya gitmek istediklerini ve bunun çok gizli kalması gerektiğini söyledi. Askeri karargahımız 'Kist' otelindeydi. Enver -kara gözlük takmış ve kılık değiştirmiş olarak- karargaha gelmiş ve kurmay subayım Yüzbaşı Wieting'e kendini başka bir adla tanıtarak, donanmada Kafkasya'ya gidebileceği herhangi bir araç olup olmadığını sormuş. Sonra otelin koridorunda Enver'le karşılaştık. Onu tanımama rağmen, tanımamış gibi yaptım. Sonradan öğrendim ki, bir Tatar yelkenlisi ile Novorossisk limanına gitmek üzere Karadeniz'e açılmış fakat fırtınaya yakalanarak Kırım kıyılarına sürüklenmiş, ondan sonra büyük maceralarla Kafkasya'ya ulaşabilmiş."
Yurtdışına kaçış, Merkezi Umumi'de yapılan sınırlı sayıda kişinin katıldığı bir toplantıda kararlaştırılmıştı. Fikir, Enver ve Cemal Paşalardan çıkmıştı. Sadrazam İzzet Paşa'nın da firardan bilgisi vardır. Hareketten önce Enver ve Talat, İzzet Paşa'ya ayrı ayrı mektup yazmış, gösterdiği dostluktan ötürü teşekkür etmişlerdir.
Enver, Kafkasya'ya geçmeyi ve orada toplayacağı bir kuvvetle mücadele etmeyi düşünüyordu.
İttihatçı liderler, iki gün sonra Kırım sahillerinde karaya çıktılar. Sivastapol yakınında Gözleve’ye vardılar. Geceyi Dilber Oteli’nde geçirip ertesi sabah bir Alman yük treni ile Akmescit yolu ile Berlin’e varmak üzere hareket ederler. Enver Paşa, tek başına Kafkasya’ya gider. Yedi İttihatçı, 8 Kasım 1918 günü Alman sınırına vardılar. Almanya bir devrimi yaşıyordu. Ülkede Cumhuriyet ilan edilmişti. İttihatçılar bir yük treniyle devrimin ikinci günü Berlin’e vardılar. 10 Kasım 1918 günü Almanya'ya ulaştılar. Alexsandr Platz istasyonunda trenden inip bir otele yerleştiler. Onları yeni maceralar bekliyordu."