22 Kasım 2024 Cuma
İstanbul 17°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

'Veba Geceleri'nde üst-kurmaca (2)

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

A+ A-

Geçen haftaki ilk yazıda Orhan Pamuk’un “Veba Geceleri” romanında dünyanın Batı’sı ile Doğu’su arasındaki “ileri” ile “geri” ayrımına dair vurgulara dikkat çekmiş, 1901’de Çin’den başlayıp Batı’ya doğru yayılan veba salgını ve karantina önlemlerinin bu ayrımdaki belirleyici rolüne işaret etmiştim. Pamuk, Doktor Nuri’nin ağzından eskilerin “Avrupa ile Osmanlı’yı iki yüz yıl ayıran medeniyet çizgisi Tuna Nehri değil aslında vebadır” sözüne atıf yaparak, Batı ülkelerinin savaş gemilerinin ve bu arada Padişah II. Abdülhamit’in yolladığı Mahmudiye zırhlısının karantina kuşatmasında bulunan Minger Adası’nı da bir sınır olarak belirliyor. Çünkü “seksen yıldır ciddi bir veba salgını görülmeyen” Osmanlı memleketlerinde veba tekrar ortaya çıkmıştır ve Minger salgının Batı ülkelerine geçişinin önlenebileceği “medeniyet çizgisidir”.

Doğu Akdeniz’de Osmanlı’ya bağlı Minger Adası’ndaki Müslüman ve Hıristiyanları da özellikle salgın ve karantina konusundaki tutumları nedeniyle ileri-geri ayrımına tabi tutuyor Pamuk: “Müslümanlar sırf cehaletlerinden ötürü karantinadan şikâyetçi olabilirler.” (s. 94); “Adanın Müslüman nüfusu, Hıristiyanlara göre daha fakir, eğitimsiz ve dünyadan kopuktu.”, (s. 134) II. Abdülhamit’in, “adadaki ihtilalciler” olarak sembolize edilen Jön Türklerin ve diğer karakterlerin de bu çerçevede biçimlendiğini belirteyim.

MİNGER ADASI’NDA ABDÜLHAMİT SEVGİSİ

“Kendisini Rus ordularına karşı koruyan İngilizlere, Çin’de onlarla birlikte hareket eden Fransızlara, kendisini İstanbul’da ziyaret eden ve hep dostane davranan Kayzer Wilhelm’e ve Almanlara kolay kolay hayır diyemeyen” (s. 30) Padişah Abdülhamit, “Bugün ‘siyasal İslam’ dediğimiz şeyi kendi kendine keşfediyordu. Ama opera ve polisiye roman seven Padişah Abdülhamit samimi ve tutarlı bir cihatçı ve İslamcı da değildi” (s. 31) şeklinde tanımlanıyor. Ayrıca, “Minger Vilayeti merkezine, hastane, karakol, köprü askeri okul yaptıran Abdülhamit’i adalıların sevdiğini söylemek abartı olmaz.” (s. 111)

Romandaki gizem, heyecan ve bulmaca-çözüm boyutunu oluşturma amacına rağmen hayli silik kalan cinayet(ler)in, tıpkı Mithat Paşa’nın boğdurulmasındaki rolünü ustalıkla gizleyen Abdülhamit’e bağlanıp bağlanamayacağı da soru ve ünlem işaretleriyle gündeme getiriliyor. Osmanlı’nın sağlık başmüfettişi ve II. Abdülhamit’in özel eczanesinin başkimyageri Bonkowski Paşa’nın kanlı cesedi ile veba arasında şu ilişki kuruluyor: “Bonkowski Paşa’nın katlini aydınlatmadan, katili ve arkasındakileri bulup ortaya çıkarmadan bu salgını durdurmak mümkün olmayacaktır.” (s. 81)

ABDÜLHAMİT’E ÖFKE VE MİNGER MİLLİYETÇİLİĞİ

“Hem tarihi bir roman hem de roman biçiminde yazılmış tarih” olduğu belirtilen “Veba Geceleri”nin ortalarına kadar belirgin bir “tarafsızlık” içinde söz edilen II. Abdülhamit’e karşı tavır, Minger’deki karantina önlemlerinin başarısızlığı ve ölümlerin artmasına paralel biçimde değişiyor.

Uluslararası baskılara boyun eğen Abdülhamit, zor duruma düşüyor ve “Vali’nin beceriksizliğine karşı, kendi adasına, Avrupalılarla birlikte Mahmudiye’yi düşmana karşı yollar gibi yolluyordu.” (s. 247) Buna bağlı olarak da adadaki Müslümanlarda Padişah’ın kendilerini terk ettiği duygusu gelişiyor, “Abdülhamit’e ve başarısız karantina önlemlerine duydukları öfke Minger milliyetçiliğini de alevlendiriyordu.” (s. 248)

Sonrasında, adadaki İngiliz konsolosu Corc Bey’in de belirttiği üzere “Abdülhamit Kıbrıs gibi, Girit gibi, bu adayı da çoktan gözden çıkarıyor” ve “Minger Milleti” kavramı yaygınlaşmaya başlıyor, “Abdülhamit karşıtlığı ada tarihinde ilk defa kalabalık önünde yüksek sesle ifade ediliyordu. Bu kadarı bile herkesi korkutmaya yeterli” (s. 323) oluyor. Kolağası Kamil’in (“Kolağası M. Kemal” olarak da düşünebilirsiniz!) “Yaşasın Minger, Yaşasın Mingerliler! Hürriyet, Müsavat, Uhuvvet” diye bağırarak Osmanlı’ya bağlı Minger Adası’nda hürriyet ve istiklali ilan edişi de eklenince “Veba Geceleri”nin üst-kurmacası, hızla “İstiklal ve Cumhuriyet parodisine” dönüşüveriyor.

MİNGER’DE JAKOBEN TERÖR

Orhan Pamuk’un romanda birkaç kez altını çizdiği üzere Kolağası Kamil’in hürriyet ve istiklal ilanı “Binlerce yıl önce Aral Gölü’nün güneyinden adaya göç eden ve çok özel bir dili olan soylu Minger Milleti’nin kanı”nı temsil ettiği için de parodi-fantezi tadından yenmez hale geliyor. Hem de şu var: “Minger İhtilali’ni büyük dünya tarihi olaylarına benzetmeyi seven milliyetçi tarihçiler Minger’de ondan sonraki günleri Fransız İhtilali’nin Jakoben Terörü dönemine benzetirler.” (s. 356)

Binlerce yıl önce Aral Gölü civarından Batı’ya doğru gerçekleştiği ileri sürülen göçle ilgili küçük bir araştırma yapın; bakalım altından başka hangi parodiler ve fanteziler çıkacak!