23 Kasım 2024 Cumartesi
İstanbul 17°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

‘Vesikalı Yarim’i tetikleyen edebiyat

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

A+ A-

Türk sineması tarihinin en önemli yapıtlarından, yapılan tüm soruşturmalarda sinemamızın en iyileri listesine girmeyi başaran “Vesikalı Yarim”, öncelikle İzzet Günay ve Türkan Şoray’ın harika oyunculuklarıyla iz bırakmıştır belleklerde. Lütfi Akad’ın 1968’de Safa Önal’ın senaryosundan hareketle çektiği film, alabildiğine sarsıcı bir yasak aşk öyküsü sunar bilindiği üzere. Akad ve Önal gibi iki büyük ustanın tüm yeteneklerini sergilemesi sonucu, unutulmaz diyaloglarla, müthiş sahnelerle, çarpıcı ayrıntılarla akıp giden filmde, sinema-edebiyat ilişkisinin de en derin örneklerinden biri ortaya konulmuştur. Ve bu zengin yapının temelinde, Sait Faik’in kısacık bir hikâyesi ile Orhan Veli’nin tek bir dizesi vardır.

Sait Faik’in ilk baskısı 1948’de yapılan “Lüzumsuz Adam” adlı kitabındaki 14 öyküden biridir “Menekşeli Vadi”. Değişik baskılardaki sayfa sayısı yedi-sekizi geçmez.

BİR BAHAR SABAHI GİBİ ILIKTI

İstanbul’da bir meyhanede, masadaki yarı yarıya boş şarap şişesi, fasulye piyazı ve tek uskumrunun yarattığı elemli manzara içinde, “Arkadaşım kafasını iri elleri arasına almış düşünüyordu” diyerek Bayram’ı tanıtmaya başlar Sait Faik. Arnavut şivesiyle konuşan, bir zamanlar sokaklarda yaş badem ve piyango bileti satıcılığı yapmış, sonra at arabacılığını denemiş, cebi biraz para görünce de haftalık kazancını bir günde harcamaya başlamış, meyhane dilberi Seher’e sevdalanınca evi barkı terk etmiş bir adamdır Bayram. Eski külhanbeyi halinden eser kalmamıştır. Gözlerinin feri kaçmış, yüzü “ışıklarını söndürmüş, harp içindeki bir Avrupa şehri” gibi olmuştur. “Yedi sene evvel bir sabah evden çıktım. Tam yirmi bir yaşındaydım. Bir şubat ayıydı. Ama bizim dere içi, bir bahar sabahı gibi ılıktı. Menekşeler kokuyordu (…) Ondan sonra eve gitmedim. Sağ mı, ölü mü evdekiler, bilmem. Hiçbirine hiçbir yerde rastlamadım. Bir ihtiyar babam vardı. Bir anam, bir karım, iki çocuğum” diye anlatır, anlatır, anlatır…

Meyhaneden çıktıklarında ikisinin de ayakta duracak hali yoktur. Bayram, bir başkasına kaçıp giden Seher’i “tepelemekten” söz eder, hatta Asmalımescit’te onu arar, bulamayınca tekrar yola koyulurlar. O gece, Bayram’ın yedi yıldır uğramadığı, menekşe kokulu bahçelerle çevrili yoksul evinde son bulur.

Karısı hiçbir şey olmamış gibi sessizce, sanki aradan yedi sene geçmemişçesine karşılar Bayram’ı. Kocasına ve arkadaşına yatak serer, kahvaltı hazırlar.

ORHAN VELİ’NİN DİZESİ

Bu kısacık ama alabildiğine derinlikli öyküden uyarlanan filmin adı ise Orhan Veli’nin “Alnımdaki bıçak yarası…” diye başlayan “Tahattur” şiirinin son dizesinden kopup gelmiştir.

Bayram, Halil (İzzet Günay); Seher, Sabiha (Türkan Şoray) olarak çıkar karşımıza. Öykü, İstanbul’un alt-orta sınıf mahallerinden birinde yaşayan iki çocuk babası manav Halil ile pavyonda çalışan konsomatris Sabiha’nın aşkları üzerine kurulmuştur. Çevre, bu kez öyküdeki gibi Şişli-Beşiktaş civarı değil, Kocamustafapaşa’dır.

Arkadaşlarıyla eğlenmeye gittiği Beyoğlu pavyonunda Sabiha’yı görüp vurulan, bir süre sonra da ayrı ev açıp kadınla birlikte yaşamaya başlayan Halil, ailesini, dükkânı, çevresini boşlayıp tümüyle bu aşkın ateşiyle yanmaya başlar. Sabiha da çalışmayı bırakır, ancak Halil’in aslında evli olduğunu öğrenince ayrılmayı dener. Fakat bu ayrılık bir türlü gerçekleşmez. Pavyondakiler Sabiha’nın peşine düşünce bir kavgaya karışan Halil, hapse girer. Sabiha bir türlü ziyaretine gelmez ve olaylar dramatik finale doğru akar.

Metin Bükey imzalı müzik çalışması ve Ayfer Feray, Semih Sezerli, Aydemir Akbaş, Hakkı Kıvanç, Aynur Akarsu gibi isimlerden oluşan yardımcı kadro için “Ne söylense az kalır” diyebileceğimiz “Vesikalı Yarim”de, Şükran Ay’ın sesinden dinlediğimiz “Kalbimi kıra kıra, bıraktın bir hatıra…” şarkısı her şeyin özeti gibidir aslında.

“TÜRKAN HANIM BİRDEN AYAĞA KALKTI”

Safa Önal, Yasemin Arpa’nın hazırladığı, inanılmaz anılarla dolu “Ne Kadar Gamlı Bu Akşam Vakti” kitabında (Profil Kitap, 2017) şöyle anlatıyor:

“Okuduğum bir Sait Faik hikâyesi, ‘Menekşeli Vadi’, çok uzaktan da olsa tetikledi beni. Bir tek satır… Adamın bostan sahibi olması… Hiç unutulmayacak bir aşk yazmak istiyordum. Ve Türkan Şoray olağanüstü güzelliği ve oyunculuğuyla, böyle bir sevdayı anlatabilecek tek kimlikti. Oturdum, kurduğum dünyayı ve o dünyanın insanlarını, mekânlarını çok farklı bir duyarlılıkla yazdım. Tretman yaptım. Konuyu şöyle bir kabaca yazmış, vermiştim, okeylemişti Lütfi abi (…)

Açtım tretmanı. Otuz üç sekans okuyabildim. Türkan Hanım birden kalktı, ağlayarak yanımızdan geçti (…) Devamını okumak gibi bir şansım olmadı. ‘Varım ben bu işte, varım’ dedi.”

Edebiyatımızın, harika filmlere dönüşebilecek milyonlarca “tek satır”la, milyonlarca dizeyle dolu olduğunu asla unutmayalım.