Veto-(TAMAMI)
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, spor müsabakalarında yapılan şike cezalarında indirim öngören yasayı, “suç ve ceza arasındaki dengede ölçüsüzlük ve bir caydırıcılık etkisinin yok olduğu”nu tespit ettiği için bir daha görüşülmek üzere TBMM’ye iade etti.
Aslında yeni yasayla yapılmak istenen değişiklikte, aynı fiillere, Avrupa Birliği’ne üye ülkelerin yasalarındaki cezalarla mukayeseli cezalar verme, hukuk açısından uyumlu hale getirme çabası vardı.
Aslında yapılmak istenen değişiklikte doğru olan, sadece cezaların adil hale getirilmesi idi. Bir ceza kuralının adilliği, kuralın, ait olduğu hukuk düzeninin esinlendiği nihai değerlere veya amaçlara uygun olup olmadığı meselesidir.
Sağduyu ile düşündüğümüz zaman hemen herkes kabul edecektir ki bir insanı, amacına ulaşıp ulaşmadığına bakmadan, bir spor müsabakasında şike yaptı diye 5 yıl ila 12 yıl arasında hapse mahkum ederken; “kamu idaresinin güvenirliğine ve işleyişine karşı suçlar”dan olan “görevi kötüye kullanma” suçunu işleyerek bundan menfaat temin edene “6 aydan 2 yıla kadar” hapis cezası vermek, kamu vicdanını sızlatır.
Yasa maddesine bakarsanız, üzerine şike kurulan müsabakanın sonucunu etkileyip etkilemediği hiç dikkate alınmamaktadır.
O zaman neden dinlemediniz?
Bunlar işin hukuk tekniği tarafıdır. Bunun sadece hukukçular arasında çok ciddi tartışılması gerekiyor.
Ama asıl çarpıcı olanı, bu yasa TBMM’den geçerken hiç sesleri çıkmayan birtakım milletvekillerinin sonradan bir anda tam bir “kişilik”li insan örneği vererek, “Kişiye dayalı yasa çıkarılması hataydı” diyebilmeleridir.
En azından bu yasa teklifinin partilerin gruplarında tartışılmış olması gerektiğini varsaymak gerekir.
Adama sorarlar: “Sen milletvekili değil miydin? Bu yasa genel kurulda oylanırken, bakanlıklarda iş mi takip ediyordun?”
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, veto ile ilgili olarak, “Cumhurbaşkanımız’ın, kamuoyunun sesine de vicdanına da düşüncesine de ortak olduğuna inanıyorum. Bence hayırlı oldu” demiştir.
Sormak lazım! Rahmetli Erbakan’ı cezaevine girmekten kurtarmak için çıkan yasa tek şahıs için çıkmamış mıydı? O zaman kamunun sesini niye dinlemediniz?
Kin ve nefretin dışavurumu
TCK’nın 257. maddesinde düzenlenen görevi kötüye kullanma suçunun “1 yıldan 3 yıla” hükmünü “6 aydan 2 yıla” indirirken bir şahsı ilgilendirmiyor muydu? Bu değişiklik kamu vicdanını rencide etmedi mi?
Anayasa Komisyonu Başkanı Sayın Burhan Kuzu bu yasa değişikliği için kiminle konuşuyordu?
Bırakın bunların hepsini; Tayyip Erdoğan’a Başbakanlık yolunu açan Anayasa değişikliği tek şahıs için yapılmamış mıydı? O zaman “Böyle şey olmaz” demesi gereken güzel sesinizi kimse duymadı.
Veto öncesinde ve sonrasında basında, sanki bu soruşturmanın tek tutuklusu Sayın Aziz Yıldırım’mışçasına, kanunun bu şahsı kurtarmaya yönelik olduğu yazıldı. Tabii bazı avukatların zamansız tahliye talepleri de bu yorumlara çanak tuttu.
Şimdi bunu yazan spor yazarları, bugüne kadar hangi maçta şike olduğunu yazdı veya büyük bir eda ile yorum yaptıkları televizyon ekranlarında söyledi.
Basına yansıdığı kadarıyla 18 karşılaşmada şike olduğu iddia ediliyor.
Bu maçların oynandığı hafta yazıları ve televizyon programlarını inceleyin; bir tanesi hakkında gazete köşe yazılarında ve televizyon yorumlarında şike iması dahi yoktur.
Bugün takınılan tavır, bir kısım köşe yazarının Sayın Aziz Yıldırım’a duydukları kin ve nefretin dışavurumudur. Dün yüzüne söyleyemedikleri, içlerine attıkları hakaretlerden rövanş alıyor gibiler.
Bir insanın mağduriyetinden, zafiyetinden istifade ediyor olmak etik değildir. Bugün o aslan kesilen köşe yazarları, televizyon yorumcuları, kendilerine hakaret edildiği zaman da basın özgürlüğü baskı altına alındığı zaman da hiç seslerini çıkarmıyorlar.