Web-roman yeni bir komünist sanat formunun habercisi mi?
Žižek, web romanlarının beklenmedik bir özgürleştirici potansiyel barındırdığına, birçok özelliğinin yeni bir komünist sanat formunun yükselişine işaret ettiğine dikkat çekiyor. Fakat Žižek, devrimci değil evrimci bir anlayış sergiliyor: Kendiliğindencilik. Oysa küresel saldırganlık kendi politikasını estetize etmeyi sürdürürken, buna ancak sanatın politize edilmesiyle karşı konulabilir.
Dünya dönüyor. Tarih ilerliyor. Hayatımıza her gün teknolojinin yeni biçimleri hızla giriyor. Bu durum sanatı, sanatçıyı, sanat üretimini etkiliyor. Eski biçimler çözülürken, yeni biçimler insanın kullanımına daha hızlı sunuluyor. Özellikle genç sanatçılar dijital alanlara yöneliyor. Dijital sanatlar da genç tüketici kitlenin ilgisini daha çok çekiyor. Artık sinema için kameraya, sete; resim için fırça ve tuvale; edebiyat için kâğıda pek ihtiyaç kalmıyor. Aynı zamanda teknolojik nimetlerden yararlanmanın getirdiği üstünlük ve yeni dijital mecralar, sanatın daha izlenilebilir, tanınabilir, tartışılabilir olmasının önünü açıyor. Sanat kitleselleşirken, niteliğinde de değişimleri beraberinde getiriyor.
HAKİKİLİĞİ DEĞİŞEN SANAT
Walter Benjamin, “Tekniğin Olanaklarıyla Yeniden Üretilebildiği Çağda Sanat Yapıtı” adlı makalesinde, bir yapıtın hakikiliğini, “şimdi ve buradalığı” niteliğinin oluşturduğunu belirtir. Sanat yapıtının teknik yolla yeniden üretiminin, yapıtın “şimdilik ve buradalık” niteliğinden yoksun kıldığının kesin olduğunu vurgular.(1) Yani sanat yapıtının özel atmosferi, gücünü yitirmektedir. Bu gelenekten kopuş ve kitlesel varlığa dönüş, üretileni günceller.(2) Sanat yapıtlarının sergilenebilirliğinin dev boyutlar kazanması, yine sanat yapıtının doğasını nitel olarak dönüştürür. (3)
Benjamin bunları yazdığında Yapay Zekâ henüz Rembrant tablosu yapmıyordu. Bir resim yarışması kazanmıyordu. Henüz roman yazmıyordu…
Yapay Zekâ atılımları insanı “şok” ediyor. Öte yandan muza bant yapıştırılmış eserlerden kendini imha eden tablolara ve ilginç performanslara kadar, sanat yapma biçiminin de insanı şaşırtma, şok etme üzerinde yükseldiği tespitini yapmamız gerekiyor.
Kaya Özsezgin, “The Sanat Çağı” kitabında çağımız sanatında şok yaratmanın ölçüsünün ve sınırının olmadığını belirtiyor: “Ne kadar fazla şaşırtıyorsanız o kadar başarılı oluyorsunuz demektir. Gündemdeki yerini korumanın ve kendinden söz ettirmenin yolu buradan geçmektedir çünkü.”(4)
Özsezgin sanat-teknoloji ilişkisini ele alırken, sanatın estetik işlevle donanımlı olma önceliğinin, teknolojinin şaşırtıcı ve şoke edici etkisine feda edilebildiğini, bunun da sanatın doğasıyla çeliştiğine dikkat çekiyor.(5)
YAYGINLAŞAN WEB-ROMANLAR
Filozof Slavoj Žižek, Alman Die Welt’te “Dünya tarihi neden Kore'de sona erebilir?” başlıklı bir makale yayımladı.(6) Žižek, Güney Kore’nin tuhaf bir edebi akıma takıntılı olduğunu söylüyor. “Genç kuşakların depolitize yaşam tarzına uyan edebiyatın en iyi örneği” olarak tanımladığı “Web-Soseol (웹소설)” den bahsediyor. Yani “Web-roman”. İnternet üzerinden üretilen, dağıtılan ve tüketilen romanların mevcut yayıncılık sektörünü önemli ölçüde değiştirdiğini belirtiyor. Ayrıca bu tür romanların üreticilerinin, Güney Kore'nin en büyük şirketi olan Samsung'dan daha fazla, devasa para kazandığını vurguluyor. Filozofun aktardığı bilgiye göre bu romanlar, haftada bir bölüm gibi, parça parça yayımlanıyor. Okurlar dijital ödeme ile bunlara çok ucuza ulaşabiliyor aynı zamanda yorumlar da yapabiliyor. Žižek, “Her ne kadar bu tür bir etkileşim yazar üzerinde büyük bir baskı oluşturup yaratıcılığını baltalasa da, yazarlar ve okurlar arasındaki ilişkide bir değişime yol açmış ve edebiyat için yeni olanaklar yaratmıştır.” diyor. Žižek ayrıca bu türün Çin ve ABD başta olmak üzere giderek yaygınlaştığını vurguluyor.
Žižek, hepimizi şunu düşünmeye sevk ediyor: “Sonuçta, web romanları da beklenmedik bir özgürleştirici potansiyel barındırmıyor mu? Birçok özelliği yeni bir komünist sanat formunun yükselişine işaret etmiyor mu? Büyük ölçüde anonim bir kitle, okurların ve yazarların birbirine karıştığı ve üretim sürecinin potansiyel olarak kolektifleştiği kendiliğinden ağlar oluşturuyor - tek bir dahi yaratıcı figürü ortadan kalkıyor, sanat elitizmini kaybediyor ve popüler, kolektif bir süreç haline geliyor.”
Žižek, bu değişimi gazeteci olmayan ama savaşın kurbanı olan Gazzelilerin bastırılmış gerçekleri telefonlarıyla aktarmasını örnek göstererek destekliyor. Fakat konuyu daha fazla açmıyor.
Peki, bu gerçekten yeni bir komünist sanatın formu mu, yoksa başka bir durum mu var?
İNSAN SINIRLARINDAN DEVRİMLE KURTULUR
Marx ve Engels’e göre sanat, toplumsal bilinç biçimlerinden biridir. Sanattaki değişimin nedenleri, insanın toplumsal varlığında aranmalıdır.(7) İkili, sanatsal yasaların gelişimini toplumsal gelişmenin genel yasalarına bağlasa da, bilincin özgün biçimi olarak sanatın da kendine özgü ayırt edici özellikleri olduğunu vurgular.(8) Marx ve Engels, sanatı ideolojik bir silah olarak görür. Ezilenlerin ezenlere karşı mücadelesinde zaferi yakınlaştıracak eğitime ve bilince katkı sağladığını belirtir.(9)
Marx ve Engels, bu öz faaliyetin bireylerin eksiksiz hale gelmelerine ve doğal sınırlılıklarından kurtulmasında önemli görür. Fakat bir şartla: “Devrim.” Ancak o zaman bu öz faaliyet, insanın sınırlılıklarından kurtulacak maddi yaşamla örtüşür.(10)
Marx ve Engels, “Kutsal Aile” kitabında bu doğal sınırlılıklardan kurtulmanın “Gerçek Hümanizm” olduğunu vurgular. Burjuva hümanizminden ayırır ve yüksek tipte bir hümanizm olduğunu belirtir. İsmail Tunalı da Marksist Estetik kitabında sanata ulaşmak için yapılan çabanın tün insanlığın çabası olduğunu vurguluyor. Sanat yapıtında ulaşılan harmoninin de, değerin de, aynı şekilde en yüksek insansal değer olduğunu anlatıyor.(11)
Tunalı şöyle der: “Marksizme göre, o halde, sosyalist toplum biricik insansal-toplumsal düzeni gösterdiği gibi, aynı zamanda sosyalist toplum, tarihsel gelişmenin amacına ulaşmış olduğu, bütün toplumsal ve insansal çatışmaların ortadan kalktığı bir düzeni gösterir. İşte, sosyalist sanat böyle bir toplum içinde gelişir. (12)
ÖZ MÜ BİÇİM Mİ?
Sanat yapıtı bir yönüyle biçimden, bir yanıyla da özden oluşuyor. Öz mü biçim mi tartışması, sanatın en eski problemlerinden biri. Toplumsal ve insansal çatışmalar sürdükçe de sürecek.
Kimi zaman biçimi kimi zaman özü öncelik alan sanat akımları, günümüzde postmodernizmle birlikte özsel niteliğini yitirmekte daha çok biçimsel hale gelmektedir. Hatta yere bir çizgi çekip, o alanda heykel olduğunu iddia eden sanatçılara göre, artık biçimin bile süblimleştiği, gaz haline geldiği bir dönemden geçiyoruz. Tunalı, Marksist teoriye göre önemli olanın biçim değil öz olduğunu vurguluyor. Özün toplumsal-insansal olduğuna dikkat çeken Tunalı, “Ama, yine de biçim, sanatı sanat yapan bir niteliktir.” diyor ve ekliyor: “Biçim tutucudur, öz ise değişkendir.”(13)
İşte tam burada farklı bir noktayı görmüş oluyoruz. Günümüzde kapitalist-emperyalist kültürün yarattığı sanatın biçimleri hızla değişirken, öze dair bir değişim görülmüyor. Posthümanizmle birlikte, insan sanat dallarından sürülüyor. Şekilcilik ayan beyan göze sokuluyor.
Evet, Žižek’in dediği gibi daha çok anonimleşme, kitlenin daha fazla üretime katılması ve kendiliğinden ağların yaratılması mümkün oluyor. Sanat elitizmini yıkmak adı altında, çürümüş emperyalist kültürün, gizemciliğin, softalığın, pornografinin, insanın insana ve doğaya yabancılaşmasının önü açılıyor. Aslında yıkılan bir şey yok. Yozlaşmanın daha da kitleselleşmesini yaşıyoruz. İnsan sınırlılıklarından kurtulmuyor. Aksine aklın yıkıma uğratıldığı, vicdanların kör edildiği, sanatta “para kazanmanın” ana amaç haline geldiği, güzellik ve estetiğin sürüldüğü bir dönemden geçiyoruz. Žižek’in dediği gibi bu sadece “depolitizasyon” süreci doğurmuyor. Tamamen insanı hedef tahtasına oturtan bir konuma sürüklüyor.
SANAT DEVRİM İÇİNDİR DEVRİM SANAT İÇİN
Žižek’te bir devrimcilik bulunmaması doğal. Çünkü kendisi Batılı filozofların buhranını yaşıyor. Teknolojik gelişmelerin kolektivizme yol açacağı ve kendiliğinden komünizme götüreceğini sezdirmeden, alttan alta veriyor bize.
Žižek’te devrim yok, evrim var.
Devrimci sanatın, devrimci aydının önüne bir görev daha çıkıyor.
Evrimci anlayışlara kapılmamak, mücadele etmek ve devrimci fikirleri yeşertmek.
Benjamin’e dönecek olursak: “Bir zamanlar Homeros’ta, Olimpos Dağı’nda tanrıların gözünde bir tür sergi malzemesi olan insanlık, şimdi kendi kendisi için bir sergi malzemesi olup çıkmıştır. Kendine yabancılaşması, ona kendi yıkımını birinci sınıf bir estetik haz kaynağı niteliğiyle yaşatacak boyutlara varmıştır. Faşizmin politikayı estetize etme çabalarının vardığı nokta, işte budür. Komünizm, buna sanatın politize edilmesiyle yanıt verir.”(14)
Elbette teknolojiye karşı değiliz ve üretim araçlarının daha da geliştirilmesini savunuyoruz.
Fakat bugün Yapay Zekâ başta olmak üzere büyük atılımlar, kültürü de “hangi sınıfın elinde olduğu”na ve ne amaçla kullanıldığına göre etkiliyor. Hâkim sınıflar, emperyalist kültür Yapay Zekâ başta olmak üzere tekniğin getirdiği yenilikleri ve sanatı insanlık ve emek aleyhine kullanarak, politikayı estetize etmenin en keskin örneklerini veriyor.
Sanatın kolektifleşmesi, biçimsel ve özsel atılım, tam ve gerçek hümanizmaya kavuşma sıkı devrimcilikten geçiyor.
Marx ve Engels, tarihsel materyalizmin kabalaştırılmasına karşı mücadele etti. Ama bugünün Žižek gibi sözde Marksistleri onun mücadele ettiği durumu “teknolojicilik” ayağına yeniden üremektedirler.
Sanat devrim içindir.
Devrim sanat için.
DİPNOTLAR:
(1) Walter Benjamin, Pasajlar, Yapı Kredi Yayınları, Ocak 2020, İstanbul, s. 54.
(2) a.g.e., s. 55.
(3) a.g.e., s. 59-60. (
4) Kaya Özsezgin, The Sanat Çağı, Kaynak Yayınları, Ağustos 2013, İstanbul, s. 21.
(5) a.g.e, s. 25.
(6) Slavoj Žižek, Warum die Geschichte der Welt in Korea enden könnte, welt.de, 23.02.2024.
(7) K. Marx-F. Engels, Yazın ve Sanat Üzerine, Sol Yayınları, Kasım 2009, Ankara, s. 14.
(8) a.g.e, s. 16.
(9) a.g.e, s. 18.
(10) a.g.e, s. 156.
(11) İsmail Tunalı, Marksist Estetik, Kaynak Yayınları, Şubat 2003, İstanbul, s. 156.
(12) a.g.e., s. 117.
(13) a.g.e., s 164-165.
(14) Benjamin, a.g.e., s.79.