Why High One Why
“Adidas'la tekkelere gidersin
Baklavayla viskileri içersin
Nescafe'yle falımıza bakarsın
Bu can sana kurban olsun”
Ülkemizde Fikret Kızılok kadar yetenekli pek az sanatçı var. Böylesi yeteneğe mizah eklenince iş başka yere gidiyor elbette. 2021 yılında böylesi taşlamalara o kadar hasretiz ki…
Kızılok’un 1989’da çıkardığı “Why High One Why” şarkısı müthiş bir dönem eleştirisi. Özallı yıllara, neoliberal siyasetlere, gümrüklerin açılıp Türkiye’nin ithalat cenneti ve muz cumhuriyeti yapılma çabalarına bir tepki aynı zamanda.
Kızılok Doğu-Batı eksenindeki medeniyet sıkışmasını "Nescafe’yle fala bakmak" mecazıyla açıklıyor.
Doğu ve Batı tartışılırken hep geçmişe gidiliyor. Batılı yaşam tarzı terimiyle başlanan yazılar Batıcılık valsle, Voltaire koltuklarla, “novel”larla, kötü Fransızca’yla, Beyoğlu’ya özdeşleştirilerek eleştiriliyor.
Kolaydır günümüzden daha uzak yerlere gidip orada tarih tartışması yapıp Batı’yı mindere sermek. Çünkü o tip Batıcılığa karşı Türkiye Kurtuluş Savaşı’nı vermiştir. Silahla kazanılan kesin bir zafer vardır ortada. Peşinden arasız devrimler hedefi ve Çağdaş Türkiye gelir. Dil devrimi en öndedir. Halkla hükümet arasına daha duvarlar örülmemiştir. Köylü milletin efendisi makamından el çekmemiştir daha. Başarı vardır.
Kolaycılık demiştik. Recaizade “Araba Sevdası’”nda o hokkabaz yarı aydın karikatürünü çizip mizahımıza ve edebiyatımıza armağan etmiştir. Peyami Bey Fatih-Harbiye’de kendince Doğu’yu ve Batı’yı yazmıştır. Tanpınar o eksende bir türlü Huzur bulamamıştır. Yeşilçam, bu romanlar ve hikâyeler üzerine kurulur.
Türk edebiyatının 20.yüzyılı Tanzimat muhasebesidir bir yerde. Haksız da değillerdir. Gerçi sonrası Türk edebiyatı açısından felaketin başlangıcıdır.
60’larda Oğuz Atay’ın Türk tarihini alaya almasıyla iş değişir.
1980 sonrasında işler iyice sarpa sarar. Bu sebepledir ki Tahsin Yücel “Peygamber’in Son Beş Günü”nde “Nasıl insanlarsınız” diye sorar.
Bir kopuştur o. “Müren Paşa”nın yüce gönlünden akan "müteşebbis" cennetinin ırmağıdır ya da.
Fikret Kızılok cevaplar Tahsin Yücel’in sorusunu:
“Benetton'dan eşofmanı giyersin
Jogging yapıp nefesini açarsın
Şapır şupur balgamları atarsın
Bu can sana kurban olsun”
Kızılok Özallı yıllarla Özallı yıllar zamanında hesaplaşır. Onun hesabı yeşil sermayeyle dolar, borsa vurgunculuğuyladır. Cemal Süreya’nın reddettiği şu “Kâr Payları”nı o da reddetmiştir.
80’lerin getirisi “Assoliste çelenk ikram edip, evdekilere dayak atmak”tır bir yerde.
Kimilerine göre Beyoğlu’nun “Kaybedilişi”dir ya da.
Çiftçilerin patpatla uçurumdan yuvarlanmasıdır.
Madencinin “Tumba” sesidir bir yerde.
Sanayicinin ve Anadolu Kaplanları’nın hükmen mağlup sayılmasıdır.
Solun bir kesimi için karamsarlık ve döneklik vaktidir. Değer yitimidir.
Rüşvet sözcüğünün değişim değerinin artarak iş bilmek sözcüğüne denk düşmesidir.
Altın kolyedir, ucuz magazin, bayat romandır. Varoşların terörle, gladyo arasındaki çaresizliğidir.
Bir özgürlük yanılsamasıdır. Amerikan reklam filmlerinin ana teması olan “sınırları aşabilirsin” kandırmacasıdır. Oysa özgürlük zorunlulukların bilincinde olmaktır. Sınırlar da bu bilinçle zorlanır.
Kızılok “Vay Hayvan Vay” derken işte bütün bunlara tepkisiz kalan, giderek yozlaşan karakteri eleştirir.
Üstelik eski sembollerle değil, yeniyle yapar bunu. Kolaya kaçmaz yani. (böyle düşünmüş müdür bilemeyiz sadece yorumluyoruz) Güncelin içerisinde bu eleştirileri yapmak sinir uçlarına dokunmaktır bir yerde. Bu da mevcut havanın yerine başka bir hava tutturmak olur. Değiştirene kadar zıtlaşmaktır.
Kızılok geçmişten gazel okumaz. Çürük mizah yapmaz. Taşlamaların çoğu parıldayan bir zekânın ürünüdür.
Öyleyse Kızılok’la bitirelim sözümüzü:
“Memleketin her tarafı dağ mıdır?
Rock'n Roll'a mapushane var mıdır?
Ölen ölür kalan sağlar sağ mıdır?
Bu can sana kurban olsun”