YA YA, ŞA ŞA İSMET PAŞA ÇOK YAŞA
Yıl 1958 Fenerbahçe Takımı Avrupa Şampiyonlar Lig’i için Fransa’nın Nice kentine gidecek. Ülkede büyük bir heyecan var. Bursa’nın Doktorları, diğer ileri gelen kişileri bu maçı izlemek için grup halinde Nice’e gidecekler. Ben de Bursa’da Tekel’de tütün eksperiyim ve aynı zamanda Acar İdman futbol takımını çalıştırıyorum. Takımımın şampiyon olduğu o dönemde Nice’e gidecek olan gruba benim de katılmamı istediler. Acar İdmanspor’un şampiyon olması Bursa’da çok sükse yapmıştı. Ama aynı zamanda devlet memuru olmam nedeniyle Yurt dışına gidebilmem için Bakanlıktan izin almam gerekirdi ve bu da çok zordu.
Yetkili kişiler devreye girerekten valilikten iznimi aldılar. Kafilede Tunceli’li bir arkadaşım vardı. Bülent Tuncel. O da benim gibi tütün eksperi idi. Hatırladığım kadarıyla babası nüfuzlu birisi idi. Kafilemiz Bursa’dan hareket etti. Güle söyleye giderken sınıra yaklaştığımızda otobüs içinde bir sıkıntı oldu. Sıkıntı da şöyleydi; Bu kafileyi Demokrat Parti gençlik kolları organize etmiş. Bunu sonradan öğreniyorum. Bir de kafile başkanı seçmişler. Gruptan birisi kalktı “Halit Ağabey sen bizim başkanımız ol başka kimseyi tanımıyoruz” dedi. Kabul etmedim. Hele bir sınırı geçelim düşünürüz dedim. Ama para etmedi ve sınırı geçince kafiledeki Halk Partililer “ya ya şa şa şa ismet paşa çok yaşa” diye tezahürat yapmaya başladılar. “Halit ağabey başkan” diyerek otobüste tempo tuttular Bunun üzerine otobüste bazı kıpırdanmalar başladı. Bu sırada benim Tuncelili arkadaşım ayağa kalkarak, “sesini çıkaranın dilini keserim” dedi. Ben ise şaşırmıştım. Sanki otobüste bir darbe oluyordu! Tatsız olaylar cereyan etmeye başladı. Bu şekilde Nice’e gittik. Maçı izledik. Maç dönüşü başka sorunlar ortaya çıktı. Bursa valisi Demokrat Partili İhsan Sabri Çağlayangil idi. Olayı ona anlatmışlar. Beni çağırıp olayı sordu. Otobüsteki davranış, siyasi bir davranıştır. Siz, devlet memurusunuz buna nasıl alet olursunuz? Dedi. Ben tertiplemedim bu olayı dedim. Benim ve Ticaret Lisesinde öğretmen olan eşimin başka yere nakledilmesi gündeme geldi. O yıllar Türkiye’nin en güçlü il başkanı Hayri Terzioğlu idi. Aynı zamanda tütün ekimi yaptırırdı. Beni sever ve güvenirdi. Hatta tütün satışlarında kendisi gelmez kâhyası ile mührünü gönderirdi. Tekel namına tütün alımını gerçekleştirirdim. Celal Bayar Bursa’ya geldiği zaman onun çiftliğinde kalırdı. Sonuç olarak; bana olan güveninden dolayı Bir telefon ile tekel Başmüdürüne, “bu aile Bursa’dan başka yere tayin edilemez” dedi ve biz de böylelikle Bursa’da kaldık.
YANILDIM MI?
Maçın tamamında kötü oynayan bir futbolcu bakarsınız sonuncu dakikada veya uzatmalarda bir gol atar. Kahraman olur ve ertesi gün spor basının manşetlerinde yer alır. Beşiktaş-Eskişehirspor maçında da, 89.dakikada ceza sahası içinde oluşan karambolde bir gol atan Beşiktaş’ın genç futbolcusu Ersan Gülüm de böyle oldu. Bir de baktık ki ertesi gün Gülüm, manşetlerde. Nedenini nasılını kimse düşünmez
Drogba için “Galatasaray, bu oyuncuyu oynatmaya devam ederse ilerde sorunlar yaşayacağını” yazmıştım. Benimle aynı düşüncede olanlar da çoktu. Ama bol gollü galibiyet alınan Akhisar Belediyespor takımı ile yapılan maçta iki gol atınca düşünceler değişiverdi. Bu maçta Drogba’nın 2 tane gol atması karşısında bazı kimseler; “ne demiştin ne oldu” anlamında bana kinaye yaptılar.
Drogba’nın durumu bir masalı aklıma getirdi yine. Zaman zaman da bu masalı anlatırım. Yabancı bir ülkede kontun birisi aslan beslemeye meraklıymış. Bahçesinde bir aslan varmış Ancak, dişi tırnağı dökülmüştür. Dolayısıyla ondan kimsenin korkmasına gerek yokmuş. Ama zaman içinde bir gelişme olmuş, dökülen diş ve tırnaklar yerine gelmiş. Aslan o eski vahşi ve yırtıcı kişiliğine geri dönerek, etrafındaki hayvanları tarumar etmiş. Sonra da kontun çiftliğini bırakmış ve dağa kaçarak özgürlüğünü ilan etmiş.
Akhisar maçında da benzer şekilde Drogba’nın özgün futbolcu kişiliği bir anlamda geri geldi. İnşallah böyle devam eder. Ancak benim kendisi hakkındaki görüşüm halen aynı.
İNÖNÜ II. DÜNYA SAVAŞINA SOKMUYOR TÜRKİYE’Yİ
Yıl 1941-42 İkinci Dünya savaşı dönemi. 1939 Yılında başlayan bu küresel savaş yüzünden ateşli günler yaşanıyor. Ben 19 yaşındayım. Fenerbahçe’nin o yıllardaki harika takımının sol açığında oynuyorum. Türkiye, ekonomik açıdan çok kötü. Tüketim maddelerinin karne ile verildiği zamanları yaşıyoruz. Antrenörümüz, Prayer İngilizlerin o yılki orta doğu takımının sol beki, aynı zamanda askeri pilot ve İstanbul İngiliz sefaretinde görevli. Bir koltukta birkaç karpuz sığdırmış durumda. Beni ve Müjdat Yetkiner’i çok sever, zaman zaman karnımız doysun diye İngiliz sefaretine verilen ağır işçi karnesini bize verirdi.
O günlerde Yunanlılarla bir milli maç yapacağız. Uçan kaleci Cihat Arman, Küçük Fikret ve ben aday kadrodayız. Nazi imparatorluğunun askerleri, Avrupa devletlerini teker teker pestil gibi eziyor. Yunanlılarla oynayacağımız maç da bu nedenlerden dolayı iptal ediliyor. Bizim de hevesimiz kursağımızda kalıyor. Kolay mı Milli maç oynayacaktık hem de Yunanistan takımı ile. Ama olmadı. İptal olan bu maçı 1948 yılında oynadık.
İkinci Dünya Savaşı sırasında Hitler’in Almanya’sının askerleri sınırlarımıza kadar dayanmıştı. Doğru dürüst top, tüfek yok. Haberleşme ve iletişim çok zayıf. Sürekli Türkiye’den geçip Rusya’yı vurmak istiyorlar. Karşılarında Ulusal savaş ve Lozan kahramanı çelik yürekli İsmet Paşa var. O’nu geçmek çok zor. Anadolu’dan Rusya’ya geçmek isteyen askerlere olmaz diyerek geçit vermiyor. Ancak kuzeyden geçebilirsiniz Diye izin veriyor. Kuzeyden mi ? Anadolu’dan mı? Tartışmalarından dolayı araları sertleşiyor. Sonuçta İsmet İnönü “bizim tavr-ı hareketimiz, sizin tarzı hareketinize bağlıdır.” Restini çekiyor. Yani ne yaparsanız karşılığını görürsünüz anlamında. Alman’lar, kuzeyden Rusya’ya giderken savaş araçları karlara gömülüyor. Savaşı kaybediyor. Bir anlamda İsmet İnönü belki de dünyanın kaderini değiştiriyor. Bunlar tarihe altın harflerle geçecek olaylar. Bu kadar basiretli ve ileri görüşlü bu devlet adamı için bir de bugün yapılan yorumlara bakın! Türkiye’ye demokrasiyi getirenlerden olan İsmet İnönü, diktatör sayılabiliyor da Türkiye’yi aydınlık çağın gerisine götürmek isteyenler demokrat oluyor. Nasıl bir çelişkidir? Oysa spor karşılaşmasının bile iptal edilmesine neden olan kötü savaş günlerinden bu günlere gelmiş olmanın kıymetini bir kez daha hatırlamamız gerekiyor.