Ya Züppe
Ecdat sözüdür: ‘’Dedem derdi ki; dert züppeye benzer en büyüğü sende sanırsın.’’ Gündemin ana konularından birisi de züppelik. Önce ‘züppe’nin malum tarifini yazalım; sosyal sınıfı, eğitim düzeyi veya sosyal statüsü nedeniyle kendini üstün hisseden bir kişi için kullanılan aşağılayıcı bir terimdir. Mensubu olmamasına rağmen, kendini üstün kabul edilen bu sınıflara aitmiş gibi davrandığında da kullanılır.
Argoda, yaşlı ama cinsel istekleri güçlü erkekler için de züppe denilir. Yani pipisine düşkün biri olarak tanımlanır. Türkçemize başka lisanlardan giren kavramlara zaman içinde farklı muhtevalar yüklendiğini biliyoruz. Önceki yazılarımızda Arapça-Süryaniceden gelen P harfinin F ve B olarak telaffuz edildiğini anlatmıştık. F ve B harflerinin de Yunanca ve Latinceye P harfi olarak girdiğini de açıklamıştık.
ARGODAKİ DERİN MANALARI
Mesela Paris aslında Faris’tir. Manası süvaridir. Pers İmparatorluğu aslında Fars İmparatorluğudur. Persian aslında Farisi demektir. Faris ise Nuh oğlu, Ham oğlu Kenan’ın oğludur. Bugünkü İran coğrafyasına Güney Arabistan Yarımadası'ndan göç eden ve İran’da önemli bir süvari birliğinden müteşekkil askeri kuvvet inşa eden göçebe topluluğun lideridir. Parka da aslında barkadır. Baraka kelimesinin de kökenidir. Sizi sarmalayan, sizin konutunuz, yuvanız manasındadır.
Züppe aslında zübbe kökenlidir. Cinsel organ, penis demektir. Arapçada birisini aşağılamak için, kendini üstün görene, muktedir olarak pazarlayana haddini bildirmek için ‘Ya zübbe’ denir. Hani Türkçemizde argoda çok sallayana, ‘senden bi s...m olmaz’ denilir işte tam bu manada kullanılır.
Manasını öğrendiğimize göre birinci paragraftaki ecdat sözündeki züppeyi artık ihtiva ettiği gerçek manada penis olarak okuyabilirsiniz.
YEĞENİMİN VERDİĞİ CEVAP
Bir ülkenin medeniyet ölçüsü yolların, doğanın, denizin temizliğine, trafiğin nizamına ve Meclisine bakılarak yapılabilir. Annesi Japon olan 15 yaşındaki yeğenim Reyhan babasıyla Türkiye’de. ‘’Amca, Türkiye’de neden her yerde Türk bayrağı var’’ diye sordu.
Klasik cevap verdim; ‘’Biz millet olarak bayrağımızı çok sayar ve çok severiz’’ dedim. Tebessüm etti. ‘’Amca, bayrağını çok sayan ve çok seven bir millet vatanını da, yaşadığı ülkenin doğasını da, denizlerini de, insanlarını da çok sevmeli. Sokaklar, yollar, ormanlar, sahiller, denizler çok kirli. Zenginler de var ama fakir insanlar çok fazla’’ dedi.
Bu tabloya bir de sokak kavgalarını, aleni yapılan silahlı çatışmaları, başkalarının malına çökmeleri, sokak ortasında öldürmeleri, kadın cinayetleri (ülkemizde son 7 ay içinde 252 kadın öldürülmüş) artarak büyüdüğünü eklersek facianın ulaştığı nokta korkutur.
ALTTA KALANIN CANI ÇIKSIN
Bir ülkenin sokaklarına, yollarına, denizlerine, sahillerine, ormanlarına, trafiğine, milletine bakılarak da o ülkenin ne derece uygar olup olmadığı bilinir. Levhalarda dönel kavşaklarda geçiş üstünlüğü kavşak içerisindeki araçlara aittir uyarılarına rağmen tali yollardan gelenler durmaz hatta hız kesmeden sizi biçmeye üstünüze gelir. Trafik arabaları, trafik polisleri olsa da bu böyledir.
Zira yetiştirme tarzımızda, ‘kanunlar, kurallar, levhalar, uyarılar çiğnenmek için vardır'. Biz hep haklıyız. Zira annelerimizin rahmine haklı düşmüş bir milletiz. Geçiş üstünlüğü sadece kendimize aittir. O vakit yollar da, sahiller de, denizler de, ormanlar da, hukuk da, devlet de daha güçlü olanın, kafasını önce sokanındır. Altta kalanın canı çıksın.
SİZİNKİ BİZDEN KARA
Meclis için ‘dingonun ahırı’ tabiri yaygın kullanılır. Kavgalar, küfürler, hakaretler, tehditler Meclisin olağan görüntüleri ve işleri haline gelmiş. Birbirlerinin anasına, babasına, kardeşlerine küfürler revaçta.
İktidar mensupları falancanın anasına küfretti ona ceza kesilmiyor da züppe diyene davalar açılıyor gibi akıl tutulması yorumlarla, 'tamam bizim tencerenin dibi kara, tamam biz küfürbazız, tamam biz de rüşvetçiyiz ama iktidarın tenceresi bizden kara’ mantığı aslında ülkemizin vardığı ya esef (acınası) durumu çok güzel özetlemektedir.
Ağzına züppeyi münasip gören Tuncay Özkan siyasetin vardığı çürümenin tecellisi ve emsalidir. Herkese gün doğdu. Züppesini tutan diğerinin züppesine saldırıyor.
ÖZDİL'İN REKLAM FAALİYETLERİ
Bir okurumuz aradı, gazeteci Yılmaz Özdil’in dün yayımlanan ‘’züppe’’ konulu videosunu telefonda anlattı. ‘’Videoyu açtığımda duyduklarıma inanamadım! Yılmaz Özdil’in programının bir kripto para tarafından finanse edildiğini öğrendim. Yılmaz Özdil, 'şok haber birazdan, inanılmaz olaylar birazdan, züppe haber birazdan züppe konusunu birazdan işleyeceğiz’ diye diye midemi ekşitti.”
Ulan anlat artık bu züppeyi ya zübbe diyecektim ki, özel sponsorlu video mu çekmiş, reklam videosu mu çekmiş, yoksa yapay zekâyla Yılmaz Özdil’i mi taklit etmişler anlayamadım ama birden züppeden kanser aşısı konusuna girdi.
Bir kadim gazetecinin cüzdanında taşıdığı bir gazete kağıt parçası varmış. Sakladığı gazete haberinde kanserin aşısının altı ay içinde piyasada kullanıma açık olacağı yazılıymış. Kanser hastası kadim gazeteci altı ay beklemiş ama gazete haberi doğru çıkmamış. Bir altı ay daha beklerken aşıya kavuşmadan hakkın rahmetine kavuşmuş.
İLLE DEDİRTECEKLER...
Bunları anlatan Yılmaz Özdil, ‘’Bu kadim gazeteci aşısına kavuşmadı. Gazete sadece bir boşluğu doldursun diye yalan haber yapmıştı. Ama şimdi size gerçek bir haber vereceğim. Kanser aşısı yakında piyasada olacak. Bunu keşfedenler Prof. Uğur Şahin’in başında olduğu Pfeizer şirketi’’ diye reklam yapmış. Şu videoyu ben de izleyeyim dedim. Sayın Özdil aynen öyle yapmış.
Korona aşısının mucitleri diye milyarlarca dolar kazananlar, bugün haklarında onlarca dava açılan, aşılarının insan sağlığına ne kadar zararlı olduğu bilimsel olarak kanıtlanan Pfeizer şirketleri ve başındakilerin kanser aşısını bulduklarını, belki de bir müddet sonra maymun çiçeği hastalığının aşısını bulacaklar propagandası Yılmaz Özdil’e kalmış.
Kripto para sponsorluğu yetmemiş bir de vukuatlı, kirli ve bir operasyon aygıtı olan Pfeizer’in reklamına da muhtaç kalmış. İlle de dedirtecekler; hadi oradan ya zübbe Pfezier, ya zübbe Biontech, ya zübbe doktor kılıklı frankenşteinlar ve ya zübbe reklamcıları.