Yaban romanından bu yana değişmeyen Türk aydını
“Aydın” konusu, Sokrates’ten bu tarafa, yüzlerce senedir toplumların en önemli konularından biri oldu. Aydınlar hem toplumsal değişimin önderliğini yaptılar hem de aynı toplumların gelişmesinin önünde engel haline de geldiler, zaman içinde. O çok meşhur “zıtların birliği” tarzındaki felsefi tartışmaların da merkezinde olması gerekmesine rağmen, yeryüzünde her şeye uygulanan bu ikili karakter konusu, “aydın”lara gelince hep es geçildi. Sanki onlarda her kapıdan sorgusuzca geçmelerine olanak sağlayan birer “kırmızı evrensel pasaport” vardı. Dokunulmazlıkları yüzünden sanki “sınıfların” en üstlerinde bir yerlere çıkmışlar gibi, toplumun her tür yarasına merhem olmak iddiasında da en ileri gittiler. Ve derde deva, derdin tam da kendisi haline geldi birçok yerde.
Bu yazıyı yazmamızdaki en son bahane de dün komşumuz İran’dan geldi. İran’da, bir genç kızın polis istasyonundaki talihsiz ölümü ile başlayan olayların bu yeni aşamasında, ünlü İranlı sinema oyuncusu Taraneh Alidoosti de protestolarda aktif olarak yer almaya karar vermiş. Ve başörtüsünü televizyon ekranları önünde çıkararak protestolara desteğini açıklamış.
Elbette buraya kadar bir gariplik yok. Biz de aklınıza gelebilecek hemen her konuda son 50 senedir protestolar içindeydik, hâlâ da içindeyiz. Aydının görevlerinden biri de olan biten kötü yöne gidince, fikir belirtip gerekirse protesto da etmek.
‘BÜYÜK FOTOĞRAF’ NE ANLAMA GELİYOR?
Fakat sürekli bahsettiğimiz, ama bir türlü zahmet edip de ne olduğuna karar veremediğimiz “Büyük Fotoğraf” konusunu da kesinlikle düşünmek gerekmektedir bu durumlarda. Yani, ülkenin bu fani dünyadaki yerini, halini, siyasi çalkantısını, düşmanını ve dostunu dikkate almadan, en haklı protesto bile tam tersine hizmet edebilir ve binlerce kere etmiştir de. Bizce, ABD’nin namlusunun tam da ucunda bir numaralı hedef olarak bulunan İran’daki aydının da bunları düşünüp ona göre davranması gerekir.
İran’daki, Şili’deki ve de Türkiye’deki aydının toplumdaki sallantılı halinden yola çıkarak başladığımız bu yazıya, gelin bizim aydınlarımız hakkındaki düşüncelerimiz ile devam edelim. Değerlendirmenin sonunda da sadece durum saptaması yerine, yapılması gerekenleri de ifade etmeye çalışalım.
Uzun zamandır, Türkiye’deki aydın ve sanatçıların durumları ile ilgili olarak, oldukça rahatsızlık çektiğimiz için bu eleştiriyi kaleme almaya karar verdik ve İran’dan bir son örnekle yazımızın açışını yaptık. Burada bahsettiğimiz şikayetlerimiz, elbette zaten sadece bir avuç olan, milli ve yurtsever aydın ve sanatçılarımızı kapsamamaktadır. Ama şuna da inanmaktayız ki, bu kesimin dışındaki aydın ve sanatçılarımız da doğru bir “titreme ve kendine dönme” felsefesi ve projesi sayesinde, kendilerindeki yetenekleri daha da fazla ortaya çıkaracak daha pozitif bir ortam bulabileceklerdir.
TÜRK AYDINI HAKKINDAKİ HAYAL KIRIKLIĞI
1. Türk aydını, toplumdaki rolü ve yeri bakımından YABAN romanı günlerinden çok daha ileri değildir maalesef. Hatta o günden bu yana, çok hızlanan şehirleşmenin de verdiği ivme ve İnternet gibi sosyal medya kanallarından aldıkları güç ile, bizce YABAN günlerinden bile geriye düşmüştür. En azından, o günlerde Anadolu’ya ve memlekete dair bilgilerinin olmamasından dolayı affedilebilecek bir durumda iken, bugün onun ötesinde, birçok konuda memleket karşıtı mevzilerde ısrar eden bir konumdadırlar.
2. Türk aydınının, mevcut herhangi bir iktidar ve iktidarın başındaki şahıs ile Türkiye’nin farkını anlaması ve düşüncelerini, sanatlarını bu ayrıma göre yönlendirmelerini beklemek hepimizin hakkıdır. Ama onlar ısrarla, bu ayrımı inkâr edip, belirli bir zamanda, mevcut iktidar ile memleketin kendisini aynı gören bir metafizik anlayış ile sonuçta Türkiye karşıtı bir pozisyona düşmektedirler.
3. Şu anda, aydın ve sanatçı kesiminin büyük çoğunluğu, ellerinde bir kalem, önlerine getirilecek hükümet karşıtı herhangi bir bildiriyi, okuma zahmetine bile katlanmadan imzalamak için bekleme pozisyonundadırlar. Bunu en iyi 103 amiralin mektubunda ve diğer her imzalanan toplu dilekçe eylemlerinde gördük. Ve belli ki bu aydın olmayan davranışlar, artarak devam edecektir gelecekte de.
SENELERCE KÖŞE YAZANLARIN GELDİĞİ NOKTALAR
4. Aydınlık Gazetemizde uzun seneler köşe işgal eden ve desteğimizi alan onlarca yazar ve aydının hayat hikayeleri ve kariyer süreçleri, yukarda bahsettiğim olgunun en açık örnekleridir. Öyle görünmektedir ki, bu kişiler ne kadar uzun seneler boyu bizim çevremizde bulunsalar bile, bizim savunduğumuz aydın çizgisinden hiçbir nasip alamama gibi bir hastalığa sahiptirler. En kısa zamanda tersine dönüp, üstelik tam da fiili olarak bizim karşımıza dikilip, aleyhimize bile çalışmakta beis görmemekteler.
5. Türk aydın ve sanatçısının durumu, aslında tüm ülkelerde aynı gibi görünmekte. Kendi tecrübelerimizle, bunu ABD, Şili, Arjantin, Bolivya, Endonezya, Hindistan ve bazı diğer kültürlerde de gördük. Siyasetin yüzeyde görünen kısmına teslim olup, detayları görmek için hiçbir gayret sarfetmeyen, tembel ve uyuşuk, kolaycı bir kesim haline gelmişler diye bile düşünmekteyiz. Pablo Neruda’yı “kadın avcısı, hâkim sınıfların adamı” ilan eden Şilili sosyalistleri görünce, bunu daha iyi kavradık. Yani kısacası, Küreselleşme kültürünün tuzağı, dünya çapında bir aydın soysuzlaştırması yaratmıştır.
6. Bunu, “bu memlekette yaşanmaz, Türkiye’yi terk edip Avrupa’ya, Amerika’ya göç edeceğim” iddialarında bulunan bu tür kişilerin sayısındaki artışta da kolaylıkla görebiliriz. İlginç şekilde bu tür firari söylemler, genellikle Üniversite mezunu gençler ve kendi fildişi kulelerindeki aydınlardan gelmektedir. Fazıl Say ve bir sürü diğerlerinin benzer tutumları, gençlerde zaten pişirilen bu duyguları arttırmaktan başka bir işe yaramamaktadır.
ELMANIN DİĞER YARISI: GELENEKSEL AYDINLAR
7. Aydınlık gazetesi, bir günlük gazete olarak Aydın ve Sanatçı çevresi için bu alandaki değişim konusunda yeterli olmayabilir. Bizce, ne yapıp edip bir haftalık ya da aylık Sanat-Kültür Dergisi oluşturmalıyız. Bunun bir İnternet Dergisi olabilme şansı daha fazladır. Ama şartlar oluştuğunda basılı dergi de olabilir. Bu dergide ortamını yaratıp, Türkiye’deki aydın problemini sosyolojik, psikolojik ve siyasi açılardan işleyebiliriz. Sanatçıların ideolojilerini tazeleyebilir ve eserleri aracılığı ile daha Türkiyeci bir ortama çekilmelerini sağlayabiliriz. Aydın sorunu, 100 sene önceki Cumhuriyetin ilk yıllarında ne kadar önem arz ettiyse, bugün belki daha da önemli hale gelmektedir. Bu değişime önderlik etmemiz gerektiğini düşünüyoruz. Yoksa her ülke aydını gibi, bizim aydınlar da SAVRULMAYA oldukça açık bir yapıdalar tabiatları gereği. Ellerinden tutup düzlüğe çıkarılmayı beklemekteler.
8. Bahsettiğimiz çevrelerin dışında, geniş bir de milliyetçi, muhafazakâr ve gelenekçi aydın ve sanatçılar kesimi vardır ki, bunlar da günlük siyasetin dar kalıplarıyla sınırlandırılmış bir memnuniyetsizlik içindedirler bizce. Mesela İsmet Özel, Cemil Meriç ve ona benzer muhafazakâr aydınların bugünkü devamcıları olanlara, bu tür bir atılım ve projeler ile ulaşılıp, onların da daha geçerli ve daha birleştirici bir yolda sanat ve aydınlık yapmalarına önderlik edebiliriz.
9. Acil mesele bizce, bu sorunun önemine karar verip, en kısa zamanda neler yapabileceğimiz konusunu kendi aramızda tartışmaya açmak ve zaman kaybetmeden plan ve projeler üretmektir. Bu konuda, Üretim Devrimi atılımı çok güzel bir örnek teşkil etmektedir. Sonuç olarak, aynen Üretim Devrimi kampanyamızda olduğu gibi, bir “Kültür Atılımı ve Milli Aydın” kampanyası başlatmamız gerektiğini düşünüyoruz. Bunu, ilk elde küçük çevrelerde, Zoom toplantıları ile ülke çapında kolaylıkla başlatabiliriz. Başlangıçta sorunların ortaya konulması ve boyutunun tespiti gerekecektir. Sonra da ne yapılması konusunda projeler ve programlar oluşturulabilir. Bir kere ne yapılması konusu tespit edilince, her şehirdeki mahalli aydın ve sanatçılara ulaşmak kolay olacaktır. Bunu da ilk elde kurumsal olarak bir Sanat-Edebiyat-Kültür oluşumu önderliğinde yapmak, mesela Türkiye Sanatçılar Birliği gibi, daha geniş çevrelere ulaşıp önderlik edebilmek açısından hayati önemdedir düşüncesindeyiz.