21 Kasım 2024 Perşembe
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

‘Yahudi-Arap şerrinden kime sığınacağız?’

Mehmet Yuva

Mehmet Yuva

Gazete Yazarı

A+ A-

Hani teşbihte hata ve günah olmaz diyorlar ya işte o misalde bir hikâye anlatalım; Tanrı yakın dostlarıyla keyifli bir sohbet halindeymiş. Tak kapı açılmış baş nöbetçi içeri dalmış; “Yüce Tanrım(!) Almanlarla, İngilizler savaşa tutuştu.” der. Tanrı “Ne halleri varsa görsünler.” diyerek nöbetçinin odadan çıkmasını emretmiş. Bir müddet sonra baş nöbetçi odaya dalmış. “Amerikalılar ile Vietnamlılar, Ruslar ile Ukraynalılar savaşa tutuştu.” demiş. Rab bu sefer daha çok kızmış “Ne halleri varsa görsünler. Bu konularla rahatsızlık vermeyin.” demiş. Kısa bir müddet sonra baş nöbetçi yine odaya dalmış; “Yüce Tanrım Yahudilerle Araplar savaşta” deyince tanrı yerinden fırlamış. Yanındakiler haliyle şaşırmış. O kadar savaş haberi geldiğinde kılını kıpırdatmayan tanrı Yahudi-Arap savaşına neden bu kadar duyarlılık ve önem atfeder diye merak buyurmuşlar. Bu düşüncelerini Tanrıya sormuşlar. Tanrı, “Bilmez misiniz? Yahudilerle Araplar tüm işlerini bana havale eder. Tüm yaptıklarını bana isnat ederler. İyilik ve kötülüklerini, vicdan ve cüzdanlarını, kahramanlık ve cürümlerini, merhamet ve zulümlerini beni şahit göstererek icra ederler. İş başa düştü müdahale etmek gerekir.” demiş.

‘NE HALLERİ VARSA GÖRSÜNLER’

Gerçeğini Tanrı bilir ama sanırım Tanrı da bunların bitmek bilmeyen savaşlarından, tartışmalarından, didişmelerinden, kendisini pisliklerine, yalanlarına dolanlarına, ihanetlerine, cürümlerine şahit göstermekten bıkmış olmalı ki “ne halleri varsa görsünler” modunda. Yahudi ve İslam din kültüründe, “göze göz, dişe diş, buruna burun, cana can, ilk başlatan en zalimdir” ibaresine binaen davrananların cevap bulamadığı soru ise, ilk gözü çıkaranın, ilk dişi kıranın, ilk burnu koparanın, ilk canı alanın, tüm bu kötülükleri başlatan en zalimin kim olduğudur. Dini öğretilerde zulmün hikâyesi Âdem’in yaratılmasıyla mevcut nizamı sorgulayan İblis-i Tavuz’un protestosu ile başlar. İblis’in Âdem ile rekabeti ve çatışmasıyla sürer. Devreye İblis’in Âdem’e karşı kullandığı kadın, mal, mülk araçları girer.

Ama ve lakin tüm bunlar Tanrı'nın izniyle olmuştur. Ancak bu izinde ince bir nüans var; Tanrı kendi nefsi ve suretinden yarattığı insana ‘irade’ vermiş. Kıssadan hisse aldığı kararlarda ve seçim hakkında hür edilmiş. Ayrıca her şerde bir hayır ve her hayırda bir şer zerk etmiş. Başlıktaki ifade bana aittir. Bu cümleyi Beyrut’ta bir oturumda kullandım. Konuyu ayrıntılı anlatacağım. Ama önce beni bu soruyu sormama mücbir edeni anlatayım; Yerli, yabancı birçok konu uzmanı ve araştırmacı İsrail-Filistin, Yahudi-Arap savaşlarının nedenlerini iki kardeş İsmail ile İshak’ın babaları İbrahim’in (Eb-Rahim) postu, toprağı, sürüsü, şanı, kutsiyeti ve gümüşü-altını için verdikleri kanlı mücadelenin devamı olarak okur.

İSMAİL VE İSHAK

Yemen coğrafyasında hâsıl olan Abir kökenli İbrani (göçer) kabilelerin reisi olan Hz. İbrahim’in ilk oğlu İsmail Hacer’in oğludur. İbrahim dönemin en muktedir ve en zengin topluluğu olan Mısrımlıların (Mısırlılar) Valisi, sınır muhafaza komutanı Firavun’un Hz. İbrahim’in karısına karşılık hediye ettiği gözdesi Hacer’in oğludur. Hz. İbrahim, bazı korkularından mütevellit, karısı Sara’yı kardeşi olarak tanıtır. Firavun Sara’yı zimmetine alır. Karşılığında Hacer’i verir. Daha sonra Firavun gerçeği öğrenir ve Sara’yı Hz. İbrahim’e iade eder. Hacer’i de geri almaz. Mısrımlı Hacer ile İbrani Sara arasındaki rekabet ve düşmanlık Sara İshak’ı doğurduktan sonra da devam eder.

İsmail ve İshak soyundan geldiklerini iddia eden Yahudi-Arap kuzenler arasındaki “ilahi” çatışmalar sadece bölgenin değil tüm âlemin başına bela olmaktadır. Yahudi ve Arapların şerrinden kimin şefaatine sığınacağız? “En doğrusu bunların işine burnumuzu sokmamak, bunların bitmeyen tarihi husumetlerinden uzak durmaktır” inancında olanlar var. Peki, bu tavrı sergiledik diyelim ya onlar burunlarını işimize sokuyorsa ve bizden uzak durmuyorlarsa o vakit ne yapacağız? Burjuva devrimleriyle Monarşi nizamını, feodal sistemini ve bunların en önemli müessesesi olan Kilise boyunduruğunu yıkarak, serbest kapitalist düzeni kuran, Milli devrimlerini tamamlayan Batı Avrupa devletleri, bu devrimci eylemi evrensel bir boyuta taşımak yerine bencil çıkarları için istihdam etti. Yeni kudretini, eğitim, araştırma, sanat, sanayi ve diğer alanlarda elde ettiği muazzam keşifleri Emperyalist tamahları için kullandı. Son İmparatorlukları yıkarken, özellikle Osmanlı saltanatına son verirken, başka kıtalarda sömürge, talan, işgal uygularken ve kendi nüfusuna koloniler inşa ederken Milliyetçiliği teşvik etti. Din, mezhep, etnik farklılıkları körükledi. Fitne ve nifak soktu. Mevcut olan rekabet ve düşmanlıkları derinleştirdi. Eski yaraları deşti.

EMPERYALİZMİ EMSAL ALDI

Avrupalı Yahudi sermayesi Emperyalizmi emsal alarak Siyonizm’i tüzük edindi. Batı Emperyalist devletleri misali koloni peşine düştü. Mısır ve Şam arasındaki karasal bağ olan Filistin’e göz dikti. Rothschild hanedanlığının Süveyş kanalındaki stratejik hisselerini korumak için, Kıbrıs, Mısır ve Sudan’da üsler elde etmeye çalıştı. Bu konuları neşrettiğimiz yazılarımızda detaylıca değerlendirdik.

Emperyalizm ve Siyonizm’e karşı Arabi dünyasında (Irak, Suriye, Lübnan, Filistin, Sudan, Mısır, Libya, Tunus, Cezayir, Fas), Kıbrıs adasında ve Anadolu’da Arabi, Türk ve Kıbrıs Milli devrimleri ve devlet programları zuhur etti. Bu proje etnik, dinsel ve mezhepsel taksimi reddetti.

Ancak milli devlet projesinden hoşnut olmayanlar, çıkarlarını eski nizamda, Batı'da, Emperyalizmin sağlayacağı faydalarda görenler ile yeni Milli devletlerarasında şiddetli etnik, ideolojik, dinsel çatışmalar yaşandı. Bu kuvvetlerin başında Mısır’da başlayıp Türkiye dâhil tüm bölgeyi etkisi altına alan, farklı isim, lider ve içtihatta Müslüman Kardeşler Örgütleri (İhvan Hareketi) gelir. Rekabet ve düşmanlık içinde oldukları Milli laik devrimci partiler ve devletleri ile kıyasıya bir ideolojik mücadele ve silahlı kavgaya tutuştu. Bu durum Batı Emperyalist devletleri için nimetti. “kâfir, zındık, komünist, sosyalist, din ve ümmet düşmanı” diye yaftaladıkları milli devletlere karşı Müslüman kardeşler Örgütleriyle ittifaklar kurdu. Bu örgütlerde “milli devletlerin şerrinden kurtulmak için” Emperyalizme ve hatta Siyonizm’e sığındı.

KURTULUŞ NE İLE MÜMKÜN?

Dinci, ümmetçi örgütlerin faydalı olduğunu gören Emperyalizm ve Siyonist mahfiller işi sağlama almak adına sadece işbirliği yaptıkları İhvan Hareketleriyle yetinmeyip doğrudan kendilerine bağlı “Müslüman kisveli” partiler örgütler, dernekler, vakıflar kurdu. Benzer projeleri etnik, sol, milliyetçi, liberal isimler üzerinden de sürdürdü. O vakit Emperyalizm ve Siyonizm’in eseri olan, post, nüfuz, şan, şöhret, mal savaşından, ahlaksızlık, pornografi, zehir tacirleri, para kazanmak için tüm araçlar mubahtır zihniyetinden, mafya düzeninden, bu hengâmeden, savaşlardan, zulümden, işgalden, istiladan, sömürüden çıkış yolu nedir? Bunların şerrinden kime sığınacağız? Sosyalist-Komünistlerin “şerrinden” ABD, NATO, İngiltere ve AB’ye sığındık. Atatürk devrimlerinin “şerrinden” Brüksel’e, Washington’a, Londra’ya sığındık. Arap milli davasının “şerrinden” Emperyalizm ve Siyonizm’e sığındık. Peki, iflah olduk mu? İlahi gayemize ulaşabildik mi? Bu teslimiyet ve işbirliği sayesinde diğerine karşı üstünlük sağlayabildik mi? Tabi ki hayır. Bu seçim bizi sadece sığındığımız efendilerin daha fazla cariyesi ve daha fazla kölesi yaptı. Musevilerin de Yahudilerin de Arapların da Türklerin de Kürtlerin de Ermenilerin de Dürzilerin de Süryanilerin de Mesihilerin de Müslümanların da kurtuluşu ancak laik, devrimci, halkçı, devletçi milli devletlerin korunması, inşası ve işbirliği ile mümkündür.