Yalancı Yaratıcı Yıkıcılık!
Son zamanlarda ortaya atılan “Yaratıcı Yıkıcılık!” söylemine tanıksınızdır. Kapitalizmin dara düştüğü 1950’lerde icat edilen bu ekonomi kavramı, bugün ulus devletleri yıkmak amacıyla Sorosçu kışkırtmalara ilham vermek, kitleleri kışkırtmak için bir yöntem olarak kullanılıyor. Yaratıcı Yıkıcılık sözünü siz yalana dayalı karşıdevrimci yıkıcılık olarak anlayın.
Bu “Yalancı Yaratıcı Yıkıcılık” eylem biçimi, bir yalan makinesi gibi çalışır. İç direnci çözülmüş, kamplaştırılmış ülkelerde son derecede yıkıcı, bölücü etkiler yarattığını söyleyebiliriz. Bunun dünyada pek çok uygulamalarına tanık olduk.
Örneğin, Batı emperyalizmi mafya, Gladyo marifetiyle Romanya’yı çökertirken “Yalancı Yaratıcı Yıkıcı” eylemler kullandı. Ortaya atılan sayısız yaratıcı yıkıcı fikirden biri de, “bir gece morglardaki cesetleri rastgele kamyonlara doldurup başkentin meydanına dökmek” ve ardından “işte Çavuşesku’nun işkenceyle öldürdüğü, kurşuna dizdirdiği insanlar!” diye ortalığı çığlıklara boğmaktı.
“Rejim” muhalifi, ya satılık ya da aklı karıştırılmış, vicdanı alaca bulaca aydınlar işe koyuldu. Fakat daha acı olanı sanatçı, edebiyatçılar da oyuna getirildi. Halkın belli bir kesimini inandırıp kışkırtıcı ajanların öncülüğünde sokaklara döktüler. Böylece Romanya bizzat Romenlere yıktırıldı. Çavuşeskular, kendi korumaları tarafından 1989’da kurşuna dizildi. Romenler bilemediler ki kurşuna dizdikleri kendi vatanlarıydı. Ardından yabancı güçler Romanya’nın bütün varlıklarına el koydu. Bu arada erkekler bar, otopark güvenliği işlerinde, kadınlar eğlence sektöründe çalışmak üzere Batı Avrupa’ya yayıldılar.
TÜRKİYE’YE BÜYÜK TUZAK
Bugün ABD merkezli etki odakları yatıp kalkıp “Türkiye’yi içeriden nasıl yıkarız, nasıl teslim alırız” düşüncesiyle yanıp tutuşuyor. Türkiye’yi boyunduruk altına alıp hem bölgemizde, hem Asya’da hem de dünya ölçeğinde kendi çıkarları yönünde kullanmanın düşünü kuruyorlar.
Milli devletimize karşı “Yalancı Yaratıcı Yıkıcı” yöntemlerle saldırı tezgâhlarının hazırlığını kestirmek için kâhin olmaya gerek yok. Senaryolar Türkiye’nin ekonomik kıskaca alındığı, pazarında şeytanların dolaştığı, canından bezdirilen insanları ayaklandırmak üzere yazılıyor.
O nedenle hedefe Türkiye’nin bütünlüğü konuluyor. Böyle olunca da yaratıcı olacak bir çıkış bulmakta zorlanıyorlar ve mecburen yalana başvuruyorlar. Yapılan iş gerçeğe dayanan bir yaratıcılık olmaktan çıkıp aldatıcı ve haksız bir yıkıcılık olarak karşımıza çıkıyor.
İÇ CEPHEDE YIKICI ROL
ABD’nin AKP iktidarını ve Erdoğan’ı yıkmak girişimlerine ortak olmaktan çekinmeyen, tarafını ABD’nin yanında alan eylemlere değineceğim. Özellikle öne çıkan ve bu uğurda yepyeni ayaklanma yöntemleri icat etmeye yönelik Boğaziçi Üniversitesi olaylarında nasıl kullanılmaya çalışıldığına bakalım.
“Yaratıcı Yıkıcılık!” kavramı, Erdoğan düşmanlığında buluşan iç dış, bütün güçlere bütünlük içinde bir eylem anlayışı sunuyor. Nedir bu anlayış? Seçimle indirilemeyen AKP iktidarını “yaratıcı ayaklanma” yöntemleriyle yıkmak. Yani ortaya konan yaratıcılık hakikatlerden kaynaklanmak, nesnel gerçeğe dayanmak zorundadır. Gerçeğe değil de hurafeye dayanıyorsa trajikomik bir hal alıyor.
Bu kez, Boğaziçi Üniversitesi’nde yaşanan olayları ve bazı edebiyatçı ve
gazetecinin “destek” amaçlı imzaladıkları bildiriyi ele alacağız. 147 yazar yayınladığı bildiride "aşağı bak" yalanının altına imza attı. Kışkırtıcı, ajite edici eylemlere "bu şenliğe ortak oluyoruz" diyerek “Yalancı Yıkıcılığa” sahip çıktı.
İLGİNÇ GÜNLERDEN GEÇİYORUZ
Evet, bu açıdan bakılınca ilginç günlerden geçtiğimiz de ayrı bir gerçek. Şu işe bakın ki yalan ve uydurma olduğu apaçık belli olan bir söz, “nasıl da yakıştı ama!” diyerek, belki de başarıya ulaşacak bir öğrenci talebini rayından çıkarıp haksız konuma sürükledi. Üstelik ne kadar “yedek kadro” varsa sahaya sürüldü.
Evet. Aydınımıza mastır dersleri veren Boğaziçi Üniversitesi “kara eylem” deneyiminden söz ediyorum. Belki yasalara uygun, ama bilim yaşamına ve hukuka uygun olmayan rektör atamalarından BÜ'ye yapılınca, öğrenciler ve hocalar doğal tepkilerini verdiler. Sonra birden şeytanlar ortaya çıktı... Film başladı. Jenerik aktı. Kimler yok ki! Baş rolde Biden. Alkış kıyamet. Senaryo, yönetmen, görüntü yönetmeni ve oyuncu kadroları pahalı, tabii ki en seçkinler arasından. Gösteriye hazırlık yapılırken bile set alanı inim inim inliyor.
TÜRKİYE YAKASINI ABD’DEN KURTARIRKEN
Türkiye 70 yıllık ABD, Batı boyunduruğundan yakasını kurtarmak için sert bir karşı koyma, kendine gelme silkinişi içine girdi. Asya’ya konumlandı. Atlantik sisteminde kopmayı hızlandırdı. Milli irade yükseldi, ABD enstrümanlarının boruları tıkandı, davulları patladı ve bu arada kadrolu koronun akordu bozuldu. Kıyamet koptu.
Darbe girişimine cüret edildi. Ne oldu? 15 – 16 Temmuz’a tarihlenen “bir buçuk gün” içinde tahtakurusu gibi ezildi. Akort yenilemeye çalışan koro devreye girdi. Çaldığı beste: Adalet, demokrasi, insan hakları! Arkasından “Çakma darbe!”, “Kontrollü Darbe” kantolarından sonra bir halk şarkısı seslendirildi: “Gir koroya, uy konvoya, gidelim bizim Selo’ya!”
İşte tam bu süreçte aynı koro kendinde bir görev vehmetmiş olacak ki kendini Boğaziçi çimenlerinde yeşertti. Ergenekon tertibi filminde 36 bölüm rol almış, gerdan kırmış (NED) yani Yeni Demokrasi Fonundan donanmış ekip yine başa geçti. Şu işe bakın ki koro şefi çok tanıdık. Bizim Amerikan sevdalılarının gözdesi Biden. Bir iki üç: Haydi hep beraber!
GERÇEKTE NELER OLDU?
Yaşanan gerçeği ortaya koyalım: BÜ öğrencileri rektör atamasını yasaya uygun olsa da üniversite eğitimi hukukuna uygun olmadığı gerekçesiyle boykot eylemi başlattı. Tepkilerini üniversite çapında ortaya koyuyor, seslerini duyurmaya çabalıyorlar. Kendilerine ciddi destek de buluyorlar. O anda eylem haklı zemininden saptırılıyor.
Bu tepkiden bir “ayaklanma” çıkarmak, olayı Amerika’nın da arzuladığı hükümete karşı bir direnişe dönüştürmek isteyen malum Amerikancı takım taklavat ortaya atılıyor. Üniversiteye dışarıdan PKK THKPC vs. terör örgütü militanlarını yığıyorlar. Okula girmek isteyen guruplara polis karşı koyuyor. Emniyetin videosundan da basına izletildiği gibi, bir polis saldırgan kalabalığı “Aşağıdan gidin!” diye uyarıyor.
Video kayıtlarından polis aldığı güvenlik önlemleri gereği okula yönelen kalabalığın alt yola inmesini istiyor. Açık seçik “İn aşağı! İn aşağı! Aşağıdan! Aşağıdan!” diye bağırıyor. Bu sözü “Aşağıya bak!” şekline saptırarak bir yalan üzerine eylem kurmak kimin aklına gelir? Bu yalanla 2 milyon twit atıldı. Daha dürüst bir BÜ’lü kız öğrencisi diyor ki: “Ben polisin öyle bir söz kullandığını duymadım!”
Amaç, ABD planı dahilinde hükümete karşı Sorosvari bir “turuncu” ayaklanma başlatmak. Çakmağı çaktılar fakat kitleler tutuşmadı. Körüklediler, üflediler yine tutuşturamadılar. Son günlerde bahar eylemleri adı altında Yalancı Yaratıcı Yıkıcılık eylemlerinin sahne almasından söz ediliyor. En başta edebiyatçıların, yazarların, aydınların bu çakma yaratıcılık konusunda dikkatli olması gerekiyor.