Yalnızca Yaralayan Mızrak İyileştirir Yarayı (1)
Dışarıdan bakıldığında bazılarımıza ilk başta oldukça tuhaf, çelişkili ve şaşırtıcı gelebilecek başlığa taşımış olduğum bu alıntı söz, Alman besteci yazar Richard Wagner'in üzerinde 25 yıl çalıştığı ve gösterimi için bir de opera binası yaptırdığı söylenen tarihsel üç perdelik bir operası ya da müzikal dramı Parsifal'in temel mottosu sayılsa yeridir.
Bilineceği üzere söz konusu ünlü opera eserinin librettosunu bile 13. Yüzyılda yaşamış bir başka Alman şairi Wolfram von Eschenbach tarafından yazılmış destansı epik şiiri aynı isimli Parzival'den etkilenerek bizzat Wagner'in kendisi kaleme almıştır.
“Yaralayan” ve “yarayı tedavi edip iyileştiren” gibi iki çarpıcı imgenin iç içe geçmiş olduğu, günümüzde bile oldukça düşündürücü olabilen bu söz aslında Eschenbach'ın İsa'nın çarmıha gerilerek cezalandırıldığı alabildiğine dini bir meseleye dayalıdır.
Halen de bir türlü üzerinde uzlaşılmamış olan bu üst üste oturtulmuş, bir dizi “kutsal”lık atfedilmiş “mızrak”, “yara”, “kase”, “kral”, “şövalye”, “arama”, “temsil” vb. dini, insani, toplumsal, tarihsel söylem formu imgesi üzerine kurulu şiirsel tümce, bütün bir insanlık tarihi boyunca yinelenerek günümüzde de sürüp gitmektedir.
Özellikle Hristiyanlık ve Avrupa tarihi bağlamında Eschenbach ve Wagner'e ait Parsifal isimli söz konusu yarı destansı, Britanya mitolojisinde 5. yüzyıl sonları ya da 6. yüzyıl başlarında yaşadığı anlatılan Britanya'nın efsanaevi İngiliz Kralı (Camelot Kralı), Sakson istilacılara karşı savaşan Kelt asıllı Britonların koruyucusu olduğu söylenen ünlü mitolojik Kral Arthur ile onun askerleri arasında yer alan ve kahraman bir şövalye olarak sunulan Parsifal'in, İsa'ya ait olduğu söylenen ünlü dinsel simge “Kutsal Kase”yi arayıp bulması ve ele geçirmesi amacıyla yürüttüğü savaşlar üzerine destansı bir meseldir.
1789 Fransız Devriminin yanı sıra 19. Yüzyılın önemli modern düşünürleri ve isimleri ünlü sosyolog Auguste Comte, Alman düşünür, sosyolog ve ekonomi politik uzmanı. Max Weber, Alman filozof Georg Wilhelm Friedrich Hegel, Alman filozof ve yazar Arthur Schopenhauer, Alman Filozof Friedrich Nietzsche, yine Alman filozof, politik ekonomist ve bilimsel sosyalizmin kurucusu Karl Marx vd. isimlerden oldukça etkilenen ve Nietzsche ile yakın dostluğu olan Wagner, esas olarak ulus devletlerin ortaya çıkma ideolojileriyle iç içe yaşayıp eser vermiş olan bir besteci olarak öne çıkmaktadır.
Ne var ki özellikle Parsival operasıyla ilgili olarak Nietzsche, yakın dostu Wagner'i “ulus” içeriği ve söylemi çizgisinden çok dini motifler üzerinden yürüdüğü eleştirisiyle aralarındaki dostluğu sona erdirme yolunu seçecek ve bir daha da birbiriyle görüşmeyeceklerdir yazılanlara göre.
(Bu konuya bir sonraki yazımda daha geniş olarak değinmek istiyorum.)
Wagner, Wolfram von Eschenbach'ın bir uzun şiir metni olarak öne çıkan Parsifal destanıyla 1850'li yıllarda tanışmış ve Parsival'a yeni opera kavramı üzerinde kurulacak yeni bir devrim için olanakları yüksek bir kavram olarak yaklaşmıştır; fakat bu konudaki çalışmalarını ancak yirmi beş yıl sonra tamamlayabilecektir.
O nedenle başlıktaki alıntıda geçen “yara” da, yarayı açan “mızrak” da, yaradan sızan kanın toplandığı ya da (bir başka yoruma göre Hz. İsa'nın ünlü son akşam yemeğinde şarap içtiği) kase de önlerinde “kutsal” sözcüğü ekli ve Hristiyanlık tarihindeki: “Kutsal Mızrak”, “Kutsal yara” ve “Kutsal Kase” kavramları da oradan geliyor aslında.
ÇARMIHA GERİLME TRAJEDİSİYLE GÜÇLENDİRİLİP YÜKSELTİLMİŞ İSA YA DA KUTSAL MIZRAK - YARA - KASE İMGELERİNİN ESASEN ORTADOĞU TARİHİNDE SAKLI DİNSEL İDEOLOJİK KÜLTÜREL ALTYAPISI
Günümüzde İsa'nın alabildiğine destansı bu tarihsel trajik çarmıha gerilme anlatısını okumayan, bilmeyen, film olarak görmeyen herhalde pek kimse kalmamış gibidir. Zaten yukarıdaki uzun girişi yapmamın asıl nedeni; aslında günümüzde “batı” diye tanımlanan o büyük coğrafi siyasal, dini, kültürel bir dizi evrimleşme, modernleşme ve arkasından gelen büyük postmodern kültürel toplumsal ideolojik çöküşün bir tür panzehiri sayılabilecek tarihsel ayağa kalkışın, hakiki insani toplumsal kurtuluşun koordinatlarına işaret etme niyetinde olmam.
Bilindiği üzere Hz. İsa, MS. 1. yüzyılda Ortadoğu bölgesinde Kudüs'te yaşadı ve bu sırada hem dini hem ideolojik, hem de kültürel ve ahlaki olarak öne çıkan muhalif kimliğiyle İsa, dönemin yerel Yahudi din adamları heyetinin “halkı isyana teşvik etmek”le suçlayarak almış oldukları çarmıha gerilme cezası kararının uygulanmasını istedikleri Roma İmparatorluğu'nun parçası Yahudiye eyaletinin valisi Pontius Pilatus'un emri ile Kudüs'te çarmıha gerilerek cezalandırıldı.
Dini metinlerde yazılanlara göre, Romalı vali başlangıçta yerel Yahudiye halkının dini kurumlarında yer alan rahiplerin İsa'yı yargılayıp ölüme mahkum etmiş oldukları kararı o gün pek uygulamak yanlısı davranmak istemez. Çünkü kararın uygulanması gereken gün tam da kutsal Cuma gününe denk gelmektedir ve geleneklere göre ise böyle kutsal bir günde idam mahkumlarının infaz edilip edilmeyeceği halka sorulmaktadır. Eğer o gün birden fazla mahkum varsa, o gün orada bulunan halk kalabalığı kimin adını daha fazla bağırır ise o mahkum affedilecektir.
İncil’de anlatılanlara bakılırsa; İsa’nın çarmıha gerildiği Cuma günü Yahudiler, validen kendisiyle birlikte çarmıha gerilecek olan hırsızlarla birlikte idam edilmelerini (çarmıha germe cezası yalnızca alt sınıflardan olanlara ve yüz kızartıcı suç işleyenlere, aşağılayıcı bir ceza olarak uygulanmaktadır) hem de cesetlerin ertesi gün de asılı kalmaması için hemen kaldırmalarını ısrarla isterler.
İdam günü gelir ve o gün infaz edilmesi gereken hırsız olan iki idam mahkumu daha vardır. Halk oylama sırasında İsa'nın muhalifi rahiplerin çabalarıyla hırsız mahkumlardan birinin ismini bağırtırlar ve böylece İsa için de çarmıha gerilecek iki mahkumun içinde yer alır.
Bir başka anlatıya göre de artık yapacak bir şey kalmadığından İsa o birçok resimde ve filmde edebi metinde yer alacak olan o ünlü çarmıha gerilme sahnesiyle idam edilir.
Romalı valinin yapabileceği tek şey ise daha fazla acı çekmeden İsa'nın bir an önce ölümünü sağlamaktır.
İdamın infazının gerçekleştirildiği gün öğleden sonra üç Romalı asker valinin emriyle çarmıhtaki iki mahkumun çabucak ölmeleri için dizlerindeki eklem yerlerini demir balyozlar ile kırmaya gelirler. Böylece İsa'nın ölümünün acı çekmeden gerçekleşmesidir. Ne var ki onlar geldiğinde İsa zaten çoktan ölmüştür. Fakat Longinus isimli Romalı bir asker yine de İsa'nın ölmüş olduğundan emin olmak için (bir başka anlatıya göre de İsa'ya kendince acı çekmesin diyerek elindeki mızrağı kalbine saplayarak) kalbinin üzerinde bir delik açar.
Yazının başlığına aktarmış olduğum alıntıda yer alan “mızrak”, “yara”, “kase” ile onlara yüklenen kadim “kutsal”lık tanımlamaları da zaten tam bu noktada belirip bütün bir Avrupa ve Hristiyanlık tarihi boyunca karşımıza çıkacaktır.
(Devam edeceğim!)