02 Kasım 2024 Cumartesi
İstanbul 12°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Yalnızca Yaralayan Mızrak İyileştirir Yarayı (3)

Ekrem Kahraman

Ekrem Kahraman

Eski Yazar

A+ A-

Kim ne derse desin ve hangi toplum ya da ulus olursa olsun birey olarak o tarihsel canlı büyük “insan” -her ne kadar pek farkındaymış gibi görünmese de- yakın-uzak geçmişindeki dünyası ile aynı anda yüzleşmeye başladığı yeni bir sürece evrilmiş görünüyor.

Üç yazıdır sürdürüyor olduğum “yara” ve “mızrak” metaforu da aslında bu tarihsel yüzleşmenin destansı hoşluğunun yanı sıra aynı zamanda bir tür o büyük “yara”nın günümüze yansıyan halleriyle ilgili.

Çünkü insanlık tarihsel olarak yeni bir büyük yaralanmayla karşı karşıya ve bu tarihsel yaralanmanın her kültürde kendine özgü karşılıkları, eksikleri ve fazlalıkları bulunuyor.

Fakat ne var ki “yara” alabildiğine tarihsel olduğu kadar yeni yeni mutasyonlara da gebe.

Kesin olan şu ki, -tıpkı komplo teorilerinde olduğu gibi- bu yeni süreç kimler, hangi güçler tarafından oluşturuluyor olursa olsun sonuçta aynı zamanda yepyeni bir gelecek formatı da kuruyor bizlere ve bundan kaçış yok gibi duruyor.

Yalnızca tedbirler, fırsatlar ve zorunlu olanaklar söz konusu. Fakat onlar da doğal olarak yalnızca akıllı, kültürlü, öngörülü, tecrübeli bireylere toplumlara yeni bir hayat getirebilir ancak?

Bana kalırsa bütün bir insanlık ya da ulus olarak biz buraya nereden hangi nedenler ve olumlu olumsuz koşullarla haltlarla geldiysek aslında oradan yaralandık ve eğer iyileşme niyetimiz ve aklımız, basiretimiz varsa da bizi yaralayan o “şey”lerle birlikte içeriklerini ve formatlarını bizlerin kurmuş olduğu yeni keşif ve kabullerle iyileşeceğimiz kesin.

Siyaset, ulus, kültür, ahlak, ekonomi, gelecek, demokrasi, bağımsızlık vb. kavramlarla dönemi yeni ifadelendirme girişimleri bir süre önceye kadar yok “tarihin sonu”, “insanın sonu”, yok “sanatın sonu” yok “küreselleşme” “postmodernizm”, “yerel modernlikler”, yok “uluslararası borsa”, piyasa vb. kavramlaştırmalardan “Bitcoin” gibi yeni kurgusal değer birimlerine, yeni siyaset, felsefe, çağdaş sanat kültür ve sağlık formatlarına, “Hes” kodlamalarına, uluslararası sınırları geçiş ya da geçirgenlik formatlarına evriliyor giderek.

İnsan hangi ulus ya da devlet aidiyetine sahip olursa olsun “günümüz bireyi” insan da bu duruma ister istemez adapte olmaya çalışıyor. Çünkü büyük mecburiyetler yasaklar söz konusu.

Öyle ya da böyle insanlar artık internet üzerinden kuyruklara girerek kartlı alışveriş, “aşı” bulma, aşı sırası bekleme, toplu taşıma araçlarını özgürce kullanma, hatta kafelere restoranlara tuvaletlere, AVM'lere, bankalara, eczanelere vb. kuralına uyarak girmeye çalışıyorlar.

Yaşamın ölümün, ekonominin, çağdaş sanatın kültürün, ahlakın, insan olmanın geldiği bu hiç beklenmedik acil ibretlik durum bir yana bu yeni olağanüstü dönemin bir yandan da o kadar çok yeni yeni formatları, bir tür “savaş dönemi” kuralları, aygıtları endişeleri oluştu ki toplumlar bunları neredeyse artık kabul etmiş gibi görünüyorlar.

AŞI: İNSAN BİLİNCİYLE MUTASYONA SOKULMUŞ VİRÜS

Son bir yıldır bu yeni dönemin vazgeçilmez kavramları arasına CoronaVirüs, Mutasyon ve Aşı kavramları da eklendi doğal olarak. Öyle ki yeni süreci doğru olarak anlayabilmek için bu üç kavramı kullanmadan anlamak neredeyse zor gibi.

Çünkü CoronaVirüs -her ne kadar yalnızca sağlıkla ilgiliymiş gibi görünse de- aslında tarihsel olarak büyük insanlığın binlerce yıldır yaşamış olduğu her türlü felaketin günümüzdeki en son halkalarından bir tür görünür bilinir felaket formatlarından yalnızca birisi. Ne fazlası ne eksiği.

Bunun öncekilerden farkı o kuralsız karşı ideolojisiz tedbirsiz bir biçimde aşırı göklere çıkarılan neoliberal “küreselleşme” sisteminden geliyor. Çünkü neoliberal küreselleşme ülke sınırlarını yok edip geçişleri salt ticaret için açtığı ve her ne olursa olsun “piyasalaşma” kavramının her kuralın ve dikkatin üzerine çıkarılması nedeniyle durum öncekilerden çok daha tehlikeli ve yaygın hale geldi.

Mutasyon kavramı ise esas olarak CoronaVirüs ile ilgili olarak kullanılsa ve sanki salt bu döneme ait yeni bir şeymiş algılansa da aslında o büyük tarihsel felaket formatlarının değişip dönüşen hem anlaşılabilir hem kabul edilebilir en güncel formatı.

Oysa, insanlık bundan önce de o kadar çok (felsefi, ideolojik, kültürel, bilimsel, siyasal, toplumsal, sağlık vb.) mutasyonla karşı karşıya kaldı ve bunların arasında o kadar çok kültürler, değerler, tabiat varlıkları, insanlık trajedileriyle sonuçlanan mutasyonlar yaşadı ki bunlar nasıl toplumlar tarafından -en çok da aydınlar entelektüeller, kültürler vb.) görünmez bilinmez oluyor tedbirler alınmıyor geliştirilmiyor anlaşılır gibi değil doğrusu?

Siyasi mutasyonlar, toplumsal mutasyonlar, kültürel ahlaki mutasyonlar, dinsel mutasyonlar, gerek doğa gerek insan gerek sözde bilimsel ve kültürel katliamların tarihi aynı zamanda kadim büyük insanlığın da tarihi.

Hiç mi insani ve toplumsal bir ders çıkarılmaz? Hiç mi öngörü geliştirilmez? Hiç mi bazı bilim ve kültür insanlarının, öngörüsü yüksek siyasetçilerin ileri sürdüklerine kulak verilmez?

Bana kalırsa aslında “sağlık”tan çok bir kültür kavramı olarak öne çıkarılması gereken “aşı” kavramı da burada öne çıkıyor ve sağlık alanı dışındaki diğer alanlarda da öne çıkmalı da artık.

Çünkü “aşı” kavramı bütün bu tür mutasyonlara, katliam ve yok oluşlara, kültürel ve ahlaki travmalara, ahlaki olarak artık bilimsellikten çoktan uzaklaşıp birer piyasa nesnesine dönüşmüş duruma karşı bir bilimsel karşı duruş tutumu aslında?

Yani bir tür insani ve toplumsal ahlaka kültüre ve bilime vb. de aşı. Niye olmasın?

Öyle sanıyorum ki “aşı” birçok insan tarafından hala yalnızca tedavi edici bir “ilaç” formülü olarak algılanıyor. Oysa bilindiği üzere “aşı” bir tür “tedbir ve direnme” karşı koyma içeriği ve formatına sahip farklı bir kimyasal çözelti.

Hatırlayalım: gerçekten aşı denilen şey nedir aslında? Yani aşı zaten bir tür “mızrak” ve “yara” metaforunda olduğu gibi bir tür açılmış yaraya yarayı açan virüsün bir tür yarayı önlesin diye canlıya önceden verilmiş yeni direnme formatı değil mi sonuçta?

Öyle ya aşı, insan vücuduna giren virüslere karşı bağışıklık sağlama amacı ile insan ya da diğer canlıların (hayvan hatta bazı bitki vb.) bazen oluştukları bazen yaşadıkları bazen de bizzat vücutlarına daha virüs girmeden önce verilen, o virüsün bilim yoluyla zayıflatılarak yeniden düzene sokulmuş ve insan eliyle insana konulanı değil midir sonuçta?

Peki, madem ki her şey böyle çözümler üretilerek çözülebilecekse neden insana ve canlılara ait alanlarda benzer çözümlere yeterince önem verilmiyor dersiniz?

Örneğin bakış açısı, felsefe, siyaset, ideoloji, ahlak, sanat, kültür, gelecek ütopyaları vb.?

(İzninizle yine devam etmek istiyorum?)