Yalnızlığın kıymetlisi yoktur
Coğrafya kader ise kötü dış politika da lanettir.
2011’de Suriye ile dostluğu düşmanlığa çevirdiğimizden beri başımız beladan kurtulmuyor.
2015’te (şimdilerde bir ‘hal’ler olan stratejik -bataklık- uzmanlığıyla) Rus uçağını düşürdükten sonra başarılı bir dönüş yaptık ama bu sadece Rusya ile olan ilişkilerimizi düzeltti.
Ki, son dönemde o da İdlib yüzünden iyi gözükmüyor.
Batı’nın tüm ak miğfer kumpaslarının ortaya çıkmasına rağmen...
“Katil Esed rejimi” edebiyatı hala sürüyor.
İhvancı Suriye bölücülüğü gücünü koruyor.
İdlib’de ÖSO, El Kaide, IŞİD ve onların kokteylleriyle işbirlikleri, Fırat’ın doğusunda ABD-PKK işbirliğini bitirmekte elimizi bozuyor.
Bu tutumumuzla İdlib’deki teröristlere destek olan ABD ve İsrail ile de aynı safa düşmüş oluyoruz.
Tabii kökten Türk düşmanları Suudi Arabistan ve BAE ile de.
Doğu Akdeniz’de savaş tehdidi altındayken, bize karşı tam 6 farklı pakt oluşmuşken, dostlarımızın sayısını artırmak yerine yerimizde sayıyoruz.
İran’da da ABD’nin saçma sapan ambargosuna petrol alımını keserek uymak zorunda kalıyoruz nedense.
Profesör Hasan Ünal Türk dış politikasındaki bu açmazı çok güzel tarif ediyor.
Mısır ile de düşmanız ya hani İhvancılık yüzünden.
Ona bir gönderme yapan Ünal Twitter'den aynen şunları yazdı:
“Sisi: Mısır Filistililere dayatılacak hiçbir şeyi kabul etmeyecek. Daha önce de İsrail'in olacağı Arap NATO'suna ve East-Med boru hattına katılmayacağını açıklamıştı. İsrail'e karşıysak Mısır'la dost olmalıyız. Ama her ikisiyle ve Suriye ile de kavgalıyız. Tuhaf değil mi?”
Uluslararası ilişkiler uzmanı Ünal, bir diğer tivitinde de; “Fransa ne yaptığının farkında değil. Rumlarla üs anlaşması yapıyor, Total'in sondajlarını Türkiye'ye karşı korumayı üsleniyor, şimdi de PYD'lilerle kol kola. Buna en güzel cevap Suriye ile uzlaşmak ve Doğu Akdeniz politikamızı gözden geçirmek olur.”
Jeopolitik üstadı Amiralimiz Cem Gürdeniz de, Doğu Akdeniz’de Türkiye’ye karşı yoğunlaşan düşman atmosferi kırmak için bir an önce Suriye ve Lübnan ile dostluk politikasına geçerek, kıyı sahanlığı anlaşmaları yapılmasını elzem buluyor.
Oysa Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad ile görüşmemekte ve mevcut statükoyu sürdürmekte kararlı görünüyor.
Halbuki, Mekke Zirvesi’ne İran Cumhurbaşkanı Ruhani ile birlikte katılmayan da kendisi. Yani İsrail dostu Suudi’lerin İslam dünyasındaki çarpık tavrına doğru tepki veriyor.
O zaman Suriye ile elini tutan nedir?
Türkiye’deki 4 milyon Suriyeli, hele de şu ekonomik buhran ortamında iyice yük olmaya başladı. Esad ile bir an önce anlaşıp bu insanları (bayramda gidip döneni de var bu arada) evlerine göndermemizin zamanı çoktan geldi de geçti.
RUSYA NE YAPIYOR?
Rusya da bundan sıkılmış olacak ki, İsrail ve ABD ile pazarlık masasında.
Rusya, İdlib’de Esad’a destek olurken, İsrail ve ABD ile İran’ın Suriye’den çekilmesi pazarlığı yapıyor.
Askeri gözlemciler, Golan’daki bu son İsrail hava saldırısında Rus füze savunma sistemlerinin (yine) devreye girmemesini de bu pazarlıklara bağlıyor.
Önümüzdeki günlerde ilginç bir zirve var.
ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton, İsrail Ulusal Güvenlik Danışmanı Meir Ben-Shabbat ve Rusya Güvenlik Konseyi Sekreteri Nikolay Patruşev, sanırım yarın veya öbür gün Kudüs’te üçlü bir toplantı yapacak.
Konu, İran’ın Suriye’den çıkarılması.
Londra’da yayımlanan Şarkül Avsat gazetesi, batılı diplomatik kaynaklara dayanarak, bu toplantıda ABD ve İsrail’in, Rusya’ya önemli bir teklif sunacaklarını yazdı.
Buna göre, eğer Rusya, İran’ı Suriye’den çıkmaya ikna ederse, ABD ve İsrail de Şam yönetimi ile ilişkilerin “normalleştirilmesi” sürecini başlatacak.
Bu çok kritik bir gelişme.
Hem Suriye, hem Türkiye ve hem de İran açısından.
İsrail, ABD’nin desteğiyle Golan tepelerini ve Kudüs’ü ilhak etmenin peşinde, Türkiye ise Suriye’nin kuzeyindeki terör örgütlerinden kurtulmak istiyor.
Sert ambargo altındaki İran da, Irak ve Suriye üzerinden Lübnan ve Filistin’e uzanan etkisinin kırılmasının kendisine çıkaracağı güvenlik faturasından endişeli.
Rus Savunma Bakanlığı’ndan bir yetkili, geçen sene Ağustos ayında, Rusya’nın İran’la istişarelerde bulunduğunu ve bunun sonunda, Rusya’nın katkısıyla, İran yanlısı oluşumların, Golan Tepeleri'nden ağır silahlarıyla birlikte çekildiklerini belirtmişti.
Helsinki’de yapılan Trump-Putin Zirvesinde de bu konu gündemdeydi.
Hatta bazı diplomatik gözlemciler, Putin’in İsrail’e yakın tutumunu eleştirirken, İsrail’in tartışmalı başbakanı Netanyahu’ya gönderme yaparak “Putinyahu” ifadesini kullandı.
İsrail’in geçtiğimiz yıl Eylül ayında bir Rus savaş uçağını düşürmesiyle Moskova ve Tel Aviv arasında yükselen tansiyon, İsrail Başbakanı Netanyahu'nun geçtiğimiz Mart ayının sonunda Rusya’ya giderek Putin’le yaptığı görüşme sonrası normalleşmişti.
Yine bazı diplomatik gözlemciler, Türkiye’nin Rus uçağını düşürmesine atıfta bulunarak, “Rusya ile anlaşmak istiyorsanız önce bir uçağını düşürün” diye alaycı yorumlar da yapmıştı.
Putin – Netanyahu görüşmesinin asıl sürprizi, taraflar arasındaki “askeri koordinasyonun” sürdürülmesinin yanı sıra Netanyahu'nun tüm yabancı birliklerin Suriye'den çekilmesi üzerine çalışacak ortak bir ekip oluşturma önerisiydi.
Kimse bu pazarlıkların içinde sadece İran’ın olduğunu söyleyemez.
Mutlaka Türk birliklerinin de Suriye’den çekilmesi masadadır.
Hele de İdlib’deki son gelişmelerin ışığında, buna Şam rejimi de kesin destek veriyordur.
İşte tam da bu yüzden, bu dış politika denklemini çözmek için bir an önce Şam ile masaya oturup, Rusya - İsrail – ABD pazarlıklarını devre dışı bırakmak lazım.
90’larda yaptığımız gibi, Türkiye – Suriye - Irak ve İran ittifakını yeniden kurup,bölgemizde teröre ve emperyalizme geçit vermememiz şart.
Kimseye yalnızlığın kıymetli olduğunu anlatmayın.
Bu dünyada en kötü şey dostlar içinde yapayalnız kalmaktır.