'Yandaşlıktan' kurtulmak ya da Yeni Recep İvedik
Şahan Gökbakar’ın yarattığı Recep İvedik serisinin 7. filmi gösterime girdi. Daha önceki 6 filmi de TV’de kanal değiştirirken 3-5 dakika göz gezdirmek dışında izlememiş biri olarak fazla yorum yapabilecek durumda değilim. Ancak serinin her filmiyle gişe rekorları kıran bu filmden ve onun başkarakterinden hazzetmeyen tek kişi olmadığımı biliyorum. Henüz beyaz perdeye düşmeden, bir TV karakteriyken alerji kapmıştık. Bizim sevdiğimiz mizah, başka bir mizah.
Filmi elbette izlemeden eleştirmeyeceğiz. Ama Recep İvedik’i geçmişte sevmeyenlerin şimdiki coşkusunu, buna karşılık geçmişte sarıp sarmalayanların şimdiki sövgüsünü izlemek Türkiye’nin kültür-sanat dünyasındaki siyasi kamplaşmayı ve kısırlığı anlamak açısından fikir veriyor.
Şahan Gökbakar hiçbir zaman “yandaş” olmadığını iddia ediyor. Şüphesiz beyan esastır. Dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın sanatçılar yemeğine davet edilmesini ve kendisine “naber tombişim” diye seslenmesini bir algı operasyonu olarak sunuyor. Öyle diyorsa öyledir. Zaten tartışmanın konusu da Gökbakar’ın kendisi değil.
Recep İvedik ilk çıktığında, Şahan Gökbakar “hükümet yandaşı” olarak kodlandığından Türkiye’nin hâkim kültür sanat eliti korkunç bir hücuma kalktı. Recep İvedik serileri, Türk sinemasının yüzkarası sayıldı. Her zamanki gibi bu “berbat” filmi izlemeye giden, gişeleri patlatan halk da aptal ilân edildi. “İktidar işte böyle böyle filmlerle milleti uyutuyordu.”
Buna karşılık aynı dönem muhafazakâr basın Recep İvedik’i birkaç istisna dışında coşkuyla karşıladı. Recep İvedik, “Halkın elitlerden intikamı” olarak göğe çıkarıldı. Elitlerce aşağılanan halkın “kendisinden biri olan” Erdoğan’ı sürekli iktidarda tutmasıyla, yine elitlerce bayağı bulunan Recep İvedik’in gişe başarısı arasında bir bağ kuruldu. Recep İvedik, “göbeğini kaşıyan adamların” zaferiydi.
Aradan zaman geçti. Şahan Gökbakar koyu bir AK Parti muhalifine dönüştü. “Dönüştü” diyoruz çünkü kendisinde uzun bir süre böyle bir emare yoktu. Bu, şüphesiz kendi tercihidir ve saygı duyulmalıdır. Ancak bu dönüşüm, Recep İvedik’e bakışı tepetaklak etti.
Recep İvedik serilerinde “muhalif” sahneler belirmeye başlayınca, eskiden “ancak aptallar izler” diyenler, övme yarışına girdi. 7. filmle birlikte ampulü icat eden Edison’a ‘giydiren’, elektriğe yapılan zamlardan bahseden, “yandaş basını” eleştiren, kadına yönelik şiddetten şikâyet eden “Bu Recep İvedik’i çok sevdik” dediler. Hâlbuki aynı Recep İvedik, aynı çevrelerce daha önce “cinsiyetçi”, “kadını aşağılayan”, “milliyetçi” ve “homofobik” denilerek hedefe konulmuştu.
Diğer mahalle ise, daha önce kendileriyle özdeşleştirdikleri, müesses nizama karşı başkaldırı sembolü haline getirdikleri Recep İvedik’i topa tutmaya başladı. Bugünlerde onun, hiçbir değer yargısına sahip olmayan, bu toprakların değerlerine yabancı, küfür dışında mizah bilmeyen ve giderek devlet ve hükümet düşmanı bir figüre dönüştüğünü yazıyorlar.
Recep İvedik’in hem kendisinin hem de toplumsal karşılığının bu keskin dönüşümü, şüphesiz Türkiye’nin son 10 yıldaki altüst oluşundan bağımsız değil. Ve AK Parti ile CHP-İyi Parti-HDP biçiminde ayrışan söz konusu “kamuoyuların” sağlıksızlığı, ilkesizliği ve kalitesizliği konusunda da bize bir fikir veriyor.
Böyle bir ortamdan ne adamakıllı bir fikir ne de sanat çıkar. Bütçe görüşmeleri sırasında birbirine giren, alkış almak için sağa sola söven, boğazları yırtınana kadar bağırıp çağıran, bütçe dışında her şeyden konuşan ama ne dedikleri belli olmayan “abuklamış” milletvekilleri işte böyle bir kültür ortamının ürünleri. Recep İvedik kiminse, alsın hayrını görsün. Elbet Erkan Yücel’in, Levent Kırca’nın, Ferhan Şensoy’un ve nicesinin bayrağını taşıyanlar çıkacaktır…