‘Yapay Zekâ yıkım getirir’ teorisi
Tam Otomasyonun ve Yapay Zekânın insanı köleliğe ve ahlakî sefalete götüreceği, zorunlu çalışmanın insanlığın gündeminden çıkmasının insanlığı kapitalizmin boş zaman makinelerine daha da bağımlı hâle getireceği, sonuç olarak, “insanlığı korkunç bir geleceğin beklediği” teorisi Yapay Zekâ tartışmalarında sıklıkla gündeme getiriliyor. Bu teori sahipleri, teorilerini Marksizm adına ileri sürüyorlar.
‘TRAK TİKİ TAK/ MAKİNALAŞMAK...’
Yapay Zekâ, herhangi bir el aleti gibi bir üretim aracıdır. Fakat el aletlerinden daha geniş ölçeklidir. Yani Yapay Zekânın, modern sanayinin verili koşullarda en gelişmiş makinesi olduğu söylenebilir. Makine, işçilerin yaptığı bir işi yerine getirir. Bu açıdan makinelerin gelişmesinin insanların iş yükünü azaltması beklenir. Ancak kapitalizmde makineler emeğin üretkenliğini artırmak için yani artık değer üretmek için geliştirilir. Bu da, makine sömürülemeyeceğine göre, daha çok işçiye gereksinim demektir. Yani kapitalizmde makinelerin gelişimi iş yükünü ortadan kaldırmıyor aksine artırıyor. Bu durumda makinelerin kol emeğine hiç ihtiyaç kalmayacak düzeyde gelişmesi kapitalizm açısından bir çelişki doğuracaktır.
Üretim araçlarının, işçilerce kullanılan -bugüne göre oldukça basit- el aletlerinden ibaret olduğu kapitalizm öncesinde üretim insanın gücü ile sınırlıydı. Modern sanayinin gelişmesi üretimin üzerindeki insanın gücü sınırlamasını ortadan kaldırdı. İnsanların iş yükü görece azalmış oldu. Çünkü el aleti gibi basit makineler motor ve teknik mekanizmalarla güçlendirilmiş oldu. Bu aşamadan sonra kapitalizm, makineleri makinelerle üretti ve Emek Sürecinin işbirliğine dayanan yönünü kendisi için “teknik temel” olarak yarattı. Yani Modern sanayide Makineler, Emek Sürecinin işbirliğini ikame etmedi, onu teknik temel olarak yeniden yarattı. Çünkü insan yeteneğine bağımlı işbölümü kapitalizmde geçerliliğini sürdürmektedir.
Kapitalizmde bu işbölümü makinelerin yapısı (hız, sayı vs.), üretimin sürdürülebilirliği ve otomasyon arasındaki nesnel ilişkilerle tanımlanır. Bu da Emek Sürecinin işbirliğine dayanan yönünün teknik bir zorunluluk olduğu anlamına gelir. Makineleşmenin teknik zorunluluğu olan Emek Sürecinin işbirliği üretkenliği artırır. Üretkenliğin bu artışı, kapitalistin ücret ödemeden edindiği Emek Gücünü yaratır. Fakat aynı şey makineler için geçerli değildir. Bunun nedeni makinenin değerinin ürüne geçmesidir. Ürün değerinde mutlaka makineden aktarılan bir pay vardır. Makine, Emek Gücünü ikame eder.
Örneğin, bir ürünü ucuzlatması için makine üretilecekse, onun ikame edeceği emek düşünülünce, o makinenin üretiminde ikame edeceği emekten daha fazlası kullanılamaz. Kapitalizm emeğe göre değil Emek Gücüne göre ödeme yaptığı için makinenin kullanım sınırını, makinenin değeri ile ikame edeceği Emek Gücü arasındaki fark belirler. Bu da kapitalist formasyonda her zaman makinelerin kullanım alanının dar, gelişiminin ise sınırlı olacağı anlamına gelir.
Marx makineleşmeyi kapitalist formasyonda çözümlemiştir. Bu çözümlemeden, “her zaman makinelerin kullanım alanının dar, gelişiminin ise sınırlı olacağı” sonucu rahatlıkla çıkmaktadır ve çok önemlidir. Ancak Marx’ın görüşleri bu konudaki nihaî görüşler değil, kapitalizmde makineleşmenin aldığı biçim üzerinedir. Ama Marx’ın özellikle Grundrisse’nin “Sermaye Üstüne” bölümüne, makineleşmenin ya da Tam Otomasyonun sınıfsız toplumun yaratılması açısından önemi yansımaktadır.
Oraya gelmeden önce, benim gözlemim, Yapay Zekânın yıkım getireceği teorileri dönüp dolaşıp şu soruya dayanmaktadır: Kapitalizmde makinelerin gelişimi işçileri zorunlu çalışmadan ve üretimi insan faktöründen kurtarır mı? Daha doğrusu makineler bu düzeyde gelişebilir mi? Kapitalizm makinelerin bu düzeyde gelişimine olanak tanır mı, izin verir mi? Yıkım Teorisinin sahipleri bu soruya olumsuz yanıt vermektedir. Marx, sermayenin her zaman emeğe ve Emek Gücüne bağımlılıktan kurtulma eğilimi taşıdığını söylemiştir. Bunu da düşününce, onlara göre, sermayenin emek sürecini azaltmaya çalıştığı ve bunu bir zenginlik kaynağı olarak kodladığı formasyonda yukarıdaki soruya olumlu yanıt vermek “çocukluk”tur.
Marx, Grundrisse’de, makinelerin kullanımı açısından sermayenin asla en uygun ve nihaî toplumsal ilişki olmadığı yönünde fikir belirtmiştir. Çin deneyi de bunu kanıtlıyor. Ayrıca Marx’ın, aynı yerde, makinelerin en uygun kullanımının komünist ilişkiler altında mümkün olabileceğini ileri sürmesi, o ilişkileri yaratacak maddi koşullara da göndermedir.
Yapay Zekânın gelişmesi ve Tam Otomasyon, Marx’ın, “bireylerin özgürce gelişimine, dolayısıyla artık emek elde etmek üzere gerekli emek sürecinin indirilmesine değil de genel olarak toplumun gerekli emeğinin bir minimuma indirilmesine dayanan, böylelikle de herkes için yaratılan boş zaman ve araçlarla bireylerin sanatsal, bilimsel vb. alanlardaki gelişimine olanak tanıyan...” diye özetlediği toplumun maddi temelini yaratıyor. Bu bakımdan, Yapay Zekâlı makineleşmenin gelişmesi, kaçınılmaz olarak kapitalist ilişkileri tasfiyeye yönelecektir, çünkü Yapay Zekâ bu kapitalist ilişkilerin tasfiyesini gerektirmektedir. Marx’ın dediği gibi kapitalizmin eğilimi kendinin çözülmesi yönündedir. Fakat bu kendiliğinden olmayacak.
DEVRİMCİ PERSPEKTİF
Lenin’in Halkın Dostları Kimlerdir kitabından alıntılayacağım aşağıdaki paragraf hiçbir yoruma yer bırakmayacak açıklıkta bu bölümün ana fikrini sunuyor:
“(Marx) kelimenin sıradan anlamında “iktisat teorisi”ne tek başına bağlı kalmaz; verili bir toplumsal oluşumun yapısını ve gelişimini özellikle üretim ilişkileriyle açıklarken (...) kuru iskelete bir beden kazandırır. Kapital’in önemli başarısı, ‘Alman İktisatçı’nın bu kitabının kapitalist toplumsal yapının bütününü, sıradan yaşamın olaylarıyla birlikte canlı bir şey olarak okurun gözünün önüne sürmesidir.”
Sadece iktisat teorisiyle toplumsal oluşumun yapısını ve gelişimini bütün boyutlarıyla açıklamanın mümkün olmadığını anlıyorum ben bu alıntıdan. Marx’ın, sıradan yaşamın olaylarını -yaşamın sıradan olaylarını demek daha doğru- kapitalist toplumsal yapının bütününden ayırmaması, diğer “iktisatçı”larla arasındaki önemli bir ayrımdır. Ayrıca gündelik yaşama yapılan vurgu, bu tartışmanın “sosyolojik” boyutunu da yansıtmaktadır.
ÇAĞIMIZIN LUDDİSTLERİ
Verili bir toplumsal formasyonun yapısını ve gelişimini açıklarken “iktisat teorisi”ne üretim ilişkilerinin çözümlemesini de eklemek, yoksullukta sadece yoksulluğu görmek ile yoksulluğun dünyayı değiştirecek itici güç olduğunu keşfetmek arasındaki ayrımla eşdeğerdir. Yani aradaki fark, devrimciliktir. Örneğin emperyalizmin Lenin’den önce tahlil edildiğini, Lenin’in ise onu bir devrim teorisi olarak geliştirdiğini düşünürsek, bu ayrımın ne kadar hayatî olduğu anlaşılacaktır. Lenin’in teorisi olmasaydı, bir takım “filozoflar” ve “iktisatçılar” “Millî Devrimler Çağı”nı “insanlığın korkunç geleceği” olarak kodlayacaklardı. Aynı şekilde kapitalizmin kendi mezar kazıcılarını yarattığını keşfedebilmek ancak devrimci perspektifle mümkündür.
Yapay Zekânın gelişiminde “korku”, “sefalet”, “bağımlılık” ve “ahlakî çöküntü” görenler, üretim araçlarının gelişmesine karşı daha şimdiden düşmanlığa soyunarak çağımızın Luddistleri görevine talip olduklarını ilan ediyorlar. Oysa Yapay Zekâ komünizmi getirecek sınıf mücadelesini maddi zemine kavuşturuyor yani kuru iskelete bir beden kazandırıyor.