19 Kasım 2024 Salı
İstanbul 10°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Yapıcı siyaset yıkıcı siyaset…

R. Bülend Kırmacı

R. Bülend Kırmacı

Eski Yazar

A+ A-

Ülkemizin geçmişi ile dünyanın bugününe baktığımızda iki türlü siyaseti örneklendirebiliriz.

Yoksulluk ve ipotek içinde işgale uğramış Anadolu’dan çağdaş devlet yaratan yapıcı siyaset.

Servet dağılımı ve doğal kaynaklar sömürüsü üzerinden açlık / eşitsizlik üreten yıkıcı siyaset.

Yapıcı siyaset, karma ekonomi ve halkçılık ile tüm mazlumlar için sönmez bir güneştir.

Yıkıcı siyaset; dünyayı buhranlardan paylaşım savaşlarına sürükleyen, insanları göçlerden ucuz iş gücü olmaya ‘süründüren’ siyasettir.

Bir yanda imparatorluklardan ulus devlet geleneği, diğer yanda “amiral gemisi” Atlantik emperyalizmi olan kozmopolit yararcı / fırsatçı devlet anlayışı vardır. Ne ki, yararcı olan, köksüz ve sapı silik olduğu kadar da yıkıcıdır.

YAPICI VE YIKICI SİYASETLERİN KÜRESEL SAVAŞI

Kadim olanlar, (Türkiye, Rusya, İran gibi) “kökleri” bulunanlar ise kuruculuk mazisine sahiptir ve yapıcıdır. İşte bu geniş anlamıyla bu savaş; insancıl hakça bir dünya düzeni ile silah sanayinin merkezinde olduğu dolar egemen ve darbeler ihraç eden sistemlerin savaşıdır…

O arada, yapıcı ve yıkıcı iki siyaset tarzının kendi iç dinamiklerinde ilericilerin ve gericilerin kapışması da ayrı bir olgudur.

Bu iki siyaset tarzı (yapıcı ve yıkıcı) tüm tarihleri ve dinamikleriyle, sonunda finale kalmıştır; tüm denizlerde ve karalarda, içten içe çatışma halindedir.

Yapıcı siyasetin merkez ülkesi olmak anlamında, bizim savaşımız yalnız bize ait değildir, diğer anlatımla, bize saldıranlar da, yalnız bize saldırıyor değillerdir.

LİBERAL DÜZENLER SOSYAL DEVLET VE REFAH TOPLUMUNUN KATİLİ

Bize borçlanmayı öneren, özelleştirmeyi öğütleyen ve seçilmiş şirketlere vergi afları, işaretlenmiş kurumlara teşvikler dağıtmayı yani devlet eliyle sözde serbest piyasacılık oynamayı dikte eden yıkıcı siyaset, yeni liberal iktisadi düzenlemeleriyle küresel durgunluğa neden olmuştur.

Gerçekte bizi Kıbrıs’ta, 15 Temmuz’da arkadan vurmakla kalmamış, kendi ayağına da sıkmıştır. Örneğin geçen yıl ilk üç ayda ABD ekonomisi yüzde 1,4 oranında küçülmüş, Avrupa Birliği’nde enflasyon yüzde 7’ler bandına tırmanmıştır. Günümüzde sosyal devlet anlayışı bir kenara itilmiş, refah toplumundan akıl almaz ödünler verilmiş, kapitalizm için yolun sonu görünmüştür.

YIKICI SİYASET DÜNYAYI BUHRANLARA SÜRÜKLEMİŞTİR

Ticaret hukuku ve ekonomi bürokrasisinin ana hatları 2. Dünya Savaşı sonrasında, IMF, Dünya Bankası gibi kuruluşlar tarafından belirlenen liberal siyasetin elinde dünya,

80-85 trilyon dolarlık bir alışveriş hacmi yaratırken, küresel borç tutarı 3,3 trilyon dolar artarak 2022’nin ilk çeyreğinde 305,3 trilyon dolara yükselmiştir. Dünya borç hacminin 206,7 trilyon doları gelişmiş ülkelerin borçlarından oluşmakta, Hindistan, Çin, Güney Afrika, Brezilya gibi onların gelişmekte olan dedikleri ve aralarında bizim de yer aldığımız devletler bu borç yükünün 98,6 trilyon dolarını oluşturmuş bulunmaktadır.

Demek ki yıkıcı siyasetin iktisadi düzeni de tam anlamıyla bir yıkımdır, dahası, gelişmiş olana da, gelişmekte olana da borç getirmektedir. Şimdi sıkı durmanın zamanıdır, çünkü yeni liberal hakim düzen şu veriyle epeyce irtifa kaybettiğini itiraf etmektedir: Küresel borç toplamı tüm ülkelerin toplam gayrisafi milli hasılasının yüzde 348’i kadardır. Yerkürede, 1 lira kazanmak için 3 lira borçlanmak gerekmekte, deniz bitmekte, dengeli bütçe umutları tükenmektedir.

CUMHURİYET’İN EKONOMİSİ İLE AVRASYA’DA BÜTÜNLEŞMEK

Bu yıkıcı siyasete yapıcı siyasetimizle karşılık vermek, mazlumların umudu olmak için, birincil dayanağımız, Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde art arda sağladığımız büyüme başarımızın kaynağı olan karma ekonomiyi sahiplenmek, ikinci tahkim noktamız ise Asya’dan yükselen daha eşitlikçi ticaret arayışlarının Avrasya ülkeleri ekonomilerinde sağladığı katma değere kendi değerlerimizi katmak ve yapıcı, onarıcı, kurucu, insancıl bir dünyanın mümkün olduğunu dosta da düşmana da kanıtlamaktır.

Bu yolda kendi içimizde sürgit yaşanılan ilerici ve gerici çekişmesine ayna tutmak ve yıkıcı siyasetten yana olanların gerici cephede kalarak özelleştirmeleri, paracı ekonomiyi, rantı, faizi savunduklarını ve bu pozisyonları kamu gücü üzerinde etkili olduğunda, Türkiye’yi hem borca batırdıklarını hem de örneğin Suriye ile ilişkiler başta olmak üzere, komşularından uzaklaştırmada başrol oynadıklarını yüzlerine vurmak gerek.

Özcesi yapıcı siyaset ile dünya sahnesinde yükselmek için iç cephede emekten, bilimden, kamuculuktan, sosyal adaletten yana olanların güç birliğini aramak ve kurmak da elzemdir.

TÜRKİYE TERCİH YAPMAK ZORUNDA!

Türkiye olarak tercihi yapmak zorundayız. Bu herhangi bir seçimden de öncelikli ve belki de önemlidir. On yılda 100 bin yeni dolar milyoneri yaratan değil, her yıl 100 bin gence iş sağlayan bir ülke yapıcı siyasetin ülkesidir. Yüzde 7,3’lük büyümesine karşılık en alttaki ile en üstteki gelir grubu arasında 9 kat fark olan değil, kişi başına milli gelirini iki kat artırıp 20 bin dolara çıkaran ve dünya ticaretinden 2 trilyon dolar pay alan bir Türkiye, yapıcı siyasetin ülkesidir. TEKEL’i önce 1’e satıp, yeni sahibinin 10’a sattığı, yapay tatlandırıcı Amerikan şirketi açılırken şeker fabrikalarını kapatan Türkiye değil, tarımını yerli, enerjisini milli anlayışla sahiplenen, tanzim satışlardan petrokimyaya devlet yatırımcılığını önemseyen Türkiye, yapıcı siyasetin Türkiye’sidir!

TAM TASARRUF, SIFIR SAVURGANLIK

O arada bir direnme ekonomisinden alacağı güçle Türkiye, tam tasarruf, sıfır savurganlıkla, 450 milyar dolar dış borcunu azaltıp, dolaysız vergilerin ağırlıkta olacağı kayıtlı kurallı bir iş yaşamını oluşturursa, 23 milyar dolar ihracatına karşılık 29 milyar dolar ithalatı olduğu gerçeğiyle, cari açığını azaltmak için akılcı bir dış satıma yönelip, ödemeler dengesini düzeltmek için, ihracat içindeki ithalat payını azaltmaya çalışırsa; işte o zaman yapıcı bir iktisadi siyasete tam anlamıyla erişmiş olur.

Özcesi, iki tür siyaset vardır: yapıcı ve yıkıcı... Her ikisinin içinde de ilerici ve gerici unsurlar iç içe yaşamaktadır. Bu iki tür siyaset anlayışını, küresel ölçekte Türkiye’nin merkezinde olduğu milli devlet / halkın devleti ile Atlantik emperyalizminin çatısı altında oynak merkezler içeren yararcı / fırsatçı kozmopolit devlet siyaseti temsil ediyor, denilebilir. Yapıcı siyasetin ekonomisi karma-ekonomi, uygulayıcılığı kamuculuk, denetimi: katılımdır.

Yıkıcı siyasetin ekonomisi yeni liberal, paracı, dolar baskıcı doğal kaynak sömürücülüğüdür.

Önümüzdeki dönem uluslararası arenada bu iki tarz siyaset büyük çarpışmalara konu olacaktır.

Türkiye’ye yaraşan tercüme değil telif, taklit değil özünden olan ve Anadolu’dan doğan yapıcı siyasete sahip çıkmaktır. Yapıcı siyasetten yana tavır alan programlarını geliştiren partiler, Türkiye için kazançtır.

Bitirmeden şunu da eklemeden edemem: Önümüzdeki beş yıl içinden başlayarak en az 50 yıl boyunca bizde ve her yerde her seçimi Atatürk’ün fikirleri ve ilkeleri kazanacaktır!