24 Kasım 2024 Pazar
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Yapılabilirlik

Erkan Rehber

Erkan Rehber

Eski Yazar

A+ A-

“Yapılabilirlik” kelimesinin karşılığı Türk Dil Kurumu (TDK) sözlüğünde “herhangi bir girişimin işletme ve ekonomi yönlerinden durumunu önceden tespit etme, uygulanabilirlik” olarak verilmektedir. Ayrıca bu kelimenin İngilizce karşılığından türemiş ve dilimize de girmiş olan fizibilite kelimesi de TDK tarafından da kullanılmıştır. Gerçekte yapılabilirlik, sosyal, teknik, ekonomik vb. her tür etkinlik için söz konusu olmakla birlikte, daha çok ekonomi disiplini tarafından kullanıldığından TDK ilginç bir şekilde, konuyu işletme ve ekonomi ile sınırlandırmıştır. Kuşkusuz biz de konuyu ekonomik açıdan ele alacağız. Yapılabilirlik sadece yapılma olanağı olan şeklinde ele alınırsa, uygulama açısından sağlıklı olmayacaktır. Yani teknik ve fizik olarak yapılma olanağı olan her fikir uygun/akılcı ve yapılması gereken demek değildir. Yapılabilirlikte söz konusu etkinliğin, önceden saptanan bir amaca veya amaçlara, tekniğe uygunluğu yanında finansal (kişisel karlılık) ve ekonomik (sosyal-makro) yarar açısından değerlendirilmesi gerekecektir. Bu anlayışla bir yatırım, üretim veya herhangi bir faaliyetin yapılabilirlik analizine konu edilmesi, elde edilen veri ve bulguların karar verme, uygulama ve ulaşılan sonuçları değerlendirme amacıyla kullanılması, kapsamlı bir yapılabilirlik (projelendirme) kavramının çerçevesini çizer. Bu çerçevede konuyu projelendirme/yapılabilirlik analizi, fizibilite etüdü olarak isimlendirmek daha uygun olacaktır.

YAPILABİLİRLİK ANALİZİ / PROJELENDİRME

Ekonomik anlamda yapılabilirlik analizlerinin geçmişi 1840’lara kadar gitmekle birlikte uygulamada geniş olarak kullanımı II. Dünya Savaşı’ndan sonra olmuştur. Savaş sonrası Dünya Bankası (WB), Uluslararası Para Fonu (IMF), Birleşmiş Milletler (UN) şemsiyesi altında kurulan Dünya Tarım Organizasyonu (FAO), Birleşmiş Milletler Kalkınma Fonu (UNDP) gibi yapılarla birlikte daha yaygın ve etkin olarak kullanılmaya başlamıştır. Türkiye’de ise 1960 yılında planlı ekonomiye geçilmesi ve Devlet Planlama Teşkilatı’nın (DPT) kurulması ile yaygınlık kazanmıştır. Projelendirme işleminin kıt kaynakları (sermaye, emek, zaman) amaçlar doğrultusunda en uygun alanlara ayrılmasında çok yararlı ve gerekli bir araç olduğu bir gerçektir. Kişi, firma veya makro düzeyde bir faaliyet veya yatırım fikri ortaya çıkınca hemen uygulamaya konması doğru ve akılcı olmayacaktır. Önce bu fikrin yasal, teknik, finansal ve ekonomik açıdan bir ön değerlendirmesinin yapılması gerekir. Şayet, ön-projelendirme olarak adlandırabileceğimiz bu aşamada olumlu sonuçlar elde edilirse, daha kapsamlı şekilde tam projelendirme veya yapılabilirlik analizine geçmek gerekir. Örneğin Kanal İstanbul Projesi fikri çok parlak, çarpıcı ve teknik açıdan yapılabilir olabilir. Ancak çok kısa bir ön değerlendirmede, kapsamlı projelendirmeye bile konu edilmeden ret edilmesi gerektiği görülmektedir. Şimdiden özel sektör tarafından paraya çevrilme gayretleri (kanal manzaralı daire vb.) hangi amaçlara hizmet edeceğinin işaretidir.

Özellikle makro projelerin, ekonomik (sosyal) ve çevre açısından değerlendirilmesi sorunlu bir alandır. Gerçekte piyasa ekonomisinde kamu kaynaklarının kullanılmasında finansal çıkarlarla (rant ekonomisi), ekonomik (sosyal piyasa ekonomisi) çıkarlar sürekli çatışma halindedir. Dünyada sosyal ve ekonomik çıkarları finansal çıkarların önünde tutan çok az sayıda ülke refah toplumu olabilmiştir.

UYGULAMALAR VE SONUÇ

Türkiye’de “kıt kaynakların uygun alanlara ayrılmasında en önemli araç olması gereken projelendirme” kamusal alanda yaygın olarak amacı dışında kullanılmış olup kullanılmaya da devam edilmektedir. Yaklaşık yarım asır bu konuyla ilgilenmiş bir bilim insanı olarak, bunun sadece bir gözlem olmayıp, doğrudan deneyimlere dayalı bir saptama olduğunu belirtmek isterim. Maalesef bu gerekli ve yararlı araç, yurt içinde gerçek üretime değil, uygun kişilere kaynak aktarmanın bir aracı haline getirilmiştir. Başka bir anlatımla yolsuzluk aracı olmuştur. Bunun tarım alanında çok yaygın olduğunu belirtebiliriz. Bu yanlış uygulamalar, tarım için ayrılan kaynakların üretici olmayanlara, tarım dışı sektörlere aktarılmasına yol açmıştır.

HEGEMONYA ARACI OLDU

Uluslararası durum daha da vahimdir. Projelendirme yukarıda sıralanan II. Dünya Savaşı sonrası oluşturulmuş Batılı organların gelişmekte olan ülkelerin, ekonomi, tarım, eğitim vb. alanlarda temel politikalarını yönlendirmelerinin temel araçları olagelmiştir. Bu anlamda projelendirme uluslararası hegemonya aracı olarak kullanılmış ve kullanılmaya devam etmektedir. Bir ülke, hala bu etkinliklere konu oluyorsa, o ülkenin gelişmiş bir ülke olması söz konusu değildir. Bu ülkelerden birisi de maalesef Türkiye’dir. Bunun her alanda olmakla birlikte tarımda çok sayıda örneği vardır. En çarpıcı örneklerden birisi 2002 yılında uygulanmaya başlayan Dünya Bankası patentli Tarım Reformu Uygulama Projesidir (ARIP). Türkiye’de tarımın günümüzdeki durumuna bakınca yıllarca uygulanan bu projelerin kime ve neye hizmet ettiği görülecektir.

Türkiye için önemli bir seçimin öncesinde, yerel ve ulusal olma iddiasındaki tüm siyasi aktörlerin Türkiye’nin artık bir üçüncü dünya ülkesi olmadığı anlayışıyla, temel politikalarını oluştururken bu değerlendirmeleri dikkatle almaları dileğiyle.