Yapısal reformlar olmadan işsizlik düşmez
TUİK Pazartesi günü Şubat ayına yönelik işsizlik rakamlarını açıkladı. Gelen rakamlara göre Türkiye genelinde işsiz sayısı 2017 yılı Şubat döneminde geçen yılın aynı dönemine göre 676 bin kişi artarak 3 milyon 900 bin kişi oldu. İşsizlik oranı ise 1,7 puanlık artış ile %12,6 seviyesinde gerçekleşti.
Açıklanan rakamların daha yüksek olduğunu düşünüyoruz zira TUİK işsizlik tanımını yaparken, işsiz kişilerin iş aramak için son dört hafta içinde iş arama kanallarından en az birini kullanmasını ve iki hafta içinde işbaşı yapabilecek durumda olmasını şart koşmaktadır. Bu durumda iş bulma ümidini kaybeden işsizleri, iş aramayan ancak çalışmaya hazır olan işsizleri, mevsimlik çalışanları da hesaba katarsak rakamın çok daha yüksek olduğunu tahmin etmek zor olmasa gerek.
TUİK’in ilan ettiği rakamlara baktığımızda bazı başlıkları vurgulamak faydalı olacaktır.
1-Açıklanan işsizlik rakamı, hükümet tarafından “istihdam seferberliği” adı altında başlatılan ve işsizlik sigortasından büyük kaynakların aktarıldığı kampanyanın, işsizlik üzerinde dramatik bir düşüş yaratamadığını belirtiyor.
Bu noktada Ocak ayında %13 olan işsizlik rakamının Şubat ayında %12,6’ya gelmesi Türkiye’nin işsizlik sorununu çözmeye başladığı anlamına gelmez. Ayrıca mevcut rakamı Namibya ya da Güney Afrika gibi işsizliği %25-30 olan ülkelerle kıyaslayarak, durumun iyi olduğu da iddia edilemez.
2-Genç nüfus tanımında (15-24 yaş) işsizliğin hala kötü durumda seyrettiği görülüyor. Bu kesimdeki işsizlik geçen yılın aynı ayına göre, erkeklerde %17’den %21’e, kadınlarda ise %20’den %26’ya çıktı.
3-Sanayi ülkesi olmak adına çıkılan yolda tarım dışı işsizlik oranının %12’den %15’e çıkması sanayide beklenen istihdamın oluşturulamadığını ispatlıyor.
4-Şubat 2017 döneminde kayıt dışı çalışanların oranının, bir önceki yılın aynı dönemine göre 0,7 puan artarak %32,8 olarak gerçekleşmesi devletin prim desteğinin etkisiz kaldığını gösteriyor.
MEVCUT EKONOMİK MODEL İLE OLMAZ
Ne yazık ki ekonomide ne dolar ne de işsizlik, haydi el ele verelim, sen dövizini sat, sen de birkaç tane daha işçi al demekle düşmüyor. İşsizliği düşürmek için yapılacaklar belli ancak bunları yapacak kararlı bir siyasi ve ekonomik iradenin olması gerekiyor. Türkiye’de ekonomik büyüme için inşaat yapmayı ve üretmeden mal alıp satmayı benimseyen bir model mevcutken işsizlik düşmeyecektir.
Mevcut modelde üretim yapmak yerine, sırf fiyatı daha ucuz diye dışarıdan getirilen mallar, ülkemizde işsizliği artırmakta, döviz kaybına yol açmaktadır. Günümüz dünyasında sadece mal üretmek de yetmemektedir. Ürettiğiniz malların herkes tarafından üretilemeyen nadir mallar olması gereklidir. Yani, elektronik, uçak, gemi, ilaç, silah gibi para eder malları üretmenin yollarını aramanız çözüm için başlangıç noktasıdır.
ÇÖZÜM İÇİN NE YAPMAMIZ GEREK?
Yukarıda saydığımız katma değeri yüksek malları üretmek için yapılması gerekenler bugünden yarına yapılacak işler değil. Ekonomiyi daha iyi çalışması için dönüştürmek demek, dev bir tankerin yönünü değiştirmeye benzer. Dümeni sancak ya da iskele yaptığınızda nasıl tanker hemen dönmeyecek ise, ekonomi de bugün karar alınca, yarın bu malları üretmeye başlayamaz. Bu nedenle dönüşüm yerine geçici çözümler üretmek, zaman kaybetmek ve sorunları sadece erteleyerek çoğaltmak demektir.
Ekonomi ve siyaset politikalarını uygulayanlar ilk adım olarak Türk eğitim sistemini çağın ilerisine götürecek, sorgulayıcı düşünce yapısına kavuşturmalıdır. Çünkü ekonomide görev alan işgücü ne kadar iyi eğitim alır ve yaratıcı olursa o kadar rekabetçi olur, nadir mallar üretip dünyaya satabilir.
Ekonomik model ithal etmeye değil, üretmeye dayanmalıdır. Bu amaçla ülkemizde üretilmeyen malları üretmek için öncelikli sektörleri belirlemeli ve bu sektörlerde üretim yapacak firmaları adeta yeni doğmuş bebek misali korumalıyız. İlk başta bu bebek sektörlerin malları pahalıya üretmeleri doğal bir durum olacaktır. Ancak bu sektörlerin büyümeleri için gereken zamanda, gümrük duvarları ile korunmaları, onlara dış dünya ile rekabet edebilecek yeteneği sağlayacaktır.
Tarımı geri kalmışlık simgesi olarak değil, modern dünyanın en önemli sektörü olarak görüp, başta Güneydoğu Anadolu Projesi olmak üzere tarımı ihya edecek planlara işlerlik kazandırılmalıdır. Üretim ve verimlilik artışını yakalamak adına çiftçilerin kooperatiflerde eğitilmesi, yine ürünlerin bu birimler tarafından pazarlanması ana amaç olmalıdır.
Yapılacaklar listesinin çok uzun olduğu bilinmekle beraber, Türkiye’de özel sektörün yetersiz sermaye ve bilgi birikimine sahip olması nedeniyle, öncü rolün devlet tarafından oynanması gerektiği unutulmamalıdır. Üretimi artırdığımız zaman işsizliğin azaldığını, kaliteli ve farklı mallar üretip dünyaya sattığımızda da gelir ve döviz sorunumuzun çözüldüğünü göreceğiz. Bunun için ise derhal harekete geçmemiz şart.