23 Kasım 2024 Cumartesi
İstanbul 17°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Yaratıcı yıkıcılığın silahlı gücü

Fikret Akfırat

Fikret Akfırat

Gazete Yazarı

A+ A-

1990’lı yılların ikinci yarısından itibaren Washington’un Türkiye politikasında öncelikli amacı, Türk Ordusu’na boyun eğdirmektir. ABD’nin Türkiye içindeki paralel yapılanması Gladyo da bu amaca yönelik faaliyet yürüttü. Çünkü, Beyaz Saray’ın politikalarına yön veren yarı resmi yayın organlarında açıkça saptandığı üzere “Türk Ordusu ABD hizasından çıkmıştı” ve Türkiye Washington’un hedef ve çıkarlarına aykırı bir rotaya girmişti.

Washington’daki yönetimler, NATO ve ikili ilişkiler vasıtasıyla Türkiye’ye “tehdit güneyden geliyor” diyerek İran’ı, Irak’ı ve Suriye’yi hedef gösterirken, Türk Ordusu, Irak’ın kuzeyinde ABD’nin kurmaya çalıştığı İkinci İsrail devletine yani BOP haritasındaki meşhur “free Kurdistan”a karşı eylemli olarak mücadeleye girişmişti.

SON 25 YILIN DERSLERİ

Temeli 1998 yılında atılan, ancak Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturmasıyla başlatılabilen Ergenekon, Balyoz, 28 Şubat ve diğer tertip davalarının temel amacı, ABD operasyon görevlisi Henri Barkey’in ifadesiyle “Türk Ordusu’nu kafeslemek”ti.

Bu süreçte, iç siyasette de Türk Ordusu’nu ve Türkiye’nin milli direncini zayıflatmak amacıyla operasyonlar düzenlendi. Partiler bölündü, liderler değiştirildi, bölücülüğe meşruiyet sağlayacak düzenlemeler yapıldı.

Türkiye’nin Avrupa Birliği kapısına bağlanmasıyla, ideolojik ve siyasal iklim, AB Türkiye temsilcisi Karen Fogg’un deyişiyle “Türkiye’yi milli kimliğinden koparmak” ve “Türk devletinin ve tarihinin hakkından gelmek” hedefine uygun olarak şekillendirildi.

24 TEMMUZ 2015 VE YENİ SÜREÇ

Ama başaramadılar. Türk milleti, ordusuyla, milli güçleriyle en başta Vatan Partisi’nin mücadelesiyle tertipleri bozdu. Hapse atılan subaylar ve Türk milletinin öncüleri dışarı çıktı ve mücadelenin başına geçti. 24 Temmuz 2015’te, açılım ile palazlandırılan teröre karşı topyekün mücadele başladı. Bunun üzerine Türk Ordusu’nu içerden çökertmek üzere harekete geçtiler. 40 yıldır Türk Ordusu’nun içine yerleştirilen FETÖ’cü Gladyo unsurları 15 Temmuz 2016’da darbe ile Türkiye’de rejimi değiştirmek amacıyla kalkışma düzenledi. Bu olay, ABD ile Türkiye arasında, 1990’lı yılların ortasından itibaren devam eden adı konulmamış savaşın en önemli muharebelerinden biriydi. Türk Ordusu, Türk Emniyeti ve Türk milleti birlikte bu kalkışmayı bastırdı. Türkiye, ABD’nin silahlı güçlerini, Ankara ve İstanbul başta olmak üzere ülkenin birçok kentindeki çarpışmaların ardından yendi. Ordu ve polis güçleri başta olmak üzere devlet içinde büyük bir Gladyo temizliği başladı. ABD’nin “içerideki” adamları temizleniyor ve böylece Washington’un iç siyaseti düzenleme imkanlarına set çekilmiş oluyordu. Ardından Türkiye, Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı operasyonları ile Suriye’de, Pençe harekatları serisiyle Irak’ta, ABD’nin İkinci İsrail koridorunu engelledi. Üstelik Türkiye bunu, ABD planlarına karşı İran ve Rusya ile ortaklık kurarak yapmıştı. Bunlar, Washington açısından kabul edilemez gelişmelerdi.

YÖNETİMLER DEĞİL DEVLETLER DÜZEYİNDE STRATEJİK KARŞITLIK

Biden’ın daha göreve gelmeden bir yıl önce açıkça ilan ettiği “Muhalefeti destekleyerek Erdoğan’ı devirme programını” bu arka plan içinde değerlendirmek gerekiyor. Ne demişti Biden, bir daha hatırlayalım:

“Bence yapmamız gereken ona (Erdoğan’a) karşı farklı bir yaklaşım izlemek. Muhalefetin liderlerini desteklediğimizi açık şekilde belirtmeliyiz. Pozisyonumuzun, parlamentoda da yer edinmek isteyen Kürt nüfusun entegrasyonunu sağlamak olduğunu açıkça söylemeliyiz. Yaptıklarının bedelini ödemeli… Ama hâlâ, geçmişte yaptığım gibi, onlarla (muhalefet) doğrudan iletişimde olup, hâlâ var olan unsurlarını destekleyip onları Erdoğan’ı mağlup etmeleri için cesaretlendirebiliriz.”

Biden’ın bu değerlendirmesi, stratejik bir mevzilenmeyi ifade ediyor. Ancak şunu unutmamalıyız: Washington’un Türkiye’deki iktidarı değiştirme iradesinin arkasında, Türkiye Cumhuriyeti’nin 1990’lı yılların ortasından itibaren içine girdiği yönelimi bozma, değiştirme “kendisiyle aynı hizaya getirme” çabası vardır. Mesele, Biden, Obama ya da Trump ile Erdoğan arasında görüş ayrılıklarından değil, devletler düzeyinde ABD ile Türkiye’nin ulusal güvenlik çıkarları arasındaki karşıtlıktan kaynaklanmaktadır.

BIDEN TAYFASINA SİLAHLI DESTEK

Bu koşullarda, ABD’nin Yunanistan’a yaptığı askeri yığınağın, Biden’ın ipine sarılarak, yaratıcı yıkıcılık için faaliyete girişen CHP, İyi Parti ve HDP ortaklığına silahlı güç desteği vermek amaçlı olduğunu hesaba katmak gerekir. ABD açısından meselenin özü, Türk Ordusu’na boyun eğdirmek ve böylelikle Türkiye’ye isteklerini kabul ettirmektir.

2003 yılında ABD’nin “Free Kurdistan” planını uygulamak için Türkiye’ye 62 bin Amerikan askeri yerleştirme planını hatırlayalım. Bu planın esas hedefi, Irak’a müdahale için kuzeyden bir cephe açmak değil, Türkiye’nin İkinci İsrail koridorunu bozma iradesine karşı askeri bir ağırlık oluşturmaktı.

Türk Silahlı Kuvvetleri’ni ya 15 Temmuz darbe girişimiyle içeriden yıkabilirsin ya da dışarıdan saldırı ile. Burada Yugoslavya tecrübesini hatırlamak gerekir. 1999’da NATO bombardımanları ile Yugoslavya ordusu zayıflatıldı, bu zayıflamadan yararlanarak Yugoslavya dağıtıldı. İç savaş başlayınca Yugoslav ordusu yenildi ve ülke parçalandı.

AL-VER PAZARLIĞINI BIRAKALIM

Mevcut durumda Türkiye’nin, tehdidin ağırlığına uygun bütünsel bir stratejiyi hızla uygulama zorunluluğu bulunmaktadır. İç yıkıcılığı kışkırtma ve kargaşalık çıkarma çabalarına karşı içeride ve dışarıdaki siyasetlerin ağırlaşan tehdide uygun olarak yeniden düzenlenmesi ve ABD’ye karşı milleti seferber edebilme koşullarının sağlanması önem taşımaktadır.

Türkiye’nin başta Rusya, Çin ve İran olmak üzere ABD’nin hedefinde yer alan ülkelerle uzun vadeli müttefiklik ilişkisi oluşturmak üzere güven veren siyasetler uygulaması gerekmektedir.

“Öyle diyorsunuz ama Rusya Türkiye aleyhine şunu yaptı, İran da bunu yaptı” dendiğini duyar gibi oluyoruz. Buna, Türkiye’nin, ABD şantajları nedeniyle doğal müttefikleri ile ilişkisinde istikrarsız bir politika izlemesi neden olmaktadır. Unutmayalım, namlunun ucundaki öncelikli ülke Türkiye’dir.

Türkiye’nin “al-ver pazarlığı” olarak nitelenebilecek siyaseti bırakıp müttefikleriyle ortak çıkarları gözeten sağlam, tutarlı siyasetler izlemesi sorunları çözecek anahtardır.