Yargıtay, kamu vicdanını dağladı
Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım için yorum aldım. Ağzından çıkanları, kelimesi kelimesine sizlere aktarıyorum. Başka söze hacet var mı, anlayışınıza bırakıyorum;
"Aziz Yıldırım'ın mahkumiyetinden bu yana geçen süre kısalık yönünden gerçekten dikkat çekici. Uygulamada bu sürenin genelde 1.5, 2 yıl olduğu bilinmektedir.
Kararın erken onanmasına bir soru işareti koyuyorum. Bu husus gözden uzak tutulmamalı. İkinci husus ise, günümüzde bilinen olaylar nedeniyle hukuk sisteminde çok ciddi ve köklü değişiklikler yapılacağının dile getirilmesiyle ortaya çıkmaktadır. Tüm kamuoyu bilinen nedenlerle Türk yargısının çok sorunlu bir dönemden geçtiğini ve bu yargının mutlak çağdaş hukuk düzeyine göre yeniden şekillendirilmesini istemekte ve beklemektedir. Yürütme ve yasama organlarının kamuoyunun bu istemine kayıtsız kalmadığı ve bu konuda belirli iyileştirici düzenlemeler yapacağı da anlaşılmaktadır.
Kısacası hukuk sistemimiz çok ciddi bir değişiklik arifesindeyse bunun sonuçlarının beklenmeksizin eldeki davaları süre bakımından yerleşik uygulamanın aksine, çok kısa zamanda bitirmek de hiç hoş olmadı. Bu durum kurumun şıklığına yakışmadı. Onama kararı yerel mahkemeye gelip savcılığa yansıtıldığında infaz başlayacak ve Aziz Yıldırım cezasını çekmek üzere cezaevine gidecektir.
Yapılacak düzenleme, onu da kapsar şekilde eğer lehe olursa, o zaman Yıldırım'ın gereksiz hapse girdiği anlaşılacaktır. Kendisi sosyal konumu itibariyle Türkiye'nin bilinen bir insanı olarak her istendiğinde ve her zaman adli davete hazırdır. Bunu da yurda dönüşü ile kafalara çakmıştır. Öyleyse günün aktüel konusu olarak yargıdaki değişim süreci beklenmeliydi. Ayrıca yargıda değişik bir yapılanmanın olduğu ve bunun da bazı kararlara kendi inançları doğrultusunda yansıdığı görülmektedir. Hukuk objektif ve eşit uygulanan bir disiplindir. Yargıç, dava dosyasına delil durumuna ve vicdani kanaatine göre hükmeder. Örnegin; yargıç başka bir kulübün taraftarı olduğu için rakip kulüp başkanı olan Aziz Yıldırım'ı haksız yere mahkum edemeyeceği gibi, keza siyasi veya başka nitelikteki kanaatleri sebebeyle ve hatta sistemle olan hesaplaşmasına bağlı olarak da böyle bir mahkumiyet kararı veremez.
Sonuçta ortaya çıkan bu duruma göre, yargı behemahal vermeden kısa vadede hukuk sistemimizde gerçekleşme olasılığı yüksek bu değişikliklerin sonucunu beklemeli ve ona göre hüküm kurarak toplumsal vicdanın ilk günden beki kabul etmediği böyle bir kararı onamamalıydı. Bu onama taraflı tarafsız tüm toplumun vicdanını dağlamıştır."
Kaçmadı, sizi kovalamaya geldi
Aziz Yıldırım bir kez daha taraflı, tarafsız her futbolseverin kalbine girdi. Bu, onu karşılayanlar arasındaki başka takım taraftarlarının olması ile kafalara çakıldı. Oysa ne kadar rahat olacaktı değil mi yurda dönmesi. Hemen 'kaçtı' diyecektiniz. Daha doğrusu kurtulacaktınız, oh, istediğiniz olacaktı. Verilen karar bir kez daha anlaşıldı ki, siyasetin güdümlü hükümdür. Sorgulama da, iddianame de, karar da. Bakın bakalım, bu işte Aziz Yıldırım'dan başkası kaldı mı? Ayıptır, ayıp.
Beni şaşırtan bu durumu hâlâ bir şike olayı şeklinde görmek isteyenlerdir. Üstelik bu forma renklerine göre olaylara bakanların düzene karşı olanlar arasında bu çatı altında bile bulunması, okurların arasında olması hem şaşırtıcı, hem hayal kırıklığı yaratıcı. Artık şu taraftar gözlüklerini bir kenara bırakalım. Bir kez daha söylüyorum, bu işin boyutları şikeyi aşalı çok oldu. Ortada tek suçlu bırakıldı, Aziz Yıldırım, öyle mi. Hadi oradan. Siz de gördünüz. Halk size inanmadı, inanmıyor.
Asıl meseleye gelince, korkaklar ülkesi haline gelen Türkiye'de yürekli birileri çıkınca eliniz ayağınıza dolaşıyor değil mi? Şaşırıyorsunuz nasıl oluyor da bu Aydınlık var, Ulusal Kanal var, Aziz Yıldırım gibileri var. Nitekim artık bu korku duvarını Aziz Yıldırım liderliğinde Türk futbol kamuoyundan başlayarak halkımız aştı. Ve de Fenerbahçe Başkanı bir kez daha beklenmeyeni yaptı. Döndü, yatacağını söyledi. "Kim korkar hain kurttan, başta Fenerbahçe, Türk futbolunu çıkarcılara bırakmam" dedi.
Yani özetle Yıldırım kaçmadı, tam aksine sizi kovalamaya geldi. Bu halk da, sonuna kadar onun yanındadır, Fenerbahçeli olsun veya olmasın.
Oh, nihayet futbol geliyor
Aman Allah bıktım artık bu şike, mike hikayelerinden. Hele böyle futbola ara verildiği dönemlerde daha bir tuhaf oluyor. Karşılıklı salvolar, saldırılar, suçlamalar. Futbolu düşünen kim, varsa-yoksa çıkar savaşı. Başkan, yöneticiler, teknik adamlar değişiyor da ne oluyor. Bir arpa boyu ileri gidersek kendimizi arpa ambarında sanıyoruz. Ya da dünyanın en iyi futbol ülkesi falan. Hele güncel alanda bir tıkanma olmasın, Suriye, doların fişek gibi yükselişi falan. Derhal şike, Aziz Yıldırım'ın cezası gündeme getirilip ülkenin baş aşağı çakılışı gözlerden kaçırılmaya çalışılıyor. Geçeceksiniz artık bunları, halk uyandı.
Tüm olumsuzluklara karşın, yeşil çimlerde futbol oynanmaya başlandığında hepimizin kimyası değişiveriyor. Biliyorum, ben de sizler gibi gelişen olaylar karşısında keyifsizim. Ama bu alemin içinde olan hepimiz, işi toparlamaya, normale döndürme çalışmalarına katılmaya başlamalıyız. Önce biz spor yazarları ve yorumcuları, elbette ki, dışarıdan 'iliştirilmiş' olan malum şahısları ayırıyorum. Sonra yöneticiler ve teknik adamlar ile resmi görevliler sırayı takip etmeli. Futbolculara gelince, bunlar hiç onların işi değil. Elbette ki, yaşama yabancı kalmayacaklar, gelişmeleri takip edecekler. Ama futbolcuların işi öncelikle çim sahanın üzerinde ve bunun için de çalışacaklar, kendilerini geliştirecekler.
Bana göre öyle de yapıyorlar. Aslında yukarıda bahsettiğim unsurların hepsinden fazla kendilerini geliştiren kesim futbolcular. Sağolun çocuklar, iyi ki varsınız ve gelecek kuşaklarda tüm ulumsuz koşullara karşın daha fazla yetişiyorsunuz. Yaşasın, futbol ve futbolcular. Şimdi artık elimden geldiğince fazla maça gideceğim, televizyon karşısına geçeceğim. Sizleri de beklerim.