A+
A-
Yarın güneş doğacak mı?..
Yayınlanma:
Güncellenme:
Bağlantıyı Kopyala
“Balık hafızalı” diye sakın ola aşağılamayalım kimseyi... Ama çuvaldızı kendimize batırırken de çekinmeden söyleyelim, unutkan bir milletiz vesselam...
Çoğumuz geleceğe bakarken ya da tehlike kapımıza dayanırken, ne yaşamadığımız geçmişin okuduğumuz tarihini anımsıyoruz ne de bizzat yaşadığımız günlerin geride kalan acılarını ve en önemlisi de ihanet odaklarının yaptıklarını!..
Memlekette “parlamenter demokrasi” var ya, ülkenin geleceği için ve bu milleti yönetenleri seçmek için sandığa gidiyoruz sıklıkla... İşte sandığa giderken de bazen “geçmiş”i olmayan ülkeler ya da uluslar gibi davranıyor çoğumuz...
Yani bize bu ülkeyi vatan yapan süreci, bizi yoksulluk ve cehalet ortamından “ulus”a çeviren mücadeleyi sanki bir çırpıda unutuveriyoruz bazen?..
Bakınız işte, yeni bir “sandık” dönemi... Yine seçim (referandum) süreci ve milletin karar aşaması... Ancak bu sıradan bir seçim ya da tercih dönemi değil...
Bir futbol karşılaşması da değil bu süreç...Takım tutar gibi lider tutulacak ve de sağcılık-solculuk uğruna “parti” tutulacak bir dönem değil bu dönem!..
Çünkü millet 16 Nisan’da yalnızca kendisinin değil, en önemlisi de rejimin geleceğine, yani ülkenin, hepimizin yarınlarına karar verecek...
Ve bu “yarın”larda, yalnızca bu ülkenin topraklarındaki yaşam süreci değil, asıl önemlisi de bu ulusun çocuklarının geleceğine karar verilecek; “Karanlık mı aydınlık mı?..”
İşte sağcı-solcu, ilerici-gerici ya da Doğulu-Batılı olarak değil, tam aksine 80 milyon için de asıl yaşamsal soru budur zaten;
“Ortadoğu bataklığında, huzura muhtaç ülkeler gibi inleyen bir ‘tek adam’ devleti mi, yoksa Kurtuluş Savaşı’nın ardından kurulan ve her birey için çağdaş demokrasiyi de özümseyen uygar cumhuriyet mi?..”
CUMHURİYETİN KARAR GÜNÜ...
Aman dikkat!.. 16 Nisan sabahı milletvekili, muhtar ya da belediye başkanı seçmeyeceğiz...
Yani bizi sandığa gitmeye zorlayan siyasal tercihlerimiz olmayacak bu kez... Çünkü bu kez yapacağınız tercih tek kelimeyle “memleket” meselesi...
Yani bizi kimin yöneteceğinin meselesi değil bu kez sandıkta karşımıza çıkacak olan...
Tam aksine, “tek adam”lığa özenen birilerinin rejimi nasıl değiştireceklerinin ve özetle ülkeyi nasıl ele geçireceklerinin de meselesidir 16 Nisan...
O halde yazının başındaki asıl vurguya dönelim; bu kez “geçmiş”i unutarak ya da geleceği sorgulamayarak sandığa gideceğimiz bir dönemde değiliz!..
Velhasıl bugünden itibaren cumhuriyete sevdalı her yurttaş sorgulamalı yaşadığı toprakların “dün”ünü ve de “yarın”ını...
16 Nisan’ın “seçim” değil, memleketin ve milletin geleceğiyle ilgili kader günü olduğunu iyice anlayabilmek için bu ülkenin soylu ve mücadele dolu “geçmiş”ine bakarak bir kez daha soralım;
Nasıldı bu ülke cumhuriyetten önce?.. Hangi koşullarda yönetiliyordu 100 yıl kadar önce bu coğrafya?..
Ve de “Viyana kapılarına” dayanmış bir imparatorluğun sınırları yavaş yavaş erirken, Osmanlı daha hangi tehditlerle yüz yüzeydi, çok değil daha 97 yıl önce?..
Yani 23 Nisan 1920’de, TBMM’nin açılışından önce, bu ülkenin yoksul şehirlerinde neler olmuştu acaba?.. Hangi yokluklar, ihanetler ve acılar yaşamıştı bu topraklar?..
KURTULUŞ'U UNUTMAYIN...
Konu “yarın”larımız ise üzerine basa basa soralım; Ülkenin “bilfiil işgal” edildiği, “bütün tersanelerine” girildiği ve memleketi idare edenlerin “gaflet, dalalet ve hatta hıyanet” içinde olduğu yıllarda nasıldı acaba bu ülke?..
Şu günlerde, ülkenin dörtte birinin yaşadığı İstanbul ne haldeydi 100 yıl önce?.. İstiklal Caddesi’nde, hangi düşman birlikleri dolaşıyordu, Beyazıt Meydanı’nda hangi ülkenin zırhlı aracı meydan okuyordu bu ülkenin insanlarına?..
Güzel İzmir ne haldeydi Yunan işgali sırasında?.. Ege şehirlerinde, dağlarında efeler kime karşı çarpışıyordu?..
Padişahlar ve şehzadeleri düşmanla işbirliğindeyken, hainler İngiliz gemileriyle kaçma hazırlığı yaparken, Kuvvayı Milliyeyokluklar içinde ne yapıyordu acaba?..
Çanakkale’de, Kurtuluş Savaşı’nda 100 yıl önce, kaç bin kişi şehit düştü bu vatan için?.. Kaç kadın cepheye mermi taşırken can verdi?..
Anadolu’nun dört köşesinde, köylerde mezralarda ve yoksul viranelerde büyüyen kimler gazi oldu bu güzelim topraklar uğruna?..
Velhasıl geri kalmış, parçalanmış ve gafiller yüzünden işgale uğramış bu topraklardan Aydınlanma Devrimi’nin ışığında uygar bir ülke ve çağdaş bir ulus yaratan Büyük Devrimci Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları hangi mücadelelere girdi canları pahasına?..
Özetle; Cumhuriyet ve “laik rejim” kolay mı kuruldu?..
İşte tüm bu sorular nedeniyle de “yarın”yapılacak olan sıradan bir seçim değil,“cumhuriyet”in kader günüdür...
Yarın, tam 97 yıldır cumhuriyetten rövanş almak için sinsice pusularda bekleyenler, rejime son darbeyi vurmak isteyecekler...
O halde şehitlerin ve gazilerin kanları üzerinde kurulan Türkiye’nin geleceğine sahip çıkınız...
Aksine; Pazar günü Truva kısraklarının ve hilafet özentilerinin beklediği sonuç çıkarsa, Aydınlanma Cumhuriyeti’nin bekası için pazartesinden itibaren tek soru kalacaktır geriye; “Yarın güneş doğacak mı?..”