23 Kasım 2024 Cumartesi
İstanbul 19°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Yaşadığımız süreç

İsmail Hakkı Pekin

İsmail Hakkı Pekin

Eski Yazar

A+ A-

Yaşadığımız ya da içinde bulunduğumuz dönemi nasıl isimlendirmeliyiz. Geçekten bir barış sürecinde olduğumuz tartışılır. Soğuk savaş döneminde de büyük çaplı çatışmaların devam ettiğini biliyoruz. Yani dünya her ne kadar birinci ve ikinci dünya savaşları gibi milyonlarca insanın ölümüne neden olan ve özellikle Avrupa, Ortadoğu, Rusya ve Pasifik alanlarda cereyan eden bir savaş yok şu anda. Yani Avrupa, Pasifik ya da Rusya ( tabii çevresinde çıkarılan savaşlar var. Ukrayna, Gürcistan vb.) şimdi, savaş alanı değil. Oralarda yıkım da yok, terörist saldırılar hariç ölüm de yok. Ama oraların savaş alanı olmaması, yıkımın ve ölümün olmaması yaşadığımız sürecin bir barış süreci olarak isimlendirilmesini gerektirmiyor. O kadar çok savaş, ölüm, yıkım ve buların ortaya çıkardığı o kadar çok ülkesiz, evsiz, barksız ve aç insan var ki dünyada her halde bunlar barış sürecinin bir sonucu olamaz. Avrupa ve ABD kendi ülkelerinde fazla bir şey olmuyor diye (terörist saldırılar hariç) bir barış sürecinde yaşadığımızı iddia edemezler.

Özellikle de 11 Eylül 2001 deki terörist saldırılardan sonra Dünya’nın bir savaş ortamına girdiğini görüyoruz. ABD ve Batı ittifakı planlı ve programlı bir şekilde savaşı başlattı. Adına ister bahar deyin, isterseniz turuncu devrim, ancak yapılan müdahaleler (açık veya gizli) bir savaş ilanıydı ve aynı anda birden çok bölgeyi ve ülkeyi kapsıyordu. Bunların bir kısmına ABD ve Batı koalisyon adı altında, bir kısmına da NATO adı altında iştirak ettiler. Tabii bu savaşlarda yanlarında bölge ülkelerinden işbirlikçileri de eksik değildi.

Hatırlamaya çalışın çıkarılan savaşları. 2001 de Afganistan’ yapılan ABD müdahalesi, sonra 2003 de Irak’a yapılan ABD müdahalesi. Arkasından BOP projesi kapsamında Arap baharı, Libya ve TUNUS müdahaleleri. Doğu Avrupa’daki, Ukrayna’daki, Afrika’daki müdahaleler. Latin Amerika’daki müdahaleler. Hemen her yerde savaş ve ölüm var. Tabii her ne kadar ABD ve Batı bunları kendi topraklarından uzak tutsa ya da tutmaya çalışsa bile sonuçta bütün söz konusu müdahalelerin yarattığı iklim onlara terörist eylemler olarak yansıyor. Daha çok yansıyacak.

ABD ve Batı’nın Türkiye’de desteklediği terörizme ne diyeceğiz? 15 Temmuz FETÖ hain darbesini nasıl açıklayacağız. Türkiye ister istemez bir savaşın içine itilmiş veya sokulmuş durumda. Etrafı kaynıyor ve bir ateş çemberi. Bana göre Türkiye hem içeride hem de dışarıda bir savaş halinde. Yani savaşın taraflarından biriyiz. Savaşın içindeyiz hem de tam göbeğindeyiz.

Dünya da bir savaş içinde. Şu anda isimlendirilmeyen veya adı konmamış bir dünya savaşı var. Küresel güçlerin küçük unsurlarla katıldığı, bölgesel güçlerle yürüttükleri vekalet savaşı var. Savaş alanı olarak neresi belirlenmiş Avrupa, ABD ve onların desteğindeki Avustralya ve Yeni Zelanda, Kanada hariç her yer savaş alanı. Savaşı ana bölgesi şimdilik orta doğu ancak buranın dışında da iç savaşlar,terörist saldırılar ve vekalet savaşları devam ediyor ve devam edecek de.

Başlamış ve her geçen yayılan bu savaşı ne zaman üçüncü bir dünya savaşı olarak adlandıracağız? Bir ülkenin/ülkelerin nükleer, biyolojik ve kimyasal silahları kullanmasını mı bekleyeceğiz. Zaten kimyasal ve biyolojik silahlar bir şekilde kullanılıyor. Nükleer silahların kullanılmasına da ramak kaldı. İki büyük küresel gücün vekalet savaşlarının kendilerinin de katıldığı ölümcü bir düelloya tutuşmalarına da çok az kaldı. Bekleyip göreceğiz çünkü elimizde bunda başka seçenek yok gibi görünüyor. Dünya çatışma, savaş, ölüm, hastalık ve yıkımların çığ gibi artacağı bir ortama sürükleniyor. Yani üçüncü dünya savaşı ete kemiğe bürünüyor.