Yaşar Doğu ve 27 Mayısçılar
1960 Roma Olimpiyatlarından güreşçilerimiz 7 altınla dönmüşlerdi. O yedi altın adam, bir bakıma devrimin şampiyonlarıydılar. 27 Mayısçılar yazık ki kendi başarılarının, bu eşsiz başarının farkına varamadılar.
27 Mayıs tarihli Sözcü’deki köşesinde bu büyük başarının öyküsünü, Celal Atik’leri, Yaşar Doğu’ları Soner Yalçın da yazdı, benim Neşter ve Madalya (Destek Y. 2015) adlı romanımdan hareket ederek. Edebiyatı olimpiyat ateşiyle ışıtan ilk romandı kitabım, sağır sultanların çoğaldığı şu günlerde, Soner Yalçın’ın ilgisini çekmesi benim için ayrı bir mutluluk. Soner Yalçın’ın toplumun hemen her kesiminden geniş bir okur kitlesi olduğunu bir kez daha gördüm. Okurlarından, eski - yeni sporculardan, şampiyonlardan, birçok kentten telefonla arayanlar, benden telefonunu isteyenler oldu. Çok sevdiğim şampiyonların sıkı bir Soner Yalçın okuru olduğunu öğrendim. Sporda yetiştirdiğimiz büyük efsaneler bugün unutuluyorsa, bunda aydınların, edebiyatımızın, sinemamızın da payı olduğunu düşünürdüm. Ancak Neşter ve Madalya’yı yazdıktan sonra anladım ki, bunda geçmişe hep hamaset olarak bakan, efsaneleri tabulaştıran, onları da birer insan gibi göremeyen güreş çevrelerinin de sorumluluğu var.
EDEBİYAT VE SANATTA İZİ YOK
Muhammet Ali Clay’le ilgili bir sürü kitap yazıldığını, sağlığında filmler yapıldığını biliyoruz. Bizim Reşit Karabacak’ın kolunu kırarak olimpiyat şampiyonu olan Mark Şchultz ülkesinde trajik bir olay yaşadı. Hayatı filme alındı, hem de yaşayan bir şampiyonun eşcinselliğine dair cesurca sezdirmeler içeren bir filmdi Foxcatcher Takımı. Filmi izledim, o güreşçi bizde olsaydı hayatı filme alınamazdı. Vahşetten başka bir şey olmayan boğa güreşleri filmlere, kitaplara konu oldu. D. Lapierre, L. Collins’in yazdığı ünlü bir matadoru anlatan Yasımı Tutacaksın benim unutamadığım kitaplardandır. Lapierre, Collins bir matadorun yaşamı etrafında İspanya iç savaşını yazdılar. Ben de Celal Atikleri, Yaşar Doğuları anlatırken, 27 Mayıs Devrimi ile biten çok partili yaşama geçiş yıllarını anlattım. Bizim “Türk gibi kuvvetli” sözünü dünyaya kabul ettiren efsane güreşçilerimizden edebiyatta da, sinemada da yazık ki küçücük bir iz bile yok, bu beni hep rahatsız etmişti.
GÜREŞİN HAMALI
Geçen gün Kanal B’de Türkiye Güreş Federasyonu Başkanı Sayın Musa Aydın ile sözünü ettiğim Roma Olimpiyatlarını konuşurken, zaman darlığı nedeniyle anlatmak istediğim Yaşar Doğu portresi epey eksik kaldı.
Onun alçak gönüllüğünü de, güreşe katkısını da en iyi gene kendi sözleri anlatır: “Ben güreşin hamalı, Celal cambazı, Gazanfer pehlivanıdır” der bu büyük şampiyon. Celal Atik’in öğreticiliği, Yaşar Doğu’nun derleyiciliği ve hamiliği Türk güreşine çok şey kazandırdı, o altın yıllarda her ikisinin de unutulmaz katkıları var. Yaşar Doğu Türkiye’nin her tarafını gezerek yetenekli gençleri Ankara’ya getirdi, Vehbi Koç’un Ege Oteli’nde yer buldu, bitişikteki Çiçek Lokantası’nda karınlarını doyurdu, terzilerine kadar düşündü. Mustafa Dağıstanlı, Hüseyin Akbaş, Tevfik Kış, İsmail Ogan gibi şampiyonlarda emeği büyüktür. Muhafazakâr insandı Doğu, ama uygar dünyaya kapalı değildi. 1950’li yıllarda yurtdışında girdikleri ortama uyum sağlasınlar diye güreşçileri dans kursuna gönderdiğini dinledim öğrencilerinden. Ankaralı iş adamlarından Hasan Baldudak aslında sinema olarak düşündüğü Maltepe’deki salonu, onun hatırı için güreşçilere verdi. Ankaralı güreşçiler bu sayede sinema salonlarından, tiyatro sahnelerinden, mescit altlarından kurtuldular.
ŞEHİTLİKTE YATAN TEK SİVİL
DP dönemindeki cepheleşmeden yazık ki güreş dünyası da payını aldı. 1960’a doğru federasyon etrafındaki çekişmeler nedeniyle birbirini kardeş gibi seven iki şampiyon arasına bir soğukluk girdiği bir devlet sırrı değildir. O günlerde çok yazıldı. İki efsane arasındaki zaman zaman çatışmaya dönen rekabeti bilmek güreşe zarar vermez, bunlar doğru bir üslup ve sağlam bir araştırmayla yazılmalı. O kahramanları sadece hamaset malzemesi yapmak, tabulaştırmak, onları unutturmaya çalışmanın başka bir yoludur. Celal Atik’i, Yaşar Doğu’yu yazar sanan, boksör sanan gençlerle karşılaşıyorum. Gençler bilmiyorlar. Bunda güreşi yönetenlerin sorumluluğu yok mu?
27 Mayıs ihtilali DP’ye yakın olan Yaşar Doğu’ya sıkıntılar yaşattı, o günlerde epeyce üzüldü. Bunun ayrıntılarını romanımda anlattım. Bu efsane şampiyon, 1955 yılında kalp krizi geçirmişti, devrim koşullarının bu hastalığını tetiklediğini söylemek yanlış bir yorum olmaz. 8 Ocak 1961 yılında 47 yaşında vefat etti. 27 Mayısçılar ondan özür dilercesine askeri bir törenle Cebeci/Şehitlik’e defnettiler. Şehitlik’te yatan tek sivil odur.