Yaşasaydı bu yıl doktor çıkacaktı: Tıbbiyeli Bilge!
Bugün Tıp Bayramı… Korona döneminde yaptıklarıyla ve özverili çalışmalarıyla binlerce vatandaşımıza hayat veren hekimlerimiz, tıp tarihimize geçtiler; gelecek kuşaklara örnek oldular. İki yıllık Korona savaşında çok sayıda doktor ve sağlık emekçisini verimli çağında kaybettik. Onları rahmet ve saygıyla anıyoruz. Unutulmayacaklar…
Bugün size hayalleri yarım kalan bir hekim adayımızdan bahsedeceğim. Bilge Toker! Onu anmadan olmaz. Erken ölümüyle yüreklerimizi burktu. Ailesini, sevenlerini ve meslektaşlarını derinden üzdü. Yaşasaydı bu yılsonu sağlık ordusunda genç bir hekim olarak görev yapacaktı… Onu geçen yaz art arda yaşanan otobüs kazalarında kaybettik. 8 Ağustos 2021 günü arkadaşıyla birlikte Düzce’den Ayvalık’a gidiyordu. Bir yılın yorgunluğunu atmak üzere… Balıkesir Edremit yakınlarında sabaha doğru 04.40 sıralarında meydana gelen trafik kazasında 14 yolcuyla birlikte hayatını kaybetti. Henüz 25 yaşındaydı. Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi 6. sınıf öğrencisiydi. İntern doktor (ön hekim) olmuştu. Mezuniyete bir yılı kalmıştı ve en büyük hayaline kavuşacaktı. Bunun için yanıp tutuşuyordu. Ama hayalleri viraja hızla giren otobüsün içinde son buldu…
ABLASI İDOLÜYDÜ
Ablası İlke Toker de Hacettepe Tıp Fakültesini 2016 yılında başarıyla bitirmiş ve mesleğe atılmıştı. Onu örnek alıyordu. Ablasının mezun olduğu yıl o da mesleğe öğrenci olarak adımını atmıştı. Emekli öğretmen anne Hatice Toker ve emekli Ziraat Yüksek Mühendisi baba Hüseyin Toker Düzce’ye taşındılar. Çocuklarının yanında olmak ve ona yine sıcak aile ortamını vermek için… Artık Toker ailesinden ikinci doktor da çıkacaktı. Bütün çaba bunun için verildi. Sorumluluk büyüktü…
Bilge çalışkan ve sosyal bir insandı. Neşeli, faal, insancıl… Ablası ona üniversite tercihi yaparken “Sakın tıp tercihinde bulunma. Çok ağır. Senin yabancı dilin daha iyi orayı tercih et” demişti. O ise kafaya koymuş ille doktor olacaktı. Zorluklar onun için vız gelirdi. Çalışkandı, en önemlisi de kendine güveni vardı… Anne Hatice Toker kızını Aydınlık’a şöyle anlattı:
“İki kızımız vardı. Abla ilke tıp fakültesini kazanınca Bilge’de de hekimliğe karşı büyük bir ilgi doğdu. Kafasına koydu ‘ille doktor olacağım’ diye. Çocukluğundan buyana çok çalışkan, terbiyeli, sosyal ve yaşam doluydu. Tıp fakültesini kazındığında dünyalar onun oldu. Onu yalnız bırakmamak için Düzce’ye taşındık.
Çocukken 1,5 yaşında konuştu. Dile de büyük ilgisi vardı. Yabancı dili çok iyiydi. Orayı tercih etmesi için öğretmenleri de teşvik etti. Ancak istemedi. Sabırlı ve azimliydi. Her şeyi kendi başına başarmak isterdi. Yüzmeyi bile kolluk takmadan öğrenmişti. Bununla övünürdü. İlkokulda satrançta Balıkesir 3. olmuştu. Öğretmenleri de onu çok severdi. Çok güzel resim çizerdi. Kendi çizimleriyle bir dergi çıkarmıştı. Tenis oynar, piyano çalardı. Üniversiteye gidince bu faaliyetleri biraz aksadı. Kendini yoğun şekilde derslerine verdi. Onu da başarmak için çok didinirdi. Derslerin stresinden bazı geceler uykusunda ağlardı. El becerileri çok iyiydi. Tıpta da dermatolojiyi tercih ediyordu. Her gün okula büyük bir heyecanla giderdi. Eğitimde pratiği çok seviyordu. Hastanelerde görev yaparken ‘hastalar beni çok seviyor’ diyordu.
Korona nedeniyle çok çekinirdik, bir şey olacak diye. Bu konuda da çok titizdi. Kurallara titizlikle uyardı. Bakkala gidip geldiğinde bile mutlaka maskesini çıkarıp atardı.”
SON GÜN VE…
Acılı anne Hatice Toker kızının son gününü ise şöyle anlattı: “Korona dönemi çok yorulmuştu. Dinlensin diye arkadaşıyla Ayvalık’a gitmesine izin verdik. 10 yıl orada kalmıştık ve evimiz de vardı. Arkasından da biz gidecektik. Bilge ikinci kez otobüs yolculuğu yaptı. Hep özel arabamızla gidip gelirdik. Düzce’den saat 21.00’de otobüse bindirdim. Yarım saat sonra bir yerde mola vermişler. Sonra Bursa’da mola verdiğinde aradı, konuştuk. Balıkesir Susurluk’ta verdikleri molada ise ‘Buranın tostu meşhurmuş. Tost yemedik. Senin böreklerini yedik’ diye mesaj attı. O gece hiç uyumamıştım… Babası da onu Ayvalık’taki evimizde bekliyordu. Balıkesir Edremit’e geldiklerinde ise sert bir virajda otobüs yoldan çıkıyor ve devriliyor. Kızımı ağır yaralı olarak ambulansa alıyorlar. Yolda kalp masajına rağmen kurtaramıyorlar. İnsanlara hayat veren o ambulans kızıma veremiyor (sesi buğulanıyor)… Arkadaşı ise hafif yarayla kurtuldu. Arkadaşı kaza sonrası ailesini aramış ve kazayı bildirmiş. Ben de durmadan eşimi ve kızımı arıyorum. Acaba vardı mı diye… Eşim uyuyup kalmasın diye de onu arıyordum. Bilge’yi karşılayacaktı. Sabaha doğru kızımı durmadan aradım. Telefonu cevap vermedi. Eşim ise benden gizlemeye çalıştı. Yoğun bir telefon trafiğinden sonra işlerin ters gittiğini fark ettim. İçime bir korku düştü. Acaba bir şey mi oldu diye…
Kızımın arkadaşının yakınlarıyla Balıkesir’e gittiğimizde ise her şey bitmişti… Haberi aldığımızda ise dünyamız yıkıldı. Hâlâ onun ölümüne inanamıyorum. Çıkıp gelecek diye yolunu gözlüyorum. Oysa onun kep giyme törenini hayal ediyorduk. İkinci doktorumuz olacak diye de gururlanıyorduk. Her şey bir virajda son buldu ve bize büyük bir acı kaldı. İnanmak çok güç!”
‘ÖLEN ŞOFÖRLER HATALI BULUNDU’
Hatice Toker kızını Ayvalık’ta toprağa verdiklerini ve acılarının tazelenmemesi için Ankara’ya taşındıklarını belirterek, kazaya ilişkin soruşturma hakkında şu bilgiyi verdi: “Maalesef yapılan inceleme ve soruşturmadan sonra savcılık takipsizlik kararı verdi. Bütün suç ölen iki şoförün üzerine atıldı. Oysa jandarma virajda 40 metre fren izi buldu. 50 km hızla girmesi gereken viraja 95 km hızla girmiş. 100 km hız çok yerde aşılmış… Jandarma ve bilirkişi raporları dikkate alınmadı. Yorgunluk ve uykusuzluk neticesi bu kazanın olduğuna inanıyoruz. Firmanın kusuru var. Zaten şoförlerin yakınları da ilk gün ilgili firmayı suçladılar. Bütün bunlar dikkate alınmadı. Karara itiraz ettik. Maddi ve manevi tazminat davası açacağız. Davanın takipçisi olacağız. Ne acıdır ki bütün bunlar kızımı getirmeyecek. En acısı da o…”
EN ACI SORU
Evet, en acısı da o. Hatice Hanım bana 17 Kasım 2021 günü ulaştı. Evladını genç yaşta kaybedenlere ulaşıp acılarını paylaşıyormuş! Ben de 3 yıl önce 20 yaşında oğlumuz Aydın’ı kaybetmiştim. Bana ilk sorusu “Evlat acısı nasıl diner?” şeklindeydi. Ne diyeceğimi şaşırdım! Hâlâ o soruya cevap vermiş değilim. Dünyanın en zor sorusu… Ona yanıt verilemez. Ancak yaşanır. Hem de ömür boyu… Gençlerimiz bizim geleceğimiz, çiçeğimiz, fidanımız! Keşke o genç fidanlar ve çiçekler hiç solmasa, hep yaşasa…
Bu vesileyle bütün tıbbiyelilerin Tıp Bayramı kutlu olsun. Bilge’nin de…