24 Kasım 2024 Pazar
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Yazar toplumun vicdanıdır

Feridun Andaç

Feridun Andaç

Eski Yazar

A+ A-

Kurgu Aydınlatır: (2)

Salman Rushdie, “Şeytan Ayetleri” romanının yayımından sonra, İran’daki Humeyni rejimi tarafından aforoz edildi. Kendisi için “ölüm fetvası” çıkarıldı. Bu nedenle de uzunca süre saklı yaşadı. İşte o gizlilikten ortaya çıktığının 1000. gününde yaptığı konuşmasında bunu değerlendirirken şunun altını çizer:

“Fetva, başından beri politik amaçlıydı, uluslararası hukukun çiğnenmesi olarak kaldı ve bu sorun ancak politik düzlemde çözülebilir.”

Romancı, kurgusal yapıtıyla söylediklerinin bu denli çarpıtılmasını da gene politik bir tutum olarak değerlendiriyordu. Onun itildiği durum, görünürde “muhalif” ülkelerin İran’la uzlaşma yoluna gitmelerine kapı aralıyordu sözüm ona. Oysa romancı şunun altını çizecektir:

“Kitabımı hiçbir zaman yadsımadım, ne de onu yazmış olmaktan üzüntü duydum. İnsanları incitmiş olmaktan üzüntü duyduğumu, çünkü böyle bir niyetimin olmadığını açıkladım ve bu üzüntüm samimidir. Bir yazarın yarattığı kişilerin söyledikleri her sözcüğe katılmayabileceklerini açıkladım -bu husus, kitapların dünyasında herkesin bildiği bir şeydir, ancak ‘Şeytan Ayetleri’nin karşıtları için sonsuz bir gizemdir.”

Siyasal İslâm’ı, hatta radikal İslâm’ı dünya üzerinde çatışmacı bir güç haline getiren Amerika ve yandaşı ülkeler bu arenada sürekli arayış içindeydiler. Çünkü Ortadoğu yeniden biçimlenmeliydi.

Cemaatler ve “ılımlı İslâm” formülüyle iktidara taşıdıkları, siyasi iktidarlar aracılığıyla da gerçekleştirmek istedikleri şudur: İfade özgürlüğünü kaldırmak, otoriter bir rejim kurmak (Pakistan ve İran örneği), ülkeyi İslamileştirmek.

Bu bir anlamda “yeni sömürgecilik” biçimidir çağımızda.

İyi romancının aklı, kurgusal zekâsı bunu görür. Öyle popülerlik uğruna, “Türkiye bir Ortadoğu ülkesidir,” deyip geçmez, oturur siyasi ve toplumsal tarihini, insan gerçekliğini kavrayarak yaşanan insanlık durumlarını anlatır.

Salman Rushdie bu anlamda toplumun vicdanı bir yazardır. Onun aynasına yansıyanlar Sovyetler’in çöküşü sonrasında tek kutuplu dünyanın insanlığın başına neler açabileceğinin göstergeleridir.

Evet; kurgu, hakikati gölgeleyen gerçeği de aydınlatır.

Rushdie’nin “Utanç” romanını bu bağlamda okuduğumuzda karşımıza çıkan gerçeklikte, yaşanan tarihsel toplumsal zamanın içinde biçimlenen olaylar, insanlık durumları ülkelerin ve insanların kaderlerini belirleyen bir dolu “hakikat”i çağrıştırır bize. Romancı, sözü, ‘siz Pakistan dediğime bakmayın, bu hakikatler bir çok ülkede yaşanaduruyor, böyle giderse de çoğalacak,’ demeye getiriyor. İşte onun aydınlattığı dünyadan bize yansıyanlar:

| şiddetin kökleri

| bir ülkenin doğumu/parçalanışı/ölümü

| utanç/utanmazlık: “Nereye baksam utanacak bir şey var. Ama utanç da diğer şeyler gibi; insan onunla uzun süre yaşadığında mobilyalardan biriymiş gibi alışıyor...”

| kimlik sorunu

| çifte dünyalık

| göçmenlik ve sürükleniş> küresel dünyanın sorunu

| kültürel çokluklar>içsel parçalanma/bölünme>toplumsal kopuş

| ait olma düşüncesi>köken miti/varlığın hakikati> dini anlatılaştırma biçimi/yöntemi

| toplumsal gerçeklik>düşünce kümeleri ve sürgündeki yazar imgesi

| çokkatlı aidiyetin verimliliği/imgeleri

| bölünmüşlük ruhu/kimliği> bunun bir veda romanına dönüşmesi

| sömürge imgesi>kendi sürgününü seçme

| trajedinin sürekliliği> eşlik eden sürgünlük hüznü

İşte Salman Rushdie vari bir yazar bu izlekler/konulardan söz edebiliyorsa romanlarında, o vicdan duygusunun neden/niçinlerini de kavrayabiliriz sanki.

O, bize, parçalanan bir dünyanın parçalarını anlatır. İşte burada Doğu’nun anlatıcıyı rahatsız eden gerçekliği de karşımıza çıkar. Orada köktendincilik vardır, sömürge sonrası diktatörlüklerin neler yaptığı vardır, yaşanan siyasal yozlaşmaların toplumlarda açtığı gediklerin gerçekliği vardır...

Üstüne üstlük bir romana yansıyan ülkelerin gerçekliğinin hiç de “hayali gerçek” olmadığının anlatımı vardır.

Toplumun vicdanı olan bir yazarın gördükleri, bize, parçalanan aynaların her bir parçasının bir araya getirilerek gösterme/yansıtma düşüncesinin tözünü de anlatır.

Yazarın Önceki Yazıları Tüm Yazıları