24 Kasım 2024 Pazar
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Yemen Denizi’nin Gücünü Yağmalayan Batı

Halil Özsaraç

Halil Özsaraç

Gazete Yazarı

A+ A-

Dünyadaki bakir tarım arazilerinin %60’ı; kromun %98’i, kobalt ve platinin %90’ı, tantalitin %70’i, uranyumun %67’si, manganezin %64’ü; altının %50’si, elmasın %30’u ve 2’nci en büyük yağmur ormanı Afrika’dadır. Diğer taraftan Afrika, 3 bin 315 etnik grubu ve 2 binden fazla konuşulan dili ile dünyanın geri kalanına göre inanılmaz düzeyde kültürel çeşitlilik gösterdiğinden, yani yapay gerilim üretme potansiyeline sahip olduğundan, emperyalizmin av alandır. Dünya nüfusunun ve coğrafyasının yaklaşık 1/7’sini oluşturan Afrika, dünya üretiminin yalnızca 1/20’sini yapabilmektedir. Genç ve dinamik nüfusuna rağmen bu kadar düşük üretimden; Afrika ekonomilerinin sistematik baskı ile hâlâ endüstrileşemediklerini; yalnızca tarım ve madencilik yapmaya mecbur bırakıldıklarını; sermaye gereksinimlerini kıymetli tarım ve maden ürünlerini ucuza satarak karşılamaya çalıştıklarını anlamalıyız. “Yeni sömürgecilik” olarak bilinen bu hileli yöntem yetmiyormuş gibi, emperyalist Batı’nın Afrika’daki siciline “balık hırsızlığı” ile “jeopolitik hırsızlığı” da eklemek gerekir.

AÇLIK İÇİNDEKİ AFRİKA’NIN BALIKLARINI ÇALAN BATI

Türkiye’nin doğal afet kabusu, “deprem” iken; Afrika Boynuzu dediğimiz Somali, Cibuti, Eritre ve Etiyopya’nın doğal afet kabusu, “çekirge sürüleri”dir. 5-10 yılda bir Afrika Boynuzu’ndan geçen çekirge sürüleri, bu ülkelerde yüzbinlerce insanın açlıktan ölmesine yol açarlar. Açlık ile savaşan bu ülkelerin can simidi, denizlerindeki balıklardır. Protein gereksinimlerini karşılama yöntemi olarak, Afrikalıların %50’si için balıktan başka bir şey yoktur. Ayrıca Afrika Boynuzu’nda balıkçılık, en yoksul kesimin mesleğidir. Somali’nin güney suları ile kuzeyindeki Yemen Denizi’nin (Aden Körfezi) kaliteli balıkları, Somalilerin açlıktan yok olmalarını önleyen en kritik besin kaynağıdır.
Sömürgeciliğin sosyo-ekonomik yıkımı yetmezmiş gibi, açlıkla mücadele hâlindeki Somaliler, yarım yüzyıldır emperyalist Batı’nın trol balıkçıları yüzünden “daha da aç” kalmaktadırlar. Avrupalı, Amerikalı ve Japon trol balıkçıları yılın 365 günü Somali sularında, teknolojik trol yeteneklerini kullanarak açlık çeken Somalilerin balıklarını göstere göstere çalarlar. Örneğin, Avrupa Birliği’nde tüketilen yıllık 405 bin tonluk tuna balığının %53’ü Somali sularından çalınan balıklardır. Ayrıca, Kızıldeniz’e girmek için Yemen Denizi’nden (Aden Körfezi) geçen gemiler, kirli yağ atıklarını (hatta toksik ve nükleer atıklarını bile) Somali sularına boşaltırlar. Az sayıda sahil güvenlik gemisi ile bunu önleyemeyen zayıf Afrika devletlerinin çaresizliği, Avrupalı ve Amerikalı balık hırsızlarının sayısını günden güne artırmıştır.
1991’den sonra iç savaşın başladığı Somali’de ciddi bir otorite boşluğu yaşandı. Böylesi bir ortamda, iyice yalnızlaşan Somalili yoksul balıkçılar, denizden “elleri boş” dönmeye başlayınca bazıları, “cinnet” geçirip 2001’den itibaren, öfkeyle deniz haydutluğuna başladılar. Yani, 2001’den sonraki yıllarda bazı Somalili balıkçı tekneleri, Yemen Denizi’nde balık avlamak yerine, ticaret gemilerini ele geçirme çabasına girdiler. Minicik balıkçı teknelerinin, yüz binlerce tonluk ticaret gemilerini ele geçirmeleri, sanıldığı kadar kolay bir şey değildir. Saldırıya uğrayan ticaret gemilerinin büyük çoğunluğu, kale gibi yüksek bordalarının avantajı altında, türlü manevralar yaparak kaçmayı başarmışlardır. Bordaya tırmanmaya çalışan Somalilerin çoğu da, hayatlarını yitirmişlerdir. Ele geçirilmek üzere saldırıya uğrayan yılda 20-40 kadar ticaret gemisinden %8’i -ki çoğunlukla manevralar sırasında karşılaşılan makine arızaları nedeniyle- Somalililerin eline düşerken, %92’si kaçabilmişlerdir.

AFRİKA’NIN JEOPOLİTİK GÜCÜNÜ ÇALAN BATI

Özetlersek; 2006’ya kadar “balıksızlık cinneti” içindeki bazı Somalili balıkçılar, yılda 20-40 kadar gemiyi kovalayıp bu gemileri ele geçirmek için “ölümüne” uğraş verdiler ve yılda 2-5 kadarını ele geçirebildirler. Yemen Denizi’nden (Aden Körfezi) yılda 30.000 ticaret gemisi geçer, bunlardan 2-5 kadarının denizcileri ile birlikte Somalili balıkçıların eline geçmesini ve her biri için birkaç milyon dolar fidye ödendikten sonra geri alınmasını emperyalist Batı, başlangıçta umursamadı bile. Somali’de istikrarsızlığa yol açan bazı kabileler ile terör örgütleri, Batı fonları kesilince, 2006’dan itibaren, “deniz haydutluğu” üzerinden toplanabilen onlarca milyon dolarlık “fidye” sektörüne de el attılar. Bunun üzerine Somalili fidyecilerin eline düşen gemilerin sayısı, yılda 2-5’ten 10-15’e tırmandı. Gemi başına fidye miktarı artmış olsa da, -akıl var, mantık var- yıllık 30.000 gemiden 10-15’inin fidyecinin eline düşmüş olması, Kızıldeniz trafiğini durduracak bir durum olamaz zaten. Sırası gelmişken belirtmeliyim: “deniz haydutluğu” olayları, tüm dünya denizlerinde görülür; mesela Amerika’daki Panama Kanalı yakınlarında çok olur; ABD’nin burnunun dibindeki Karayip Denizi’nde, hatta Avrupa’nın burnunun dibindeki Akdeniz’de bile olur.
Hatırlarsanız, 2009-2010 yıllarında, fidye ile kurtarılan gemilerden 2’si Türk bayraklıydı; farklı bayraklı pekçok geminin denizcileri arasında fidye ile kurtarılan Türk denizciler de vardı; üstelik bunlardan birinin 4. kaptanı bayandı ve haftalarca Türk basınına gündem olmuştu. Yemen Denizi’ni (Aden Körfezi) kullanan ticaret gemilerinin %5,3’ünün Türk gemileri ve dünyadaki profesyonel gemi adamlarının %8,15’inin Türk olduğunu düşünecek olursanız, aslında doğal bir sonuç idi. Başka bir sonuç daha vardı; burunları bile kanamamıştı ve aylarca süren fidye pazarlıkları sürecinde, sefalet içindeki Somalilerden iyi muamele görmüşlerdi.
Neticeye gelirsek; Somali sularında, 2001-2010 arasındaki 10 yıllık dönemde, Yemen Denizi’nden (Aden Körfezi) geçen toplam 300.000 ticaret gemisinden 70-80 kadarının (ki 2’si Türk gemisi) fidye için kaçırılmış olması, emperyalist Batı’ya yeni bir “deniz işgali” için güzel bir bahane oldu. Bir Afro-Asya Denizi olan Yemen Denizi’ne (Aden Körfezi), 2010’dan itibaren, “deniz haydutluğu” ile mücadele etme bahanesiyle giren 39 müttefik ve ortağıyla birlikte ABD Donanması, buradan bir daha hiç ayrılmadı. 2012’den sonra “deniz haydutluğu”ndan eser kalmamıştı ve yılda 30.000 ticaret gemisinin geçtiği Yemen Denizi (Aden Körfezi), Afrika ve Asyalıların elinden alınmış ve bir ABD Denizi’ne dönüştürülmüştü.
Sahi, Somali sularındaki Batılı balık hırsızlarına ne oldu? Batılı balık hırsızlığı ile mücadele görevi, yine Somali’nin 1-2 minik sahil güvenlik gemisine kalmıştı. Yani Batı, balık hırsızlığına tam gaz devam etti. Son rakamlara göre, yüzde 40’ı 5 yaş altı çocuklar olmak üzere, 4 milyon 294 bin 870 Somalili bugün, 3’üncü ve 4’üncü aşama IPC açlık indeksinde yaşam mücadelesi veriyor; yani açlıktan ölmeye oldukça yaklaşmış durumdalar... Özetlersek, 4,3 milyon Somalili, bugün açlıktan ölmemek için balıklarını çalan ve denizlerini işgal eden Batı’nın yardımına muhtaç... Batı ise, Somalilerin 24 milyar dolarlık balıklarını çalarken, aç kalmalarına neden oldukları Somali’ye birkaç yüz milyon dolarlık gıda yardımı yapmanın gururu içinde... Batılı olmak, işte böyle bir çirkinlik...
Sizce hırsız ve yağmacı Batı, Yemen Denizi’nden (Aden Körfezi) sonra hangi denizi işgal etmenin peşindedir? Cevap basit, emperyalizmin “Karadeniz”i işgal etmek için yanıp tutuştuğunu bütün Aydınlık okurları bilir. Asyalıların ve Afrikalıların, jeopolitik güçleri nedeniyle mücadelenin dönüp dolaşıp denizlerde biteceğini anlamaları artık kaçınılmaz. Asyalılar ve Afrikalılar, Batı Asya denizleri olan Karadeniz, Adalar (Ege) Denizi, Doğu Akdeniz, Kızıldeniz, Yemen Denizi, Umman Denizi ve Basra Körfezi’ni bütüncül bir yaklaşımla savunma dinamiklerini harekete geçirmezlerse, bu denizlerin ve bu denizlerle birlikte kendilerinin de, kuş gibi birer birer avlanmalarına seyirci kalmaya devam edeceklerdir. NATO’cular, yazdıklarımı okuyorlar mı bilmiyorum ama; bence artık dünyaya, Batı’nın değil, gerçeklerin gözlükleriyle baksınlar: Asya dirileli ve Afrika uyanalı çok oldu. Batı Asya’nın ve Doğu Afrika’nın birleşip, hırsız ve yağmacı emperyalizmi, “Batı Asya Denizleri”nden, yaka paça dışarıya atmaya gücü vardır ve bu gücü kullanmalıdır.

Yemen