08 Ocak 2025 Çarşamba
İstanbul 14°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Yeni açılım süreci -(TAMAMI)

Kurtul Altuğ

Kurtul Altuğ

Eski Yazar

A+ A-

AKP iktidarının ilk açılım süreci Habur’du.

Onun sonu çadır mahkemelerinde sahnelenen bir vodvil olmaktan başka hiçbir işe yaramadı. Tersine dağdan inen teröristler topladıkları ilgiyle daha cesaretlenerek gene dağa çıktılar. O günden bugüne askerlerimizi şehit vermek pahasına, terörle mücadele sürdürülüyordu. Şimdi mücadeleden vazgeçiyor. Müzakereye bel bağlıyoruz.

“Kürt sorununu ancak biz çözeriz!” sözlerinin sahibi Başbakan Tayyip Erdoğan’dır. İşte o günden beri terör tam 10 yıl çözülmek bir yana daha da güçlenerek ve sertleşerek kaleler kapmaktadır.

Hedef nedir?

Hedef Kürt yurttaşların haklı taleplerine yanıt vermek, ancak devletin ve ulusun bütünlüğüne dokunmadan çare bulmak mıdır, yoksa İmralı mahkumunun isteklerine uygun koşulları yaratarak teröre boyun eğen devlete terörün dayatmalarını yaptırmak mı?

Türkiye’deki Kürt yurttaşlarımızın sorunları giderek yabancı güçlerin kontrol ve himayesinde hâlâ ortada ve ivme kazanmaktadır.

Bu sorunların ne olduğunu bilmeden yıllarca o bölgede çocukluğunu geçirmiş, çok Kürt kökenli arkadaşla aynı sıraları paylaşmış, hatta bir kısmı ile aynı okullarda okuduğum için yakından bilirim ki; bölgede Kürt sorunu değil, fukaralık ve işsizlik sorunu kol gezerken teröre ve ondan rant sağlayanlara ortam hazırlanıyor. Türkler ve Kürtler kardeşçe ve birbirlerini anlayarak, özgürce Türkçe ve Kürtçe konuşarak huzur içinde yaşar giderlerdi. DP iktidara geldiği zaman bölgenin insanları hem rahat bir nefes aldılar, hem de hayli umutlandılar. İçlerinden çoğu ilerideki yıllarda ya milletvekili ya genel müdür ya da iş adamı oldular.

Devlet yönetiminde görev alarak, iktidarlara ortaklık ederek bölge meselelerini çözmeye çalışan çok siyaset adamını izlemişimdir. Bölgede ana dil sorunu yoktu. Çok arkadaşım rahatlıkla Kürtçe konuşurlar hatta onlardan bazı Kürtçe deyimleri ezberler ve konuşmaya çalışırdık. Sorun, ana dil sorunu değil “özerklik” ve “bağımsız Kürt devleti” kurmak da değil, ekonomikti. Etibank’ın Bakır işletmeleri Maden’de bakır üretimi yaptığı için Madenliler ve yöreden gelen diğer Kürt yurttaşlar için bir ekmek kapısı ve uygarlığa açılan pencereydi. Ancak batıdaki büyük kentler, özene bezene gelişirken bölge ihmal ediliyordu.

İnsanlar birbirlerini öldürmezlerdi. Asker sivil iç içe yaşıyorlar, ayni kahveyi paylaşıyorlar, sabahın köründe ayni fırının önündeki kürsü denilen hasır oturaklarda teneke parçası üzerinde pişirilmiş kaburga kebabı ile üzümü dostça paylaşıyorlardı.

Önce bölgeye insan gibi yaşamanın anahtarı demokrasi geldi. Arkasından köylülerin, işçilerin sandık başı yapmaları. O sandıkta çıkan iktidar da sorunlara çare bulmayı ihmal etti.

Terör odaklarını kullanan güçler bir hayali Kürdistan projesiyle Kürt vatandaşların arkasından dolanarak, birileri 2000’li yıllarda BOP’u yarattılar. BOP, Ortadoğu’yu yeniden ve ABD’nin işine yarayacak biçimde düzenlemek demekti.

Emperyalizm işe karışınca

Kurtuluş Savaş’ını birlikte yaptık. Atatürk’ün en güvendiği Diyab Ağa bir Kürt lideriydi, Cumhuriyete sadıktı. DP iktidara gelmeden önce DP’yi örgütleyenler Kürt ve Türklerden oluşan kardeşlerdi.

Şimdi devrim ve çağdaşlık savaşımı bu iki kardeşi nasıl olur da “düşman” haline getirebilir?

Aslında her şey 2. Dünya savaşından sonra yaratılan süper devletlerin Güneydoğu’nun yeraltı kaynaklarının ele geçirilmesi ve enerji kapma yarışıyla başladı. Önce müttefiktiler, sonra rakip oldular. Gazi Mustafa Kemal’in yarattığı mozaik savaşla kırılamayınca iki devlet arasında soğuk savaş başladı ve işte şimdi ise Ortadoğu’da esen soğuk savaş rüzgarlarının yerini gene sıcak savaş fırtınaları almak üzere. Türkiye’yi Ortadoğu’nun Amerikan kıskacında bir ülkesi haline getirdiler.

Akıl tutulmasına uğrayan bir parlamento ve o parlamentoda kendilerini padişah yetkileriyle donatmış liderler oligarşisi ile kaos içinde bir ülke.

Atatürk’ün Cumhuriyeti dışarıdan gelecek desteklerle yavaş, yavaş yıkılıyor ve bölünme Anayasasıyla yeni bir devlet düzeni kurulmak üzere.

Yeni açılım süreci siyasetin yarattığı asıl sorun olarak önümüzdedir. Ya yeniden kardeşlik, ya bölünme.

Buyrun seçin efendiler...