25 Kasım 2024 Pazartesi
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

‘Yeni Sinema’da Godard’la söyleşi

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

A+ A-

20. yüzyılın en önemli sinemacılarından, klasik sinema anlayışını kökünden değiştiren Fransız Yeni Dalga Akımı’nın önde gelen temsilcisi Jean Luc Godard, doktor kontrolünde, kendi isteğiyle bu dünyadan ayrıldı. Ölümünden sonra ailesinin yaptığı açıklamada, 92 yaşındaki ünlü yönetmenin herhangi bir hastalığının bulunmadığı, ancak aşırı bitkinlik nedeniyle ötenaziyi tercih ettiği belirtildi.

Sinema tarihinde başlı başına bir “Godard Olayı” söz konusudur. Film yönetmenliğini insanların düzene karşı isyan özgürlüğünün bir parçası olarak gören Jean Luc Godard, “Serseri Âşıklar” (1959), “Kadın Kadındır” (1961), “Jandarmalar” (1963), “Çılgın Pierrot” (1965), “Erkek ve Dişi” (1966), “Çinli Kız” (1967), “Çile” (1982), “Sağını Kolla” (1987) gibi unutulmaz filmlerin yaratıcısıydı. Sinema, politika ve toplumsal yaşama dair düşünceleri Türkiye’de de dikkatle izlenen, ya çok sevilen ya nefret edilen usta sinemacı, 54 yıl önce bir röportajla “Yeni Sinema” dergisine konuk olmuştu.  Derginin Mayıs ve Haziran-Temmuz 1968 tarihli sayılarında iki bölüm halinde yayımlanan bir röportajdı bu. Godard’ın Roma’daki Deneysel Sinema Okulu’nu ziyareti sırasında, okulda öğrenci olarak bulunan, günümüzün deneyimli yönetmeni ve sinema yazarı Engin Ayça’nın sorularına verdiği yanıtlar, tam da tüm dünyada 1968 gençlik hareketinin rüzgârının estiği bir sırada oldukça “sıcak”tı. Godard, ilk bölümde Ayça’nın üniversiteler, öğrenciler, işçiler konusundaki sorularını yanıtlarken, ikinci bölüm doğrudan sinemayla ilgiliydi. Röportajdan, altı soru-altı yanıt aktaralım…

ÜNİVERSİTEDE SÖZ HAKKI

Engin Ayça’nın Fransa, İtalya, İngiltere, Batı Almanya, Japonya üniversitelerindeki öğrencilerin ne istediği sorusunu şöyle yanıtlıyor Godard:

- “Sonuç hep aynı: Hak. Oturdukları evde söz sahibi olabilme, onunla uğraşma hakkı, o kadar. Üniversitede yaşıyor, üniversitede çalışıyorlar. Dolayısıyla onunla meşgul olabilme, hakkında bir şeyler söyleyebilme hakkı istiyorlar. Üniversiteyi, düşündükleri biçimde örgütleyebilmek… Hepsi bu kadar. Durum hemen hemen bütün ülkelerde aynı.”

- Öğrenciler ile işçi sınıfı arasındaki ilişki?

- “Bir şey kesin, o da şu: Öğrenciler de üniversiteler de artık toplum yaşantısından uzak tutulamazlar, ondan kopartılmazlar. Bu, son zamanlardaki gelişmenin, teknik ilerlemenin bir sonucudur. Hükümetler, isteseler de istemeseler de üniversiteleri ülkenin kaderine daha çok ortak etmek zorundadırlar. Üniversite ülkenin kaderine ortak olduğu anda da ister istemez iş politik oluyor. Hükümetlerin işçilerle başının dertte olması da bu yüzden.”

‘BU İŞ FİLMLE ÇÖZÜMLENMEZ’

Ayça soruyor: “Bu hareketlerde, bu mücadelelerde sinema ne rol oynayabilir?”

Godard yanıtlıyor: “Sinema uygulamadan kurama giden bir tablodur. Her ikisini de birlikte gösterir. Uygulamadır, çünkü her günkü yaşantıyı gösterir. Görüntüler her şeyi saptar, insanları, doğal yaşantının kendisini görürüz. Sinema aynı zamanda kuramdır, çünkü bir anlatımdır, bir dil’dir. Bir şiir, birtakım biçimler, bir bağlantıdır kısaca. Sinema uygulama ile kuramın kaynaştığı bir ortamdır.”

- Devrimci kişilerin yaptıkları filmlerin devrimci gücü?

- Bir film gerçekten devrimciyse, onun ister istemez devrimci gücü vardır. Ama her şeyden devrimci bir filmin yapılması gerek, önceden onun devrimci olup olmadığı üzerine tartışmak boşunadır. Ayrıca görüntünün, sorunları pek öyle değiştirebileceğini sanmıyorum. Bu iş filmle çözümlenmez.

- Genç sinema öğrencilerine, sinema yapmak isteyenlere diyebileceğiniz bir şey var mı, bazı öğütler falan…

- “Yok, verecek öğüdüm yok, sadece cesaret. Sanıldığından çok karışık, aynı zamanda sanıldığından çok basit.”

- Yani sinema yapmak kolay mı?

- “Evet kolay kolay olmasına ama bir başladıktan sonra işler karışıyor epeyi. Gene de kolay diyeceğim ben.”