Yeni yılda şiirlerle yeni koşu
Yeni bir Yüzyılın mücadele günleri başlıyor. Görev zamanı.
Geçen hafta seferiydik. Çin Halk Cumhuriyeti, Eskişehir, Bursa… Bugün yazsam ya onları yazacaktım ya tarihten bir konu.
Attık notları bir yana.
Şairlerimizin yaşama dair söylediklerini bir dinleyelim dedik. Gücümüze güç katsınlar, aşkımıza aşk, ömrümüze ömür, yaşımıza yaş… ölsek bile yüreğimizin yurdumuzun sahillerine çarpacağı bilgisine bilgi, güvenine güven…katsınlar istedik.
2024’te
Zeytin ağaçlarınız bol ürün,
Düş senetleriniz bire bin versin,
Havalarınız hep güzel, alnınız kar gibi ak olsun
Değerli okurlarımız, şiirlerin yanında size bir de en içten teşekkürlerimizi gönderiyoruz. O hiç tükenmeyen umutlarınızı umutlarımıza katıp dünyaaalar kadar büyüttünüz varolun, sağolun…
Hep birlikte yeni yaşam koşusuna devam!
Güneş biricik vatanımızda ufuktan daha parlak doğacak.
ATTİLA İLHAN
Yanlış yaşamak
yanılmış bir kapıyım simsiyah
kendi üstüme kapanıyorum
seni paris’te kaybettim
yanlış bir yerde arıyorum
bozduğum her saat
içimi büsbütün daraltıyor
hiçbir mutluluğum kalmadı
ne bıraktıysan harcadım
inge bruckhart
resimlerine bakamıyorum
yanlış bir bulut çoğalıyor
akşamları yanılmış içlerime
ağzımda bozuk bir pil tadı
o korku değil artık bu yaşadığım
telefon zillerine dolaşarak
bak ne ben leipzig’deyim
ne de sen istanbul’da
ne depart kahvesi’nde çay içiyoruz
ne tiryaki köpek’te şarap
seni görmeden öleceğim
bir daha görmeden
inge bruckhart
zaten kaç yıldır yaşamıyorum
hep yanıldık mı kimbilir
inanmak gelmiyor içimden
o yanlış tren bindiğimiz midir
azala azala unutulduğumuz
hani leipzig garı’nda biten
yine yanlış mı yaşıyoruz
karanlığımızı avuçlarımıza öksürerek
sen bir kadın ıssızlığına koşulmuş
yarıdan fazla mavi gözlü
eylülden eylüle gülümseyen
ben görünmez raylara düğümlü
garlarda yankılanan bir erkek
değerinden eksiğine bozulmuş
ölüversek mi ne
en büyük yanlışlığı benimseyerek
gizli bir nem sinmemiş mi ellerine
ya saçların fena halde sonbahar
yanlışlar prensesi inge bruckhart
yine marne üzerine kar yağıyor
geceleyin bembeyaz ıhlamur ağaçları
yanıldıkça lüzumsuzluğumu anlayıp
insan yaşadığından utanıyor
uykularımızda yalnızlık korkuları
dışımızda en küstah yanlışlıklar
içimizde en başka türlü ayıp
NÂZIM HİKMET
Yaşamaya dair
1
Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak.
Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yanı ağır bastığından.
(1947 )
2
Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,
yani, beyaz masadan,
bir daha kalkmamak ihtimali de var.
Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini
biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına,
hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden,
yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğiz
en son ajans haberlerini.
Diyelim ki, dövüşülmeye deşer bir şeyler için,
diyelim ki, cephedeyiz.
Daha orda ilk hücumda, daha o gün
yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün.
Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu,
fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz
belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu.
Diyelim ki hapisteyiz,
yaşımız da elliye yakın,
daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının.
Yine de dışarıyla birlikte yaşayacağız,
insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıyla
yani, duvarın ardındaki dışarıyla.
Yani, nasıl ve nerede olursak olalım
hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak...
(1948)
3
Bu dünya soğuyacak,
yıldızların arasında bir yıldız,
hem de en ufacıklarından,
mavi kadifede bir yaldız zerresi yani,
yani bu koskocaman dünyamız.
Bu dünya soğuyacak günün birinde,
hatta bir buz yığını
yahut ölü bir bulut gibi de değil,
boş bir ceviz gibi yuvarlanacak
zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.
Şimdiden çekilecek acısı bunun,
duyulacak mahzunluğu şimdiden.
Böylesine sevilecek bu dünya
"Yaşadım" diyebilmen için...
ÖZDEMİR ASAF
Yaşamak Ölmek-Etika-62
Bir gün yüksek bir yere çıkıp konuşmaya başladım.
Doğumdan, yaşamdan, sevgiden, ölümden söz ettim.
Sevgi, sevmek sizin elinizdedir.
Oysa öbürleri elinizde değildir, dedim..
Doğmamak, ölmemek sizin elinizde değildir, dedim.
Sevgisiz yaşamak yaşamamaktır dedim.
Yaşamak, dedim, ilkin sevgi ile, sevmek ile başlar,
doğumla, doğmakla değil..
Yaşam da sevgisizlikle biter dedim,
ölümle, ölmekle değil…
Şimdi sizlere “seven ölmez” diyorum..
Yaşamakla ölmek konularının kavramları arasında
sizleri, kendinizi yeniden gözden geçirmeye çağırıyorum dedim ve indim.
Dinleyiciler arasında büyük bir kavga çıktı.
Üç kişi öldü. Sordum, soruşturdum.
Ölenlerden biri “evet, seven ölmez” diyenmiş.
Öbürü buna karşı: “hayır, seven de ölür” diyenmiş.
Ya üçüncü ölen? diye sordum.
O mu? dediler, anlattılar.
O, bunların ikisinin arasındaki tartışmanın
sonucunu öğrenmek için bekleyenmiş…
Yaşamak Ölmek-Etika-104
Ne kadar çok olursa o kadar ölmek kolay.
Ne kadar ölmek olursa o kadar saymak kolay.
Ne kadar saymak olursa o kadar bilmek kolay.
Ne kadar bilmek olursa o kadar anlamak kolay.
Ne kadar anlamak olursa o kadar unutmak kolay.
Ne kadar unutmak olursa, o kadar yaşamak kolay.
Bunun için o kadar zor
Kolay yaşamak.
Yaşam
Sanırım görmediniz;
Şimdi şuradan geçti.
Yazık görmediyseniz,
Böcek gibi güzeldi.
Akıl Gözü
Seni bulmaktan önce aramak isterim.
Seni sevmekten önce anlamak isterim.
Seni bir yaşam boyu bitirmek değil de,
Sana hep, hep yeniden başlamak isterim
MELİH CEVDET ANDAY
Çok güzel şey
Yaşamak güzel şey doğrusu
üstelik hava da güzelse
hele gücün kuvvetin yerindeyse
elin ekmek tutmuşsa bir de
hele tertemizse gönlün
hele kar gibiyse alnın
yani kendinden korkmuyorsan
kimseden korkmuyorsan dünyada
iyi günler bekliyorsan hele
iyi günlere inanıyorsan
üstelik hava da güzelse
Yaşamak güzel şey,
Çok güzel şey doğrusu!
CEMAL SÜREYA
Lavanta
Odanız kızkardeşinizdir,
Büyük Ş'lerle iner giysiniz;
Bir kez onarılmış anıt mihrap;
Hemen pencereye geçersiniz.
Bütün şarkıları düşünün,
Sizin yüzünüz çıkar ortaya,
Konsolun üstünde yelpaze,
Yan yana yan yana düşünün ama.
En derin çizgiler, güzelim,
En tatlı anlardan kalma...
Değme acı baş edemez
Hazların lâl oyuklarıyla.
Çıkarken yığılan basamaklar
Kaçı kaçıverirler inerken,
Beyaz sunağıyla gotik tapınak,
Eliniz sanki hep tırabzanda.
Bir şeyiniz olayım sizin,
Hani nasıl isterseniz,
Oğlunuz, kiracınız, sevgiliniz;
Dünyanın bir ucuna
Birlikte gider miyiz?
Bekletilmiş ipeklinizden
Kopmaya can atar bir düğme;
Boş verin, o düğme hayın,
Gider miyiz?
Şimdiye dek düşünmediyseniz
Bakmayın içinde ne var,
Küçük bir kitaptır yaşamak
Elinde tutmaya yarar
Sevincelik
(Turgut Özal, “Boğaziçi Köprüsü’nün hisse senetlerini satışa çıkarınca…ŞP)
Kızkulesi'ni düş getiren pay senetleri
Kısa günde kapış kapış gitti
İşçisi köylüsü öğrencisi şairi
Tam tamına 49,5 milyon kişi
Yazıldı defterine güzelliğin
Çocuklar sabah akşam resim çektirdi
Sevinçler acılar şarkılar ki
İstanbul'u an an görünür kılar
Fenerime uğru yeşil tatlı pembe sürülmüş
Yanında ne ki Koç'lar Sabancı'lar
Sonra 49,5 milyon düş senedi
Bir sabah törenle denize verildi
İçlerinden üç tanesi de
Şu şu şu kişilere ciro edildi:
Tarihin babası sayılan Herodotos'a;
Tarihin bir babası daha varsa ona;
* Ve uzun tartışmalardan sonra -
Nüfusumuzun geri kalan kısmına.
EDİP CANSEVER
Yaşama telaşı
Hiç böyle ısınmamıştım;
Daldaki vişneye,
Vitrindeki aydınlığa,
Salça kokusuna mutfağımın,
Akan dereye, uçan buluta,
Hiç böyle ısınmamıştım yaşamaya.
CAN YÜCEL
Baharla ölüm konuşmaları
(…)
IV
Sevda Tepesinde geçen gün
Karşıki masanın altında
İki tane tavuk gördüm
Toprakla yıkanıyorlardı
Eşeledikleri çukurda
İnsanlar için de belki ölüm
Toprakla bi tür
Yıkanmaktır diye düşündüm
V
Üşüyor mu deniz
üstüne boşandıkça yağmur?
Ondan mı dersin
tüyleri böyle ürperiyor?
Ben de gidersem bi gün bu biçim bi sağnakta
Alı al moru mor bir sandal gibi acaba
Yıllar sonra yılmayıp yine
Çarpar mı yüreğim yurdumun sahillerine?
(…)