23 Aralık 2024 Pazartesi
İstanbul 11°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Yerinden yönetim

Birgül Ayman Güler

Birgül Ayman Güler

Eski Yazar

A+ A-

Merkezden yönetimi kötüleyenler, yıllardır hiç durmadan yerinden yönetimi yücelttiler.Bilal Canatan’ın 2001 tarihli Yerellik İlkesi adlı kitabı, bunların içinde Katolik Kilisesinin dikkat çekici olduğunu anlatıyor. Kilise 1881 ve 1931, daha sonra 1961 ve 1991 yıllarındaki bildirgeleriyle devletlerin subsidiarite - yerellik ilkesi gereğince örgütlenmeleri iyi olur diyerek yön vermişti. 1950’li yıllarda Peter Drucker gibi, ABD işletme-bilimcisi ‘guru’lar öne çıktı. Danışmanlığını yaptıkları dünya devi tekellere yol göstermek üzere, yerinden yönetim teriminin tanımını değiştirdiler. 1980’li yıllarda özelleştirme, sivilleştirme, yerelleştirme küreselleştiği söylenen dünyanın karşı konulmaz üç temel süreci olarak ilan edildi. 1993 yılına geldiğimizde, Avrupa Birliğinin anayasası niyetine yazılan Maastricht Anlaşması, Avrupanın subsidiarite ilkesi temelinde kurulmasını kurala bağladı. Kural AB üyeleriyle sınırlı bırakılmadı; Avrupa Konseyi’nin beş yıl önce yürürlüğe koyduğu Yerel Yönetimler Özerklik Şartı bile sonradan yoruma tabi tutulup Şart’ın metninde geçmese de ruhunun bu ilkeden ibaret olduğu ilan edildi. ***Yerinden yönetim (ademimerkeziyet, decentralisation), geçtiğimiz yüzyılın başında yapılan tanıma göre “bir çok özerk ya da yarı-özerk birimin bir merkezden yönetilmesi usulü”dür. Bu usulde, söz konusu birimlerin, yani belediye gibi yerel yönetim birimlerinin görev-yetki alanları sayılıp sınırlandırılarak belirlenir. Bunlar, kendilerine bırakılan alanda kendilerine verilen görevleri, kendilerine tanınan yetkiler çerçevesinde yerine getirirler. Üstlendikleri görevleri kullandıkları yetkilerle yerine getirmekten sorumlu tutulurlar. Merkez tarafından denetimleri özgün bir usulle kurulur. Türkiye’de buna anayasal olarak idari vesayet denmiştir. İşte bunlar, yerinden yönetim usulünün üniterlik ilkesi temelinde yapılmış olan tanım ve uygulamalarıdır. Ne var ki yeni-sömürgecilik devrinin açıldığı 1950’li yıllarda yeni bir tanım belirmiştir. Buna göre yerinden yönetim “özerk birimlerin kendi kendini yönetme usulü” idi. Tanımın ağırlık noktası, merkezle birimlerin aralarındaki ilişkinin özgünlüğünden alınıp birimlerin sahip oldukları niteliğe kaydırılmıştı. Bu ilişkisel değil ‘özcü’ bir tanımdı. AB hukuku sözlüğünde adı, 1993’ten sonra “subsidiarite-yerellik” oldu. Bu bakış açısında yerinden yönetim, federallik ilkesine göre tanımlanmıştır. Ulus-devletin üniter yapısını çözmeye uğraşanların Kilise kaynaklı cin işi fikri...Yani günümüzde, dayandırıldığı ilkeye göre iki farklı yerinden yönetim türü vardır: Üniter ilkeye ve federal ilkeye göre yerinden yönetim.***Aşağıdaki çizelgede yer alan ilk sütun üniter ilkeli, Türkiye’de uygulanan ve günümüzde de sürdürülmesi gereken modelin, ikinci sütun ise federal ilkeli, küreselcilik ve AB kurumlarınca dayatılmakta olan modelin yedi temel özelliğini karşılaştırıyor.



Bizim anayasada yerinden yönetim 123. Maddededir ve bu madde idarenin bütünlüğünü düzenler. Madde 127’deki yerel yönetimler de buna uygun olarak merkezle özel bağına göre yazılmıştır. 1980’li yıllardan beri, bıkıp usanmadan bunların değiştirilmesine gayret edilir. İdarenin bütünlüğü kaldırılsın! Yerel yönetimler merkezle bağı değil özyönetimleri bakımından tanımlansın! Subsidiarite’cilik benimsensin!Demek ki birisi “yerel yönetimleri güçlendirelim” dediğinde, ona “peki, tamam! ama nasıl?” diye sormak şart. Bu işin yalnızca belediye işleriyle değil, bütün olarak ulus ve devletle ilgili olduğunu anımsatmak da... [Çarşamba yazısında merkezden yönetim yazısıyla devam edeceğiz.]