Yeter Akıncı yeter!
Kıbrıs’ta her geçen gün başka bir skandal yaşanıyor. Hükümet’in “vicdani ret” ayıbından sonra şimdi de Cumhurbaşkanı’nın bayrak krizi ile sarsıldık. KKTC’nin yetkili makamlarında Türk milletini ve Kıbrıslı soydaşlarımızın büyük bir bölümünü derinden sarsan olaylar, ne yazık ki vakay-i adiye oldu. Akıncı’nın Rum heyetiyle görüşürken odasındaki Türkiye ve KKTC bayraklarını kaldırması, gerçekte iç dünyasının ayna tutulmuş bir yansımasıdır. Akıncı’nın özrü ise kabahatinden büyüktü: “Lute, Junker, Shultz ve Spehar’le yapılan görüşmelerde de bayrak yoktu. Toplantının niteliğine göre davranılır ve yabancılarla görüşülecek mekânlarda sembol empozesi yapılmaz!”
CUMHURBAŞKANI BAYRAKLA BÜTÜNLEŞİR
Oysaki Cumhurbaşkanı devletin birliğini ve bütünlüğünü temsil eder. Cumhurbaşkanı makam odasında bayrak bulunmasından daha doğal bir şey olamaz! Eğer bayrak yoksa o kişinin cumhurbaşkanlığını içine sindirmediğini anlarız. KKTC Anayasasında Cumhurbaşkanlığı andı özetle şu şekildedir: “Devletin varlığını ve bağımsızlığını, yurdun ve halkın bölünmez bütünlüğünü koruyacağıma, Atatürk ilkelerine bağlı kalacağıma; Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni yüceltmek için bütün gücümle çalışacağıma; namusum ve şerefim üzerine ant içerim.” 102’nci madde ise “Cumhurbaşkanı’nın devletin başı olduğunu ve bu sıfatla toplumun birlik ve bütünlüğünü temsil ettiğini” vurgular.
BAYRAK VE UCUZ SİYASET
Akıncı diyor ki, “Bayrak üzerinden ucuz siyaset alışkanlığı hâlâ bitmedi.” Demek ki Akıncı Türk milleti için en değerli sembolün bayrak olduğunu bilmiyor. Türklerin o nazlı bayrağımızın göklerde dalgalanması için yaşadığını da bilmiyor. Bayrak konusunda tek bir şiir bile okuduğunu zannetmiyorum: //Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü/Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü/Işık ışık, dalga dalga bayrağım/Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım.// Bir başka şair: //Renginde şehitlik gizli/Hilâlinde mana var/Yüreğimde saklamışım/Kurbanında kına var/Susmayın ey milletim/Bayraksızda ar olmaz/Susar ise yiğitler/ Vatan bize yar olmaz//
KAHRAMAN PAŞA
Anlaşılan o ki Akıncı KKTC’nin yakın tarihini de bilmiyor. KKTC topraklarına geçerek Türk bayrağını indirip yerine Yunan bayrağı dikmeye çalışan Solomos Solomou 14 Ağustos 1996’da, dur ikazı ve uyarı ateşine kulak asmamış ve vurulmuştu. Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanı Korgeneral Hasan Kundakçı şunları söyledi: “Emir gelseydi de dinlemezdim. Cephedeki bir komutan olarak göz yumsaydım, gelip Girne’ye bayrak çekerlerdi. Ölmek bu utancı taşımaktan çok daha iyiydi.” Hasan Kundakçı Paşa bu milletin tarihindeki onurlu yerini şimdiden almıştır. Milletler kahramanları ile nefes alır. Kundakçı Paşa milletin kalbinde ve gönlünde taht kurmuştur.
RUM’UN TÜRK(!) ADAYI
Şoku atlatamadan bir darbede Rum sevdalısı bir Türk(!)’ten geldi. Evet, bunu da gördük. Bir Türk (!) Rumların Avrupa temsilcisi olma yolunda! AKEL ilk kez Avrupa Parlamentosu (AP) için bir Türk’ü aday gösterdi. Niyazi Kızılyürek Kıbrıs Rum Üniversitesi’nde Türkoloji Bölüm Başkanlığı görevini yürütüyor. Kızılyürek, Rum Kesimi Devlet Başkanı Nikos Anastasiadis’in danışmanlığını da yapıyor. Kızılyürek’in hangi duygu ve düşünceler içinde olduğunu doğrusu çok merak ediyorum. Acaba huzur-u kalp içinde midir? Gel de Atatürk’ü anma: “... gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. ... şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler.”
ÇIKIŞ YOLU
Kıbrıs’ta milli bir ruha, vatanı savunmak için sarsılmaz bir iradeye ihtiyaç vardır. AB-D’nin fonları ile nemalananlar, ne yazık ki önemli bir mevzi kazanmıştır. Bu kesimin hiçbir kutsal ve manevi değeri yoktur. Maddi dünyanın esiri olmuşlardır. Bunlar için kişisel çıkarları dışında hiçbir şeyin önemi yoktur. Aslında kazanacakları hiçbir şey yoktur. AB-D bunları tepe tepe kullanmaktadır. Zamanı gelince buruşturup çöpe atacaktır. Kıbrıs’ta çok güçlü ve sonuç alma yeteneğinde milli bir damar olduğu da unutulmamalıdır. İşte bu damar kabarırsa, Kıbrıs’ta hiçbir şey eskisi gibi olmaz! Çünkü vatanseverler aynı zamanda fedakârdır. Her türlü zorluğu göze alırlar.
Diğer taraftan KKTC başta AB olmak üzere Batı ülkelerinin açık propaganda alanına dönüşürken, Türkiye seyirci kalmıştır. Batı büyükelçileri ve istihbarat örgütleri adam satın almak da dâhil her türlü yöntemle yıkıcı ve bölücü faaliyetleri kaygısızca sürdürmüştür. AB eğitim ve öğretimdeki müfredat programlarına kadar etkili olmuş, KKTC gençliğini kendi tarihinden koparma yolunda önemli mesafe almıştır. Kıbrıs sanki Pasifik Okyanusu’ndaki bir adaymış gibi Türkiye bu girişimleri önleme yolunda elindeki kozları etkin olarak kullanamamıştır. Ana vatana düşen görev yavrusunu sarıp sarmalayarak, kötü niyetlilerin elinden kurtarmaktır.